AYM, 1991’de Diyarbakır’da sivillerin üzerine ateş açarak 7 kişinin öldürülmesinden sorumlu tutulan 37 asker hakkında verilen takipsizlik kararını kaldırarak, soruşturmanın yeniden açılmasına karar verdi
1991 yılında, Bingöl’ün Solhan ilçe kırsalındaki Serê Spî bölgesinde yaşamını yitiren 3 PKK’linin cenazelerinin Diyarbakır’ın Kulp ilçesine götürüldüğü sırada, Kulp Tabur Komutanlığı’ndaki askerlerin kitlenin üzerine ateş açması üzerine Mehmet Nasıh Altın, Neytullah Tekin, Hayrettin Demirtuyi, Felemez Bulut, Ömer Öztürk, Ali Mintaş ve Şahin Tekin yaşamını yitirmişti.
Anayasa Mahkemesi (AYM), 24 Aralık 1991’de yaşanan olaya ilişkin soruşturmanın eksik yürütüldüğünü ve Anayasa’nın 17’inci maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine karar verdi. AYM, savcılığın verdiği takipsizlik kararının kaldırılmasına hükmetti.
AYM kararında şu ifadelere yer verildi: “Somut olay açısından kritik hususun silah kullanımının hangi koşullarda gerçekleştiği ve silahlı güç kullanımın meşru savunmaya dayanıp dayanmadığı olduğu nazara alındığında toplanmayan delillerin soruşturmanın sonucuna doğrudan etki ettiği anlaşılmıştır. Ölüm ve yaralanma olayının nasıl gerçekleştiğine dair somut kanıtlar bulunmamasına rağmen güvenlik güçlerinin meşru savunma içinde hareket ettikleri gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmesinin, soruşturma sürecinde elde edilen kanıtların kapsamlı, nesnel ve tarafsız bir analize tabi tutulması gerekliliğini karşılamadığı sonucuna ulaşılmıştır. Anayasa Mahkemesi açıklanan nedenlerle Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine karar vermiştir.”
Ne olmuştu?
Diyarbakır’ın Kulp ilçesi ile Bingöl’ün Solhan ilçeleri arasındaki Serê Sipî bölgesinde PKK kampının helikopterle bombalaması sonucu ölen 3 PKK’linin cenazesini Kulp ilçe merkezine getirmeye çalışan binlerce kişi, 24 Aralık 1991’de Kulp’a 2 kilometre mesafede bulunan Kulp Çayı üzerindeki köprüde asker ve özel timleri tarafından durduruldu. Cenazelerin kendisine verilmesini isteyen askerler ile yurttaşlar arasında çıkan tartışma üzerine askerler halkın üzerine ateş açtı. Ateş sonucu Mehmet Nasıh Altın, Neytullah Tekin, Hayrettin Demirtuyi, Felemez Bulut, Ömer Öztürk, Ali Mintaş ve Şahin Tekin isimli siviller yaşamını yitirirken, Mehmet Şah Tekin ve Şeyhmus Altındağ ise yaralandı. Öldürülen siviller ve araçlarda bulunan PKK’lilerin cenazeleri Kulp Tabur Komutanlığının bahçesine getirilerek, “teröristler öldürüldü” diye basına açıklama yapıldı. Olaylarda 54 kişi gözaltına alındı.
Sivillerin üzerine ateş etme emrinin dönemin Diyarbakır İl Jandarma Komutanı “Yedi Bela İsmet” lakaplı İsmet Yediyıldız’ın verdiği ileri sürüldü. Kulp Cumhuriyet Savcılığı, yürüttüğü soruşturmada takipsizlik kararı verdi.
Savcı yargılama için izin istedi
Dönemin Kulp Cumhuriyet Savcısı Mustafa Akkuş, sanıklardan Albay İsmet Yediyıldız hakkında Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğünden fezleke ile 25 Ağustos 1992 tarihinde talepte bulundu. Savcı Akkuş fezlekesinde, Diyarbakır İl Jandarma Komutanı Albay İsmet’in “görevin ifası sırasında adam öldürmek ve aynı suça teşebbüs” suçlamasıyla yargılanması için izin istedi.
Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü, 08 Ekim 1992 tarihinde Kulp Cumhuriyet Savcısı Akkuş’un talebine olumlu yanıt vermeyerek, Albay Yediyıldız hakkında zabıta amiri sıfatı ile olay yerinde olup olmadığının tespiti için dosyanın geri iade edilmesine ve öncelikle İl İdare Kuruluna başvuru yapılması gerektiğini belirtti. Dosya Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığına geri gönderildi. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı da dosyayı 30 Kasım 1992 tarihinde Kulp Cumhuriyet Başsavcılığına iade etti.
