3’ncü Havalimanı’nda kötü çalışma koşullarını protesto ettikleri için yargılanan işçilerin savunması sürüyor. Suçlamaları kabul etmeyen işçilerden Ramazan Gözel, “Eyleme katılma sebebim var. Kuzenim Cihan Sarıbulak 3,5 metre yükseklikten düştü. Ayağımda terlik vardı benim. Nasıl TOMA’ya taş atayım?” diye sordu.
İstanbul 3’ncü Havalimanı’nda kötü çalışma koşullarını protesto ettikleri için hakkında dava açılan 31’i tutuklu, 61 işçinin yargılandığı davanın ilk duruşması, Gaziosmanpaşa Adliyesi 14. Asliye Ceza Mahkemesi’nde devam ediyor. Mahkeme Başkanı Ayhan Arduç’un avukatların derhal beraat talebini reddetmesi ardından tutuklu işçiler, savunma yapmaya başladı.
‘Hakkımız olanı istedik’
İlk olarak tutuklu Teyip Kırğın savunma yaptı. Suçlamaları kabul etmediğini ifade eden Kırğın, “Eyleme katıldım. Ama jandarma ile karşı karşıya gelmedim. Siverek’ten bizi 2 bin 500 lira diyerek getirdiler. 1800 lira verdiler. İşten ayrılmak istedim fakat ‘Ekim sonuna kadar çalışmak zorundasın’ dediler. Yanımda arkadaşımı elektrik çarptı. Hakkında tutanak bile tutulmadılar. Bir saat boyunca yağmur altında otobüs bekliyoruz. Kapısı kapanmayan otobüsler var. Otobüs fren yapınca kapılar açılıyor, gidince kapanıyor. Bunlar eyleme katılmama neden oldu. Ama hiçbir şekilde polis ve jandarma ile karşı karşıya gelmedim. Bir kadın milletvekili geldi. Hangi partiden olduğunu bilmiyorum. Bana kim dokunursa benim için önemlidir. Gözaltına alındığımda komutan kulaklarımla oynuyordu. Psikolojik baskı yapıyordu. Fotoğraf gösterdi. Orada öğrendim kadınların vekil olduğunu. ‘O…, K…’ diyerek küfür ettiler. Kadına hakaret ettiler. Ben yemekliğin çokluğu ile ilgilenmiyorum. Ama verilen yemeklerin son kullanma tarihinin geçtiğini gördük. Biz farklı bir şey istemedik. Hakkımız olanı istedik. Haklarım çerçevesinde yürüyüşe katıldım” diye belirtti.
‘Kuzenim 3.5 metreden düştü’
Tutuklu işçilerden Ramazan Gözel de, savunmasında “Eyleme katılma sebebim var. Suçlamaları kabul etmiyorum. Otobüse binmek için yol alıyorduk. 200 metre kadar uzağımızda slogan sesleri geldi. Biz otobüse bindik. Slogan atan grup gelip arabaya vurdu. Bize ‘siz niye gelmiyorsunuz? Sizin de hakkınızı istiyorlar’ dediler. Biz de katıldık. Benim eyleme katılma sebebim kuzenim. Kuzenim Cihan Sarıbulak 3,5 metre yükseklikten düştü. İş güvenliği alınmadığından kaynaklı oldu. Herhangi bir hakkını da almadı ne devletten ne de şirketten. Ayağımda terlik var benim. Nasıl TOMA’ya taş atayım? Üzerimde şort vardı. Eylemdeki işçilere sopa verdiğim söyleniyor. Evet, verdim. Vermesem o kalabalıkta beni döverler. Milletvekilleri ile oturduğum fotoğraflarım çekilerek, suçlama konusu olmuş. Burada ben mi suçluyum yoksa benden habersiz benim fotoğraflarımı çekenler mi suçlu?” diye sordu. Gözel, devamla, “Oradaki komutanlar burada mı bilmiyorum. Askeri araç işçilerin arasına geldiği zaman, işçilerin saldırmasını engellemeye çalıştık. O ana dair hiçbir fotoğrafımız yok. Anlamadım” diye belirtti.
İşçilerden Servet Gözel de, savunmasında servis araçlarında tehdit edildiklerini dile getirdi. İşçilerden Cihan Saribulak da suçlamaları kabul etmediğini ifade etti.
‘Tekme tokat saldırıya uğradım’
İşçilerden Akif Altınışık savunmasında, savcılık ifadelerini kabul etmediğini, o ifadenin baskı altında alındığını söyledi. Altınışık, “Gözaltına alınınca, gözaltı aracında saldırıya uğradım tekme tokat. Yetmedi gibi anama küfür ettiler. Herhangi bir suç işlemedim. Uyku halinde alındım, ama üzerlerinde üniforma yoktu. Terörist muamelesi yaptılar. Ne suç işledim. Ben ne askere, ne polise müdahalede bulunmadım. Kahvede toplantıya katılmışımdır. Her hangi bir eyleme katılmadım. Slogan da atmadım” diye konuştu.
