Eğitim Sen Genel Başkanı Nejla Kurul, özellikle de pandemi döneminde eğitim alanında yaşanan onlarca sorunu ve taleplerini gazetemize anlattı
Gülcan Dereli
Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) tarafından yüz yüze eğitimin sürekliliğini sağlayacak tedbirlerin alınıp alınmadığı, 6 Eylül’den bu yana dikkatle takip ediliyor. Tam zamanlı yüz yüze eğitimin nitelikli bir şekilde yürütülebilmesi için eğitim-öğretim ortamlarının eğitim emekçileri, öğrenciler ve veliler açısından sağlıklı ve güvenli olması gerekiyor. Ancak Eğitim Sen’in açıklamalarına göre MEB bu durumu gözetmiyor ve vaka sayılarında ciddi oranda artış var. Eğitim alanındaki son durumu Eğitim Sen Genel Başkanı Nejla Kurul ile konuştuk.
MEB şeffaf olmalı
MEB’in okullardaki bilgilere ulaşmayı engelleyici tedbirler aldığını söyleyen Kurul, “MEB bunları bırakarak şeffaf olmalı ve doğru verilerle kamuoyunu bilgilendirmelidir. MEB, tüm dikkatini yüz yüze eğitimin sürekliliğini sağlayacak acil tedbirlerin hayata geçirilmesine vermeli, yaklaşan kış aylarının çok daha vahim tabloları ortaya çıkarmaması için üzerine düşen tüm sorumlulukları bir an önce yerine getirmelidir” dedi.
7 bin kapanan sınıf!
Ellerindeki verilere göre okullarda vaka sayısının ciddi oranda arttığını söyleyen Kurul, “Sınıfları kapatarak diğerlerine bulaşması engellenmeye çalışıyor. Bizim okul ziyaretlerimiz oldu. Antep, Mersin, İzmir, İstanbul ve okullarımızın bazılarında tek sınıf kapalı diye duyduk. Bazı okullarda 2 sınıf kapalıydı ama eğitim devam ediyordu. Nerdeyse hiç tespit edilmeyen okullar var. Yine ailelerin yakın temaslı olduğu çocuklar hemen ayrıldığı için vaka olmayan okullar da gördük.
800 binin üzerinde şube var. 7 bin vaka, 7 bin kapanan sınıf dediğimizde büyük bir çoğunluğun içinde küçük bir oran olarak gözükse de eğitim açısından bu bir sorun kuşkusuz” diye konuştu.
Hiçbir hazırlık yok
MEB’in eğitim alanında yeterli hazırlık yapmadığını dile getiren Kurul, sözlerine şöyle devam etti: “Bir buçuk yıldır hazırlık yapılmamış, yeni okullar inşa edilmemiş, yeni derslikler yapılmamış az sayıda öğretmen istihdam edilmiş olduğu için bu sorunlarla karşı karşıyayız. Özellikle okulların açılacağı neredeyse haziran, temmuz aylarından itibaren bilinmesine rağmen 6 Eylül’de açılacağı, buna dair önlemlerin alınmamış olduğunu görüyoruz. Maske ve hijyen maddesi yollamakla pandemiyle baş edebileceğini düşünen bir iktidar anlayışı var. Bu büyük bir sorun.”
En büyük sorun hijyen
Pandemi koşullarında temizliğin ne kadar önemli olduğunun MEB’in farkında olmadığını dile getiren Kurul, “Bilmiş olsalardı İŞKUR’dan gelen geçici işçi statüsündeki emekçilerin bir an evvel işlemlerin tamamlanıp 6 Eylül’de okullarımızda onların görevlendirmelerini sağlarlardı. Ki biz geçici işçiye, böyle güvencesiz işçi çalıştırılmasına sendika olarak karşıyız. Ama bununla birlikte bu konuda da herhangi bir kadrolu hizmetli alacağız, yardımcı arkadaşlar alacağız diyen bir yaklaşım yoktu. Ama en azından daha önce yaptıkları bu görevlendirmeleri daha erken yapabilirlerdi ama yapmamışlar. Ekime kadar okullarda yardımcı hizmetli personelin yokluğu en büyük sıkıntılardan birisiydi” diye vurguladı.
