Gazeteci ve Siyasal ve Sosyal Araştırmalar Merkezi (SAMER) Koordinatörü Yüksel Genç, PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerindeki tecride ilişkin konuştu. Genç, Öcalan’ın 27 Temmuz 2011’den bu yana avukatlarıyla, 2016 Eylül’ünden bu yana ise hiç kimse ile görüştürülmediğini hatırlatarak, “Bu olağan bir hükümlü için uygulansa insaf ve hukuk sınırları çiğnenmiş sayılacaktı. Ancak bir politik aktör için uygulandığında; bir toplumun cezalandırılmak, yalıtılmak ve kimi süreçlerden dışlanmak istendiği sonucu çıkar” dedi. Bu tür bir tecridin sonuçlarının da oldukça politik ve kitlesel nitelikler taşıdığını vurgulayan Genç, bu anlamda İmralı’da Öcalan’a uygulanan tecridin hiçbir zaman kişiden müstakil sonuçlar doğurmayacağına işaret etti. Genç, “Öcalan’a yönelik tecride karşı çıkanlar salt Öcalan’a sahip çıkmak saikiyle hareket etmezler, aynı zamanda politik bir topluluk olarak kendilerine sahip çıkma saikiyle, motivasyonuyla da hareket ederler” diye konuştu.
Tecridin birebir Türkiye demokrasisini de etkilediğini belirten Genç, ne zaman tecrit uygulansa, insan haklarının daha çok zafiyete düştüğüne, milliyetçiliğin çok daha şahlandığına ve militarizmin de daha fazla gündelik hayata dahil olduğuna işaret etti. Gelinen noktada İmralı tecridinin Türkiye içi bir mesele olmaktan çıktığına işaret eden Genç, bölgesel ve uluslararası kimi hesapların ve hedeflerin de parçası olduğunu belirtti. Genç, şu değerlendirmeleri yaptı: “Eskiden Öcalan’ın tecridi Kürtlerin önemli bir kısmında kendilerine karşı uygulanan bir tecrit olarak okunurdu.
Kürt sorununda çözümsüzlük ilanı ya da devletin kendilerini ‘terbiye’ etme, rıza geliştirme aracı olarak kullandığı kanaatiyle algılanırdı. Ancak uygulandığı zamanlara ve derinliğine bağlı olarak uzunca bir zamandır tecrit sadece devletin ‘Kürt sorununu çözmeme’ niyetinin ilanı olarak algılanmıyor. Aynı zamanda Türkiye demokrasisi ve barışını da hedefleyen bir uygulama olarak görülmeye başlandı. Ancak son 5 yıl içinde ise bu tecrit, bölgesel ve uluslararası kimi hesapların, hedeflerin de parçası olarak algılanmaya başladı.” Öcalan üzerindeki tecridin ulusal ve uluslararası hukukun, uluslararası kabul görmüş insan hakları temayüllerinin çiğnenmesi anlamına geldiğini belirten Genç, buna rağmen batılı ülkelerin tepkisizliğinin, hatta görünmez kılma çabalarının ortak korkudan kaynaklandığını söyledi.
İkiyüzlülüğü ifşa etti
Genç, bu anlamda DTK Eşbaşkanı ve HDP Milletvekili Leyla Güven’in başlattığı açlık grevinin Kürt sorununun çözümünden, hukuktan, barış ve demokrasiden yana olduklarını söyleyenlerin ikiyüzlülüğünün ifşası olduğunu vurguladı. Güven’in bu ifşayı en barışçıl eylem biçimlerinden biriyle, açlık greviyle gerçekleştirdiğini hatırlatan Genç, “Güven’in bu eylemi Türkiye, Ortadoğu ve dünya halklarına, 3. Dünya Savaşı’nın eşiğine sürüklenmiş herkese barış ve çözümün mümkün olduğunu hatırlatıyor. Kürt sorununda gerçekleşecek barışın krizden çıkışın en önemli anahtarı olduğuna işaret ediyor” dedi. Açlık grevlerinin iktidara güçlü bir sesleniş, topluma önemli çağrılar barındırdığına işaret eden Genç, bu denli tek sesliliğin içinde yapılan bu direniş sayesinde Türkiye’nin demokratikleşme kulvarına yeniden taşınabileceğini söyledi. Grevlerin yeniden toplumsal itirazlar sürecini tetikleyebileceğini ifade eden Genç, “Ne olursa olsun açlık grevinde bir milletvekilinin ölümüne yol açacak her türlü umursamazlık ve sağırlık hali herkesin ortak olduğu bir cinayet gibidir” dedi.
