‘Türkiye’de kadına yönelik şiddetle ilgili yasalar ya eksik ya da yanlış’ diyen Avukat Tuba Torun, toplumsal bir sorun olan şiddeti sonlandırmak için yeni düzenlemelere ve uygulamalara ihtiyaç olduğunu söyledi
Necla Demir/İstanbul-MA
Toplumsal cinsiyet temelinde hayatları ev, okul, aile, işyeri olarak şekillendirilmeye çalışılan kadınlar, bu yıl da her alanda erkeklerin hedefi oldu. Sokakta “mini etek giydiği” için, evde “yemek yapmadığı” için öldürülen, okulda öğretmen ve idarecilerin cinsel saldırısına, iş yerinde mobbinge uğrayan kadınlar, siyaset sahnesinden dışlanarak cezaevinde de işkenceye maruz kaldı. Hayatın her alanında erkek-devlet şiddeti ile karşı karşıya kalan kadınlar, kimi zaman sokaklara çıkarak tepkilerini dile getirirken, kimi zaman ise canlarına artık “tak” ettirilen şiddete karşı savunma biçimleri geliştirmek zorunda kaldı. Neredeyse kadına yönelik şiddetin yaşanmadığı bir günün olmadığı Türkiye’de, fail erkekler “haksız tahrik” ile birkaç yılla kurtulurken, “rıza” ve “saygın tutum” gibi gerekçelerle de “iyi hal indirimi”ne gidilerek adeta aklandı. Aynı yargı mekanizması kadınların şiddet karşısında kendini savunma zorunluluğunu ise meşru müdafaa olarak görmedi.
‘Yasalar eksik ve yanlış’
Yargının, kadın cinayetleri davalarında verdiği kararlarda erkek adalet mekanizmalarını işletmeye devam ettiğini söyleyen Avukat Tuba Torun, kadın cinayetlerinde artış yaşanmasının tesadüf olmadığını belirtti. Yaşanan artışın iki nedeni olduğunu belirten Torun, “Birincisi yasaların eksik ve yanlış yapılıyor olması, ikincisi siyasilerin tarzı, tutumu ve söylemleridir. Bu doğrultuda son yıllarda kadınların kazanılmış haklarına dahi bazı saldırıların olduğunu görüyoruz. Örneğin bunların önüne geçmek için bazı tasarılar talep ederken, Müftülük Yasası bir gecede geçti” dedi.
Yaşamak için öldürmek
Av. Torun, yaşamak için öldürmek zorunda kalan kadınlara verilen ağır cezaları da hatırlatarak şunları söyledi: “Yaşamak için öldürmek zorunda kalan kadınlar da var bu ülkede. Bizler o davaları takip ediyoruz. Adalet tektir ve herkese eşit uygulanır. Yaşamak için öldürmek zorunda kalan kadınların, tasarlayarak cinayet işleyen bir erkekle aynı muameleye tabi tutulduğunu görüyoruz. Burada bir fark olmalı. Kadınlar ikincil konumda oldukları için yaşamlarını yitiriyorlar ve böyle bir saldırı ile karşı karşıya kaldıklarında meşru müdafaa olarak öldürmek durumunda kalıyorlar. Burada o ikincilliğin kadınla erkek arasındaki eşitsizliğin dikkate alınması muhakkaktır.”
‘İntihar süsü veriliyor’
Hukukçular olarak üzerine basa basa durdukları haksız tahrik indirimlerinin kaldırılması taleplerinin her defasında görmezden gelindiğini belirten Torun, “Eğer mağdur kadınsa ve bir cinayet işlenmişse, kadına yönelik şiddet söz konusuysa, o indirimlerin uygulanmayacağını buna ilişkin bir kılavuzun yasaya konulması gerektiğini ısrarla istiyoruz. Şiddetin, cinayetin iyi hali, haksız tahriki olmaz. Aşırı sevgi indirimi, cinnet geçirdi de öldürdü, namus cinayeti bunların hepsi cinayeti meşrulaştırmaya yönelik sebeplerdir. Biz bu meşrulaştırmalara karşıyız. Öldürülen kadınlara ‘intihar etti’ süsü de verilmeye çalışılıyor” dedi.
‘Devlet önlemeli’
Kadın cinayetleri ve şiddetin tekrarlanmaması adına ekstra düzenlemelere ihtiyaç olduğunu ifade eden Torun, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) Türkiye’de aile içi şiddetle ilgili önemli kararlarından biri olan Opuz kararını hatırlattı. Torun, “Bu düşünce belki de AİHM’nin Türkiye hakkında verdiği en önemli kararlardan biri. Karar, ‘kadına yönelik şiddet bir toplumsal meseledir ve siz bunu çözmek için devlet olarak yasal düzenlemeleri olabildiğince en iyiye çıkarmak zorundasınız’ diyen bir karar. Bu sebeple Türkiye’ye ceza verilmişti. İstanbul Sözleşmesi, 2012 yılında imzalandı ama hala tam olarak uygulanmadığını sık sık dile getiriyoruz. Gerçek manada uygulanması gerekir. Kadın cinayetleri ve şiddet niçin arttı deniliyor, arttı çünkü yasalar uygulanmadı” diye konuştu.
Mücadele sürmeli
Torun son olarak yaşanan bu pratiklere karşı kadınların ses çıkarmaktan vazgeçmediğini söyleyerek şu çağrıda bulundu: “25 Kasım tarihte Mirabel Kardeşleri andığımız bir haftadır. Bizim de o kardeşlerin arkasından mücadelelerini devam ettirebilmemiz bu anlamda çok önemli. Bu sebeple kadınların sokakta olmalarını ve kadın mücadelemize destek vermelerini isteriz. Umarız ki önümüzdeki yıllar şiddetsiz yıllar olsun.”