Okullar çok kalabalık
Yine okulların çok kalabalık olmasının başka bir sorun olarak karşılarına çıktığını ifade eden Kurul, sözlerine şöyle devam etti: “Örneğin 4 bin 100 öğrencinin olduğu okullar gördük. 3 bin 600 öğrencinin olduğu okullar gördük. Ve bunlar küçük bir köy gibi bu okullarda yardımcı personel yok. Bu okullar sıkışık, kalabalık ve öğrencilerin okuldan çıkışı kontrol edilmiyor. O yüzden öğretmenler de, yöneticiler ve güvenlik görevlisi talep ediyor. Tabi biz güvenlik görevlisi gibi bir konumun okullarda olmasını hiç istemeyiz. Kapıda gelen gideni kontrol eden ve HES kodu vs. soran birinin olması gerekiyor. Bu güvenlik görevlisi olmak zorunda değil. Ancak idari personel olmadığı için bu konuda çok şikayet var. Böyle bir eksiliği okullarda sürekli olarak dillendiriyor hem öğretmenler, hem de okul müdürü ve müdür yardımcıları.”
İmam hatipler boş diğerleri taşıyor
Sınıfların da yoğunluğunun çok fazla olduğunu belirten Kurul, “Örneğin 48, 50, 55 öğrencili sınıflarla karşılaştık. Bunlar bazen deprem nedeniyle güçlendirilmeye alınmış binaların öğrencileri oluyor. Başka bir binaya nakledilmiş oluyorlar. Bazen bir şekilde öbür okul yerine tadilat ediliyor, yapılıyor veya başka bir nedenle öğrenci kaydırma oluyor. Ama şunu da gözlemledik örneğin imam hatip okulları, ortaokul ve liselerinde gözlemlediğimiz ciddi biçimde kontenjan eksikliği var. Örneğin uluslararası imam hatip lisesi yurdu var, yatılı okulu var. Ciddi biçimde bir bina var, çok sayıda derslik var ama onun biraz ilerisindeki okullarda yoğunluk var. 35-40 öğrencili liseler var. Basın açıklamalarımızdan birisinde ifade etmiştik; Anadolu-ortaokul ve liselerini gerekirse birleştirin, boşalan mekanlara akademik ortaokul ve liselerdeki öğrencileri yerleştirin diye” dedi.
Ders süresi çok uzun
Sorunların bunlarla sınırlı olmadığını dile getiren Kurul, “Okullarda öğretmenlerin ders süresinin uzunluğu 8-10 saate varıyor. Öğretmenler maskeyle de uzun süre konuşamadıkları için dersler 30 dakikaya indirilsin talebini sıklıkla dillendirdiler, biz de bunu gördük. Bir basın açıklamamızda ders süreli 30 dakikaya çekilsin dedik. Bu okul öncesi eğitim kurumlarında da geçerli olsun dedik çünkü oralarda da ders sürelerinin 50 dakikaya ulaştığını ve öz bakım becerileri gelişmediği için öğretmenler sıkışıp kalıyor küçücük bir dersliğe, bu bir sorun” dedi.
Görev MEB’in
Çözümün çok basit olduğunu ifade eden Kurul, “Milli Eğitim Bakanlığı genel ilkeleri, genel çerçeveyi Sağlık Bakanlığı ile belirleyebilir. Ama asıl görevli Milli Eğitim Bakanlığı’nın okul inşa etmek, öğretmen istihdamı için ek bütçe ayarlamak ve benzeri, olası bir şey durumunda dijital eğitim durumlarını da araştırmak, tamamlamaya çalışmak görevi. Yine acil durumlar için bunun dışında okullarımızda ise bir seyreltme yapılabilir, özellikle de programlarda seyreltme ile birlikte okulun içinde veliler, öğretmenler, müdür, müdür yardımcılarının ildeki vaka sayılarına bakarak bir düzenleme yapılabilir. Yani aşağıdan demokrasiyi işletebilirsek okullarda sorun olmaksızın bu pandemi sürecini atlatmak mümkün” diye kaydetti.
Bütçe yetersiz
MEB’e ayrılan bütçeye ilişkinde değerlendirmeler yapan Kurul, şöyle konuştu: 2022 yılı Merkezi Bütçe Kanun Tasarısı, her yıl tekrarlanan ‘Bütçede en çok pay eğitime ayrıldı’ propagandası eşliğinde TBMM’ye sunulmuştur. 2022 bütçesinin, bir yandan Covid-19 salgınında yüz yüze eğitimi sürdürmek için gerekli olan okul, derslik ve personel gereksinimini karşılamadığı, bir yandan da geçmiş yıllarda olduğu gibi, kamu hizmetleri alanında yaşanan piyasalaştırma ve ticarileşme uygulamalarına paralel bir mantıkla hazırlandığı anlaşılmaktadır. 2022 MEB bütçesi, eğitim sisteminin, öğrencilerin ve eğitim emekçilerinin yaşadığı sorunlara çözüm üretmekten uzak. Salgın koşullarında bile en temel ihtiyaçların görmezden gelindiği, ek bütçe taleplerimizin yok sayıldığı koşullarda hazırlanan MEB bütçesinin sadece zorunlu harcamalar dikkate alınarak hazırlandığı anlaşılmaktadır. Ancak MEB’in derslik sayısını çoğaltmak ve öğretmen sayısını arttırmak gibi bir çaba içerisinde olması gerekir.”