Medya 3 maymunu oynuyor
Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Diyarbakır İl Eşbaşkanı Naşide Toprak ve HDP PM Üyesi Zübeyde Zümrüt tecride ilişkin konuştu. Leyla Güven’in sağlık durumunun kritik bir aşamada olduğunu söyleyen Naşide Buluttekin, medyanın sessizliğini eleştirdi. Buluttekin, “Medya 3 maymunu oynuyor, Leyla Güven’in durumunu görmüyor. Görmek istemiyorlar. Gündemi sürekli farklı şeylerle değiştirmeye çalışıyorlar. Leyla Güven’e destek amaçlı yapılan tüm eylem ve etkinliklere saldırdılar. Leyla’nın talebi çok haklı bir talep. Tecrit devam ettiği sürece ülkedeki kaos sonlanmayacaktır. Sayın Öcalan’ın özgürlüğü halkların özgürlüğüdür. CPT’nin de bu konuda üzerine düşeni yapması gerekmektedir. Sessizliğini sonlandırmalıdır. Herkes Leyla Güven’in ve diğer tutsakların başlatmış olduğu açlık grevi eylemini sahiplenmelidir. Bulunduğumuz her yerde direnişe ses olmalıyız” diye belirtti. Zümrüt de, “Leyla haklı bir mücadelenin öncüsü oldu bu süreçte ve yaşamından vazgeçti. Yalnızca Leyla değil tabii ki, şu an onlarca tutsak açlık grevi eyleminde. Türkiye Leyla’nın gündem olmasını istemiyor çünkü Leyla gündem olursa herkes Leyla’yı destekleyecek. Direnişin yayılmasını engellemek istiyorlar. Tecrit kalkarsa tüm halklar özgür olacak. O nedenle herkesin Leyla’yı sahiplenmesi gerekiyor. Toplumun barışa ulaşabilmesi için bu şart. Eğer bir adım atılmazsa Leyla da geri adam atmayacaktır ve sonuna kadar direnecektir” dedi.
Açlık grevleri 2019’a damga vuracak
Kandıra 1 No’lu F Tipi Kapalı Cezaevi’nde bulunan tutuklu Hüseyin Özsoy kaleme aldığı mektubuyla aynı cezaevinde süresiz dönüşümsüz açlık grevinde olan arkadaşları İbrahim Kaya, Umut Çamlıbel, Necla Atak, Yusuf Başaran, Güven Süvarioğlu ve Rıdvan Güven’e yazdığı mektup ile destek verdi. “Baskı ve yıldırma konsepti oldukça, pervasızca olan saldırılar altında insan kalmak önemli” diyen Özsoy, “Ülke zaten açık cezaevi. İçerisi, dışarısı denilecek duvar da kalmadı. Hz. Eyüp’ün sabrını da aşan 10 yılları tecrit altında, dört duvar arasında geçirenler bir kez daha bedenlerini açlığa yatırdılar. Hakkari Milletvekilimiz Leyla Güven’in bu tarihsel eylemi 45 (dün) gündür sürüyor. Meşru ve haklı direniş halkta ve zindanlarda karşılık bularak sınırlarını aştı. Süresiz dönüşümlü açlık grevlerinden sonra burada da ‘mutlak tecride karşı mutlak özgürlük’le ve Leyla hevalin talebini sahiplenerek İbrahim Kaya, Umut Çamlıbel, Necla Atak, Yusuf Başaran, Güven Süvarioğlu ve Rıdvan Güven arkadaşlar da süresiz dönüşümsüz açlık grevi eylemine başladılar. Çok güçlü ve moralliler. Bu anlamda direnişi zaferle taçlandırma kararlılığındalar ve selamlarını iletmek bana düştü” dedi. Yeni yılın yaklaştığını belirten Özsoy, “Özgürlük için mücadele özce direniş gerekiyor. Bu grevin sonu muhteşem olacak. 2019’a damgasını vuracaktır. Sevgili Eren Keskin’in son yazısının başlığında belirttiği gibi ‘Suskunlar değil direnenler değiştirir dünyayı’ ve bugün direnenler tarih yazıyor. Yeni yıl tüm direnenlere kutlu olsun” diye belirtti.
Tutuklulardan mektup: Ya tecridi kıracağız, ya kıracağız
Ceaevlerinde 27 Kasım’da başlayan ve 16 Aralık’ta süresiz dönüşümsüze çevrilen açlık grevleri devam ediyor. İlk etapta 30 tutuklunun katılımı ile başlanan eyleme 26 Aralık’ta ikinci, 5 Ocak’ta ise üçüncü gruplar dahil olacak. Hali hazırda 7’şer kişilik gruplar halinde süresiz-dönüşümlü açlık grevinin sürdüğü Urfa 2 Nolu T Tipi Kapalı Cezaevi’ndeki tutuklular da, Siverek T Tipi Cezaevi ile birlikte 5 Ocak’ta süresiz dönüşümsüz açlık grevine başlama hazırlığında. Cezaevindeki tutuklular, konuya ilişkin bir mektup yazdı. Tutuklular mektuplarında, “Sayın Leyla Güven’in başlatmış olduğu açlık grevi eylemine biz de ‘talebi talebimizdir’ şiarıyla ilk günden itibaren destek verdik. Bu amaçla 7’şer kişilik gruplar halinde 10’ar günlük açlık grevi eylemlerimiz devam ediyor. Bundan önce 2 grup girdi. Şu an 3. grubumuz devam ediyor. Böyle devam etmesi durumunda yeni bir grup ve katılımlarla açlık grevi eylemini devam ettireceğiz. Diyoruz ki, ya tecridi kıracağız, ya kıracağız. Başka yol yok. Sonuna kadar gitmekte kararlıyız” diye belirtti.
HABER MERKEZİ