‘Görevsizlik’ kararı
Kulp Cumhuriyet Başsavcılığı, 06 Temmuz 1993 tarihinde “görevsizlik” kararıyla katliamın baş sorumlusu olan Albay İsmet Yediyıldız’ın İl Valisinin emri hilafına ateş emri verdiğini sivil vatandaşların ölümüne sebep olduğundan dosyasının ayrılarak, Diyarbakır İl İdare Kuruluna gönderilmesine karar verdi. Savcılık, dosyanın Kulp İlçe İdare Kuruluna gönderilmesine karar verdi.
Katliam ile ilgili 2005 yılına kadar hiç bir işlem yapılmadığı, avukat Nahit Eren’in olayda ölen 2 kişi ve yaralanan 1 kişi için yaptığı tazminat başvurusuyla ortaya çıktı. Dosyanın akıbeti konusunda aileler avukatları aracılığıyla Kulp Cumhuriyet Başsavcılığına müracaat etti. Ancak, savcılık dava dosyalarının kendilerinde olmadığını belirtti. Bunun üzerine Diyarbakır İl İdare Kuruluna, Kulp Kaymakamlığına ve Adalet Bakanlığına dosyanın akıbeti soruldu. Ancak, onlar da söz konusu dosyanın kendilerine ulaştırılmadığı ve kayıtlarında böyle bir dosya bilgisinin bulunmadığını belirttiler. Bütün bu yazışmalar sonucu dosyanın bulunamamış olması üzerine aileler avukatları aracılığıyla 18 Kasım 2009 tarihinde yeniden ilgililer hakkında soruşturmanın başlatılması için Kulp Cumhuriyet Başsavcılığına şikayet başvurusunda bulundu.
21 yıl sonra soruşturma
Soruşturmanın açılması ile birlikte dosya zaman aşımından kurtarılırken, “Kişi öldürmek ve öldürmeye teşebbüs”ten açılan soruşturma kapsamında olayın yaşandığı gün Kulp’ta görevli olan 37 askerin ifadesi alındı. Ayrıca, savcılık söz konusu soruşturma için “gizlilik” kararı aldırdı.
Soruşturmayı 2 Kasım 2017 tarihinde tamamlayan savcılık, 37 asker hakkında takipsizlik kararı verdi. Kararda, 7 sivilin ölümü ve 2 kişinin de yaralanmasına neden olan katliamda kullanılan ateşli silahların olay yerinde görevli askerlere ait olduğuna ve askerlerin bu kişilerin ölümüne neden olduğuna ilişkin hiçbir delil bulunmadığı iddia edildi.
Kararın devamında, katliamda ölenlerin vücutlarından çıkarılan ya da olay yerindeki mermi çekirdeği ve boş kovanların hangi jandarma personelinin silahından ateş edildiğine dair bilirkişi incelemesi de bulunmadığı kaydedilirken, dosyada olayı tarafsızca anlatabilecek bir tanık ifadesi olmadığı ileri sürüldü.
Olayda, askerlerin sivillerin ölümüne neden olduğu kabul edilse dahi Kulp ilçesinde meydana gelen olayda zor ve silah kullanma yetkisinin, hatta zorunluluğunun oluştuğu ileri sürüldü. Kararda, meşru müdafaa şartlarından haksız saldırının olayda oluştuğu kanaatine varıldığı belirtildi. Askerlerin kendilerine yönelik saldırıyı bertaraf etmek, yaşam haklarını korumak için ateş etmek zorunda kaldığı iddia edilen kararda, askerlerin kendilerine açılan ateşe ateşle karşılık vermelerinin mutlak ve gerekli bir savunma olduğu savunuldu.
Karar itiraz edildi
Katliamda yaşamını yitirenlerin avukatı Nahit Eren, takipsizlik kararının kaldırılması için 23 Kasım 2017 tarihinde Diyarbakır 2’inci Sulh Ceza Hâkimliğine başvurdu. Ancak, yapılan başvuru “Kamu davasının açılması için yeterli şüphe oluşturacak delil elde edilemediği ve kovuşturma olanağının bulunmadığı” gerekçesiyle 8 Şubat 2018 tarihinde reddedildi.
Bunun üzerine avukat Nahit Eren, Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) başvuruda bulunmuştu.
KAYNAK: MA