Avrupa’da çiftçilerin haklı eylemleri sürerken, sağcı faşist partilerin hiçbir zaman yapmayacağı şeyi yaptığını izliyoruz. Çiftçilerin isyanının yanında yer tutuyormuş gibi yapan faşist partilerin çiftçilerden karşılık bulmasının tek nedeni sol partilerin çiftçi eylemlerine adeta sırtlarını dönmesidir. Destek açıklayan sol ya da sol etiketli partileri en azından ben ne duydum ne de okudum. Avrupa’nın pestisitleri azaltma kararına karşı çıkan çiftçiler ise ‘yeşil’ etiketli parti ve hareketlerce adeta lanetlendiler.
Bu lanetlemeler yapılırken, çiftçiler halklara zehirli ürün üretmek için mi bu yasağa karşı çıkıyorlar, sorusu gündeme gelmedi. Kaldı ki çiftçilerin mücadelesi salt pestisit azaltma kararı değildi. Tarımsal desteklerin tırpanlanmasına isyan ediyorlardı. Pestisit öne çıkarılıp tartışmanın ana odağı haline getirilirken, bu kararı alanlar bu zehirleri çiftçilerin kullanmaması halinde ürünlerinde rekolte kaybı ve böceklenen ürünleri satamama kaygısına bir yanıt üretmediler ve çiftçiyi yalnız bıraktılar.
Avrupa’da 60’lı yıllarda uygulamaya konan Mansholt planı ile tarım üretimleri tekellerin kontrolüne verilme sürecinde Avrupa’da açıklanan tarımsal destekler tarım şirketlerine verilirken, küçük üreticilere verilen destekler düşürülmeye başlandı. Bugün çiftçilerin eylemlerine yön veren durum küçük çiftçiliği bitirmek ve tarımı tamamen tekellerin çıkarlarına bağlamak isteniyor. Bu durum son yıllarda Avrupa’da çiftçilerin traktörleriyle kentleri işgal etme eylemlerinin gerçek nedenidir.
Bu kararları alanların ortaya çıkacak sonuçları düşünmediklerini hiç sanmıyorum. Ukrayna-Rusya arasında süren savaşla ilgili hiçbir barış girişiminde bulunmayan Avrupa milyarlarca euro para ve silah yardımları yaparak savaşın sürmesini istediler. Bunu yaparlarken çiftçiye verilen destekleri tırpanlamaları dikkat çekici bir durum. Ukrayna-Rusya savaşı ile birlikte Avrupa’da sağ faşist partilerin güçlenmeye başlamaları da bir tesadüf değil.
Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen’in, bir süredir birçok AB ülkesinde protesto düzenleyen çiftçilerin eylem nedeni olarak iklim değişikliği ve Rusya’yı da sorumlu tutması dikkat çekicidir. Dünya tarım tekellerini oluşturan büyük şirketler gıda üretimini tekellerine alıp çiftçileri yok etmeye çalışırken, AB yönetimi çiftçilere yapılması gereken destekleri savaşlara aktarma peşinde. Benzer durumlar tüm dünyada da uygulamaya konulurken, Türkiye’de de aynı politikalar uygulanarak çiftçiler tasfiye edilmek isteniyor.
İçinde bulunduğumuz 2024 yılı yeni kaosların ve savaşların yılı olma olasılığı çok yüksek bir yıl. Avrupa’da faşist partilerin her geçen yıl güçlenmeleri bir tesadüf değil. Büyük sermaye Avrupa’da faşist partilerin büyümesine yol verirken, sol ve yeşil etiketli partiler de sağ politikaların birer parçası olarak hareket etmekte. Almanya’da iktidar olan blokun parçası olan Yeşiller Partisi, Ukrayna’ya silah satışlarını desteklerken, barıştan yana hiçbir dil kurmamaları bir yana, bakanlarının askeri üniformalarla görüntü vermeleri dikkat çekici bir durum.
BM Genel Sekreteri Antonio Guterres, günümüz çok kutuplu dünyasında bu tür mekanizmaların bulunmadığına inandığını belirterek, “Dünyamız bir kaos çağına girmiştir” diyerek kaosun dünyayı sarmaladığına işaret ediyor. Guterres, “Tam bir cezasızlıkla birlikte tehlikeli ve öngörülemez bir kanunsuzluk. On yıllar süren nükleer silahsızlanmanın ardından devletler nükleer cephaneliklerini daha hızlı, daha gizli ve daha isabetli hale getirmek için yarışıyor. Yeni potansiyel çatışma alanları ve silahlar herhangi bir çerçevenin dışında geliştiriliyor, birbirimizi öldürmek ve insanlığın kendini yok etmesi için yeni yollar yaratılıyor” sözleri bugünü ve yarını gösteriyor.
Ortadoğu’da Filistin halkı üzerinde uygulanan soykırım saldırıları tüm dünyanın gözü önünde yaşanırken, diğer yandan Kürt halkı üzerinde de benzer saldırıların planlandığı izleniyor. Türkiye’nin Barzani ile kol kola girerek sürdürdüğü bölgesel hegemonya adımları büyütülmek istenirken, hedefin PKK’nin etkin olduğu Kandil, Şengal ve Rojava olduğu gizlenmiyor. Emperyalist kapitalist ülkeler yeni bir paylaşım savaşının peşinde koşarken, bu savaşın odağında Ortadoğu olması ise bizleri yakından ilgilendiriyor.
Bu yıl Davos’ta düzenlenen Dünya Ekonomik Forumu’nun (WEF) 54’üncü zirvesinde ana temanın “Güveni Yeniden İnşa Etmek” başlığı sermayenin güvenliğine işaret ederken, yeniden inşa etmek istedikleri şey ise emperyalistler arasında yeni bir paylaşımın inşasını içeriyor. Dünya Ekonomik Forumu kurucusu ve İcra Kurulu Başkanı Klaus Schwab, “Parçalanmış bir dünya ve artan toplumsal bölünmelerle karşı karşıyayız. Kriz yönetiminin ötesine geçerek, mevcut sorunların temel nedenlerine bakarak ve daha umut verici bir geleceği birlikte inşa ederek geleceğimize olan güveni yeniden inşa etmeliyiz” ifadeleri sermayenin hedeflerini ortaya koyarken, emekçi halklara ve örgütlerine düşen ise sermaye hedeflerini görmek ve ona göre hareket etme zorunluluğudur.