Yazılarımda Özgür Ülke’nin 4 Aralık 1994’te bombalanmasını hep Özgür Gündem’in bombalanması olarak anarım. Ve öyle anarım. Aynı gün, Özgür Gündem’in Kadırga’daki ana binası yanında, gazetenin Ankara’daki ofisi, Cağaloğlu Başmuhasip sokak Talas Han’daki 3. kattaki Welat gazetesi ve hemen onun yanındaki Belge Yayınları ofisi de bombalandı. 4. Kat eskiden Yeni Ülke dergisinin ofisi idi. O sırada ise, Özgür Ülke’nin idari ofisi olarak kullanılıyordu.
Bombalar gözümüzün önünde, hemen çaprazımızda yeni kiralanmış ofise yerleştirildi. Aramızda köşede bir grafik ofisi vardı.
Yeni kiracılar duvara raf yerleştiriyor diye düşündük. Ama bir tuhaftılar, biz asansörden inip gelip giderken, rahatsız bir göz ifadesi ile bakıyorlardı. Hadi hayırlısı, biraz cins komşularımız var diye düşündük.
3 Aralık gecesi Berlin’e uçacaktım, yayınlama özgürlüğüne ilişkin bir panel için. Bir sürü iş vardı yayınevinde, bu nedenle anca akşam 8’de ayrılabildim ofisten. Kar çiseliyordu.
1994 yılından itibaren yayıncılar da kesinleşen mahkumiyetlerinden dolayı hapishaneye girmeye başlamıştı.
Berlin’de, Teknik Üniversite’de hapse giren yayıncılarla ilgili bir panel düzenlenmesine yardımcı olmuştum. Ama Ayşe Nur pasaport alamadı. Yurt Yayınları editörü de. Sonunda pasaport alabilen yayıncıların gitmesine karar verildi. Pencere Yayınları editörü Muzaffer Erdoğdu, Belge adına ben, ve Ataol Yayınları editörü Nimet Demir gidecekti. Doz Yayınları adına ise, Eren Keskin. O zaten Almanya’daydı, oradan katılacaktı.
İlk fireyi havaalanında verdik, Muzaffer’i eski bir fişi düşülmediği gerekçesi ile engellemişler. Nimet ile biz geçtik. Bir süre sonra arkamıza döndük, adam yok. Fişi kaldırtıp arkamızdan gelmeyi denedi ama olmadı.
Berlin’e indiğimde hastaydım. Ali Haydar Cilasun’un evinde geceledim. Beni kaynayan suyun buharına tuttular, kafamı örtüp. Bir gün sonraki konfegrans için ayağa kaldırmaya çalıştılar.
Sabah bir telefon Ayşe Nur’dan: “Yayınevi bombalandı!”
Yayınevi’nde Eren ile çektirdiğimiz bir fotograf vardı. Talas Han, tam eski Hürriyet binasının karşı sokağının köşesindedir. Patlamanın şiddetinden düşünün, Cağaoğlu yokuşunun ortalarındaki Vilayet binasının önünde, bizi tanıyanlar, ofisteki bir fotoğrafı çamura bulanmış halde bulup getireceklerdi, “Aaaa, Eren Keskin ile Ayşe ablanın fotografı” diyerek.
O sıralarda gazete tam bir abluka halindeydi. Örneğin Van bürosunda muhabirler ofisi terk edemez halde tecrit olunmuşlardı.
Muhabirlere yönelik suikastler devam ediyordu. Öte yandan Ankara’daki DEP parti genel merkezi ve il merkezi de farklı zamanlarda bombalamıştı.
İki ay önce DEP milletvekili Mehmet Sincar bir suikastle öldürülmüştü. Cenaze için parti merkezinin önünde toplananlara polis vahşice saldırmıştı.
Bu bombalamadan sonra Türkiye sol basınının anlamlı bir dayanışması sağlandı. Kadırga’da her şey tahrip olduğu için, elde hiçbir bilgisayar kalmamıştı. Atılım gazetesi hemen ofisini Yeni Ülke’ye tahsis etti.
Gazete tek bir gün olsun yayına ara vermeden, devam edebildi bu sayede.
Böyle bir dayanışma, gazetenin neredeyse tüm editör ve muhabirleri, hem de dünya insan hakları gününde topluca gözaltına alındı. Gurbetelli Ersöz yayın yönetmeni idi.
Haluk Gerger’in öncülüğüyle, gazete olağanüstü bir çalışma ile aksamadan ertesi gün çıkarılabildi.
Gazeteye yönelik bu ağır baskıya karşı Ahmet Altan, Orhan Pamuk gibi tanınmış yazarlar ve sanatçılar İstiklal Caddesi’nde, Sartre gibi Özgür Ülke sattılar.
Gazete merkezi artık Yeni Kapı’daydı. Gazete sansürlü olarak çıkıyordu artık. Basın şubesi, matbaada çıkan ilk gazeteleri basın savcısına iletiyor, gazete hemen yasaklanıyor, daha sonra gazeteden bu “sakıncalı” kısımlar boş bırakılarak yeniden baskı yapılıyordu.
Bunun ardından yeniden kapatma gelince, bir süre gazete çıkamadı. Onun yerine haftalık bir dergi ile yetinilmek zorunda kalındı.
1945-46’lar Türkiye’sini muhalif basına yönelik en ağır baskılarla yeniden yaşıyorduk.
Döner dönmez, bizim Belge’nin bombalanmış halini fotoğrafladım. Bunu 1995 baharında, TÜYAP’ın Ankara’da ilk ve son kitap fuarında stant ayarlayarak sergiledim.
Hem de nerede? Atatürk Kültür Merkezi ve İnönü Vakfı’nın stantlarının ortasında, boş kalmış bir stantta..