100 bin öğretmene ihtiyaç var
Geniş tanımlı işsiz ya da atanması yapılmayan öğretmen sayısının 700 bine yaklaştığını kaydeden Kurul, “Bunu eğitimle ilgili temsilciler de ifade ediyorlar ama KPSS’ye girenlerin sayısına baktığımızda 400-500 bin civarında öğretmen var. Yani öğretmen işsizliği var. Atanması yapılmayan öğretmenler. Öte yandan bu yıl biliyorsunuz 20 bin öğretmen alımı yapıldı. 15 bin açıklandı ama 2022 yılına kalacak. Biz en az 100 bin öğretmenin ihtiyaç olduğunu düşünüyoruz. Ne var ki Bakanlık, hep sözleşmeli öğretmenler ya da ücretli öğretmenlerle bu açığı kapatmaya çalışıyor. Bunun da ciddi sonuçları var. Ayrıca öğretmenlerin de ekonomik özlük hakları kadrolu öğretmenlerden çok daha düşük düzeyde olduğu için bu öğretmenler bu sorunların altında eziliyorlar” dedi.
Hiçbir ayrım yapılamaz
Öğretmenlerin iş yükünün çok ağır olduğuna dikkat çeken Kurul, “Hali hazırda bir öğretmene 87 çocuk düşen sınıflar var. Ancak bunların hali hazırda bu kanalla öğretmen ihtiyacını karşılamanın doğru olmadığını düşünüyoruz. Kadrolu, güvenceli öğretmen talep ediyoruz. Biliyorsunuz 5 Ekim Dünya Öğretmenler Günü. Bugün için yayımlanan tavsiyede, okullarda öğretmenler arası hiyerarşi yaratmamak gerektiğini, öğretmenlerin statüsüne göre belgelerle ifade ediyorlar. Özellikle 94 yılında yayınlanmış öğretmenlerin statüsü tavsiyesinde öğretmenlerin hiçbir ayrım, hiçbir hiyerarşiye tabi tutulmaması gerektiğini, ekonomik, demokratik özlük haklarının birbirine eşit olması gerektiğini ifade ediyorlar” diye vurguladı.
Kürt çocuklarının ihtiyaçları görmezden geliniyor
Anadilde eğitime ilişkin sorularımızı da yanıtlayan Eğitim Sen Genel Başkanı Nejla Kurul, şu ifadelerde bulundu: “Gerçekten Kürt çocukları anadilinde eğitim ve öğretim Türkiye’de hiç göremiyor. Nitelikli bir eğitim demek çocukların ve gençlerin kendi dillerini de anadillerini de öğrenebilmeleri, konuşabilmeleri, yazabilmeleri demektir. Ne yazık ki anadili farklı çocukların gereksinimleri hiç dikkate alınmıyor. Örneğin şu anda bir öğretmen planlaması yapılsa Türkiye’de kaç Kürtçe öğretmenine ihtiyaç var diye sorsak Milli Eğitim Bakanlığı bunun bilgisini vermiyor.
Şu bilginin olduğunu biliyoruz. Milli Eğitim Bakanlığı’nda yerel lehçeler dersi konulduğu yıllarda kaç öğrenci tercih etmişti. Buradan bile yola çıkarak bu bilgiler paylaşıldığında kaç Kürtçe öğretmenine ihtiyaç olduğunu tahmin edebiliriz yaklaşık olarak. Ancak biliyorsunuz Kürt sorununa görünmez davranıldığı için çocukların bu ihtiyaçlarının da olmadığı var sayılıyor. Bu bakımdan ciddi bir sorun var. Anadilde eğitim, öğretim çalışmaları bizim ilkelerimiz arasında. Bunun için çalışmalar yapıyoruz. Demokratik eğitim kurultaylarımızda bu konu sıklıkla ele alınıyor. Mesela Türkiye kamuoyunu, eğitim kamuoyunu bu konuda ikna etmek, bu konuda bir çözüm üretmek üzere çalışmalarımıza devam ediyoruz.”