İstanbul’da yaşanan 6-7 Eylül Pogromu’nun tanıklarından Feridun Dörtler, 1955’te Adnan Menderes, 1974’de İsmet İnönü olduğunu hatırlatıp sorumlunun siyasi iktidarlar olduğunu işaret etti. Dörtler, ‘İmkanı var mı 3 kişi elinde sopalarla sokaklarda dolaşacak ve polis müdahale etmeyecek’ dedi
İstanbul’da yaşayan Rum Ermen ve Yahudi yurttaşlara yönelik 6-7 Eylül 1955 tarihinde gerçekleşen saldırılar, aradan 69 yıl geçmesine rağmen hala hafızalardaki yerini koruyor. 6-7 Eylül olayları diye tanımlanan saldırılarda yurttaşların evleri, iş yerleri, okulları, kiliseleri yağmalandı, yakılarak tahrip edildi.
Mülkiyet ve sermayenin Türkleştirilmesi: Varlık Vergisi
Devlet diliyle ‘gayrimüslüm’ olarak tanımlanan Rum, Ermeni ve Yahudi yurttaşlara yönelik planlı bir süreç işletildi, 11 Kasım 1942’de yürürlüğe ‘Varlık Vergisi’ adlı bir vergilendirme sistemi koyuldu. Varlık Vergisi’nin amacı her ne kadar savaşın yarattığı ekonomik koşulları iyileştirmek olarak ifade edilse de asıl amaç mülkiyet ve sermayenin Türkleştirilmesi oldu.
Dönemin Başbakanı Şükrü Saracoğlu, “Bu kanun aynı zamanda bir devrim kanunudur. Bize ekonomik bağımsızlığımızı kazandıracak bir fırsat karşısındayız. Piyasamıza egemen olan yabancıları böylece ortadan kaldırarak, Türk piyasasını Türklerin eline vereceğiz. Bu memleket tarafından gösterilen misafirperverlikten faydalanarak zengin oldukları halde, ona karşı bu nazik anda vazifelerini yapmaktan kaçınacak kimseler hakkında bu kanun, bütün şiddetiyle uygulanacaktır” diyerek, yasanın esas nedenini dile getirmişti. Verginin yüksek olmasından kaynaklı ise bu dönemde çok sayıda Ermeni, Rum ve Yahudi yurttaş göç etmek zorunda kaldı.
6-7 Eylül Pogromu
Planlı süreç Varlık Vergisi ile kalmadı. 1955’te İstanbul Ekspres Gazetesi’nde yayımlanan “Atatürk’ün Selanik’teki evi Yunanlar tarafından bombalandı” haberi saldırılara gerekçe yapıldı fakat bombayı koyanın Türk olduğu ortaya çıktı. 6-7 Eylül Pogromu gerçekleşti. Dönemin gazetelerinin geçtiği haberlere göre 11 kişi katledildi. Helsinki Watch örgütünün raporuna göre, katledilen yurttaş sayısı 15. Yine resmi rakamlara göre 30 kişi, resmi olmayan rakamlara göre 300 kişi de yaralandı. Pogromda en az 60 kadın tecavüze uğradı. Bu sayının, yaşadıkları korku nedeniyle şikayette bulunamayan kadın sayısı düşünüldüğünde 400’e yakın olduğu belirtiliyor.
Resmi kaynaklara göre, 4 bin 214 ev, bin iş yeri, 73 kilise, 1 sinagog, 2 manastır ve 26 okul tahrip edildi. Saldırıya uğrayan ve yağmalanan iş yerlerinin yüzde 59’u Rumlara, yüzde 17’si Ermenilere, yüzde 12’si ise Yahudilere aitti. Olaylarda gayrimüslimlerin mezarlıkları dahi hedef alındı, mezarlardan çıkarılan bedenlere işkence edildi.
Saldırıların merkezi olan Beyoğlu’nda o dönem esnaflık yapan Feridun Dörtler (91), o dönem yaşananları Mezopotamya Ajansı’na (MA) anlattı.
‘O gün gelenler, yağmaya gelmişti’
Ekspres Gazetesi’nin manşetini hatırlatan Dörtler, bu haber ile bir “infial” yaşandığını belirterek, “Önce saat 14.00-15.00 sularında üniversite öğrencileri İstiklal Caddesi’nden Taksim istikametine doğru gittiler. Ama onlar kimseye sataşmadı yalnız infiallerini ayan beyan ortaya koyarak gittiler. Aradan birkaç saat geçti, İstanbul’a yakışmayan bazı kişiler çıktı ortaya. Ellerinde sopalar ve amaçları belli. Arabalardan indirmiş, ara sokaklara dağılmış, tabelalara bakarak kim Türk kim değil tespit ediyor ve dükkanları harap etmişlerdi” saldırının başlangıcına dair tanıklığını anlattı.
Saldırgan grupların bulundukları sokaktan geçerken 15’e yakın çalışanla dükkanın önünde beklediğini söyleyen Dörtler, “Gelenler tabelaya bakıyorlar pas geçiyorlardı. Hamle yapanlar da vardı, onların amacı o gün buraya gelip etrafı yağmalamaktı. Sokağımızda eskiden kaldırım vardı. O akşam sokağımız, kaldırımdan yarım metre yükseğe çıktı. Burada ağırlıklı Rum vatandaşların dükkanları vardı. O dükkanlarda ne buldularsa sokağa atıyor, kırıyor döküyorlar; dolayısıyla da yarım metre yükseğe çıktı. Bir araba tamponuna kumaş topları bağlamış, buradan geçti” diye belirtti.
‘Siz komşuluk yaptınız mı hiç?’
Saldırıların devlet eliyle yapıldığı için hiçbir müdahale yaşanmadığını ifade eden Dörtler, “İmkanı var mı 3 kişi elinde sopalarla sokaklarda dolaşacak ve polis müdahale etmeyecek” dedi.
Sokağın karşısındaki yeri işaret eden Dörtler, “Orası eskiden küçücük bir sütçü dükkanıydı. Sahibi Dodori Ciciridiz idi ve tabelada adı yazıyordu. İki kardeşimi birbirinin omzuna çıkartarak oradaki tabelasını kaldırdık. Dodori ve ailesi üst katta oturuyordu; o dükkandan içeriye girseler, yukarıya çıkıp kim bilir orada ne yaparlardı” ifadelerini kullandı.
Dörtler, dönemin siyasi iktidarının esas sorumlu olduğunu söyledi. Halkların bir arada yaşayabildiğine dikkati çeken Dörtler, şöyle devam etti:
“6-7 Eylül 1955’te Adnan Menderes, 1974’de İsmet İnönü var. Rum, Ermeni, Levanten, Musevi; siz bunlarla komşuluk yaptınız mı hiç? Yunanistan’da, İtalya’da, İsrail’de hala telefonlaştığımız arkadaşlarımız var. Clio; benim kızımın sınıf arkadaşıydı, çok iyi arkadaşlardı. O beni aradığı zaman ‘Feridun babam’ diye hitap eder, bu benim için gurur vesilesidir.”
HABER MERKEZİ