‘Tekbir delil yok’
Tutuklu Deniz Aslan da, “2017’nin 11’inci işe ayında başladım. Ana firma İGA bünyesinde çalışıyordum. Şartları söylememe gerek yok. Burada dile getirildi. İşi engelleme, polise direnmeye yönelik dosyada bir tek delil yok” dedi. Gözaltına alındığımızda askerlerin yanında bulunan bir İGA görevlisi bizi vatan haini olmakla itham etti” diye kaydetti.
‘Arkadaşımı tekme tokat dövdüler’
Tutuklu işçilerden Rıdvan Günül de, suçlamayı kabul etmediğini dile getirerek, şunları ifade etti: “Sadece toplantılara katıldım. O gün çalışmıyordum zaten. Şirkete yeni girişim olacaktı. O gün olay olduğu için girişim yapılmadı. Toplantıda taleplerimizi bildirdik ama kabul edilmedi. Koğuşların olduğu bölgeye gittim, orada polisler tarafından GBT’me bakıldı. Sonraki günde gözaltına alındım. Gözaltına alındığımda benden önce savunma yapan Deniz Aslan’ın tekme tokat dövüldüğünü gördüm. Benim hala firmadan alacağım var.”
‘Tahtakurulardan dışarıda sabahlanılıyordu’
İlker Kurt da, savunmasında şunları dile getirdi: “15 maddenin düzeltilmesi istendi. Şartlar yerine getirilmedi. Tahta kurularından kaynaklı ışıklarını açık bırakan bir çok arkadaşımı gördüm. Tahtakurularından kaynaklı insanların dışarıda sabahladığına şahit oldum. O bölgeyi gören 10-15 kamera var. Bunların görüntüleri nerede. İnsanlar eylem niyetinde değildi. Polis ve askerin müdahalesi ile olaylar çıktı. Polis ve askerin saldırısından kaçmamız eylem olarak gösterildi. İkinci günde İGA yelekleri giyen polis ve askerler bizi gözaltına aldı. Gözaltına alındıktan sonra götürüldüğümüz bölgede askerler tarafından darp edildik. Buraya gelen İGA yöneticileri de bize hakaret ederek darp ettiler.”
‘Tahtakurulardan ışığı açarak uyuyorduk’
Murat Altuntaş da, suçlamaları kabul etmediğini, askerlerin baskısı ile söz konusu savcılık ifadesini verdiğini anlattı. Altuntaş, sözlerini şöyle sürdürdü: “Çalıştığım yerde bayramdan, olay anına kadar ücretlerini alamayan insanlar var. Ben yürüyüş yaptım. Havaalanında tahtakuruları başlı başına bir sıkıntıydı. Etkisini azaltmak için ışıkları açık uyuyorduk. Tahtakuruları bir kaç koğuşta değil, hemen hemen tüm koğuşlarda vardı. İşçiler kendi koğuşlarında ilaçlama yapsa bile etkili olmaz. Servis araçları ile yayılması da başlı başına da bir sorundur. Bu işçiler sonuçta dışarıya çıkıyor ve başka insanlara bulaştırma durumu var. Taşeron firmalar devletin verdiği imkanı kötüye kullanıyorlar. İş yerinde bir firmadan başka bir firmaya geçmek için temyiz belgesi vermiyor. Firmada işe başladığın zaman iki ay geçmeden başka bir firma da işe giremezsiniz. Çoğu zaman sular akmıyordu.”
‘Siviller İGA yelekleri giymişti’
Ferhat Uyar da, “Suçlamaları kabul etmiyorum. Olay günü 11.00 gibi koğuşlardan çıktım. Olay sırasında orada değildim” dedi. Uyar, ifademde slogan atmadığımı söyleyince görevli asker, “Tutuklanınca hatırlarsın” şeklinde tehdit ettiğini anlatarak şunları söyledi: “Akşam büyük bir gürültü ile uyandım. Koçbaşı sesi duyunca kapıyı açtım. Oradan İGA amirliğine götürüldüm. Orada İGA yelekleri giymiş sivil kişiler vardı. Fotoğraftaki kişileri teşhis etmem istendi. Ben tanımıyorum deyince baskı yaptılar.”
‘Hastanede gözümü açtım’
Hacı Volkan Oflaz da, şirketin yeni sahiplerinin var olan servis araçlarının sayısını düşürdüğünü, bundan kaynaklı da servis araçlarını beklediklerine dikkat çekti. Oflaz, olayın ilk başladığı gün gelen kaymakamlarla görüştüklerini ve ilettikleri taleplerde haklı olduklarını belirtti. Oflaz, “Kaymakam bize ‘haklısınız. Özür dilerim’ dedi. Bize servislerin arttırılacağını ve koşulların düzeltileceğini söyledi” dedi. Oflaz, gözaltına alındıktan sonra hastanede gözlerini açtığını ve başına darbe aldığını kaydetti.
Ahmet Faruk Şengül ise, savunmasını şöyle yaptı: “Her gün yağmurda servis beklememek için, her gün bir saat yemek sırasında beklememek için, tahtakuruların olduğu yataklarda yatmamak için, çalışma koşullarının düzeltilmesi için eyleme katıldım. Ne polise ne de askere direnmedim.”
Duruşma işçilerin savunması ile devam ediyor.
Kaynak: MA