PKK Lideri Abdullah Öcalan ile görüşme yapmak için Adalet Bakanlığı’na başvuran Avrupadan 350 avukat , yaptıkları online toplantıda İmralı’da yapılan uygulamaların işkence olduğunu belirterek, CPT’ye İmralı’yı ziyaret etme çağrısında bulundu
Avrupa’da 22 ülkeden 350 avukat, İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde ağır tecrit koşullarında tutulan PKK Lideri Abdullah Öcalan ile görüşme talebiyle Adalet Bakanlığı’na bir başvuruda bulunmuştu. Avrupalı avukatlar European Association of Lawyers for Democracy & World Human Rights (Avrupa Demokrasi ve Dünya İnsan Hakları için Avukatlar) (ELDH) Zoom üzerinden bir basın toplantısı gerçekleştirerek, Öcalan’ın avukatlarıyla görüştürülmemesi üzerine yaptıkları başvuru talebine birkez daha yineledi.
Toplantının moderatörlüğünü yapan Avukat Ceren Uysal, tecridin tüm toplum için endişe yarattığını vurgularken, hem Türkiye’deki avukatların hem uluslararası avukatların, Asrın Hukuk Bürosu öncülüğünde CPT’ye ve ilgili kurumlara pek çok başvuruda bulunduğunu ifade etti. Uysal, bu başvuruları neden yaptıklarını kamuoyu ile paylaşmak için basın toplantısı düzenlediklerini belirtti.
‘İhlaller derhal sonlandırılmalı’
Ardından söz alan ELDH Eşbaşkanı ve Avukatlar için Avukatlar üyesi Barbara Spinelli, Avrupa Konseyi üye ülkelerine bakıldığında, İmralı’daki tutukluların dünyada hakları en çok ihlal edilen tutuklular olduğunun görüldüğünü ifade etti. Yaşanan ihlaller nedeniyle başvuru yaptıklarına dikkat çeken Spinelli, “Bu ihlalin derhal sonlandırılması gerekiyor. ELDH üyeleri ve üye kurumlar da bu çalışmalar içinde aktif görev aldı. Tecrit politikasının yasadışılığının her platformda dile getirilmesini ve her meslek örgütünün de başvuru yapmasını sağlamamız gerekiyor. Bu başvuru ile Türkiye’ye uymak zorunda olduğu yükümlülükleri hatırlatmak istedik. Mandela kurallarını hatırlatmak istedik. Bu başvuruyu bu nedenle yaptık ancak bakandan bir yanıt beklemiyoruz. Dünyanın dört bir yanından meslektaşlarımız bu mektuba imza attı. Abdullah Öcalan’ın ve İmralı’da tecrit altında tutulan diğer tutukluların avukatlarının görevlerini yapmasına derhal izin verilmesini talep ediyoruz” dedi.
Ardından söz alan ELDH Genel Sekreteri Thomas Schmidt ise Adalet Bakanlığı’ndan yanıt almak istediklerini kaydederek, gönderilen mektubu okudu.
‘Hiçbir iletişim yok’
Söz alan Asrın Hukuk Bürosu avukatlarından Raziye Öztürk, “İmralı sistemi, gerçekten dünya üzerinde eşi benzeri olmayan bir sistem ve her türlü ihlal riskini barındırıyor. Müvekkillerimizin sağlık durumu hakkında 18 aydır hiçbir bilgi alamıyoruz. Yaşam riski boyutuyla ciddi anlamda bir belirsizlik var. İşkence boyutuyla ilgili bir risk durumundan bahsetmek mümkün değil çünkü durumun kendisi işkence. İnfaz koşulları ve tutulma koşullarıyla ilgili işkence sürüyor. Ne biz müvekkillerimizle görüşebiliyoruz ne de aileleri. Mektup yasağı sürüyor. Hiçbir iletişim yok. 2019’da son derece olağan üstü koşullarda 5 görüşme gerçekleştirebildik. O zamandan bu yana 215 avukat başvurusu yaptık. Bu başvuruların hiçbirine yanıt verilmedi” ifadelerini kullandı.
‘İçeriği görmeden itiraz ediyoruz’
Yaptıkları başvurularla disiplin cezaları hakkında haberdar olabildiklerini aktaran Öztürk, “O da ancak itiraz süresi dolduktan sonra. Mahkemeler, hakimler, savcılar eliyle görevimizi yapmamızın önüne geçiliyor. Biz burada avukatlar olarak hukuki olarak her yolu deniyoruz. Dosyalara ulaşmaya çalışıyoruz. İçeriğini göremesek bile itirazlarımızı yapıyoruz” dedi.
‘CPT biran önce İmralı’ya gitmeli’’
Avrupalı Demokrat Avukatlar (AED) ve Almanya Cumhuriyetçi Avukatlar (EDL) adına söz alan AED Eşbaşkanı Berenice Boehlo, İmralı’daki tecride ilişkin endişeli olduklarını söyledi. “Bu toplantıda bulunmak ve söz almak benim için bir onur” diyen Boehlo, “CPT’nin derhal İmralı’ya gidip inceleme yapması gerekiyor. Daha önce de kurum olarak bu anlamda girişimlerde bulunduk. CPT’nin vakit kaybetmeden İmralı’ya gitmesini ve incelemelere dair açıklama yapmasını talep ediyoruz. Bu sürekli ihlal hali Türkiye’deki insan haklarının geldiği durum açısından bizlerde çok büyük tedirginlik yaratıyor. Hem avukatların hem de İmralı’daki tutukluların hakları ihlal ediliyor. Bu anlamda Türkiye’deki meslektaşlarımızla omuz omuza olacağımızın ve Türkiye’ye baskı kurmaya devam edeceğimizin sözünü veriyoruz. 2 binden fazla avukat Öcalan ile görüşme başvurusu yaptı. Bu sayının daha da artması gerekiyor ki İmralı’daki bu korkunç ihlal sona ersin. Taleplerimizi daha güçlü ve gür sesle dile getirmemiz gerekiyor” şeklinde konuştu.
Hukuk örgütlerinin sorumluluğu
Söz alan Diyarbakır Baro Başkanı Nahit Eren de, Asrın Hukuk Bürosu’nun kendilerine ulaşması üzerine Adalet Bakanlığı’na bir başvuru yaptıklarını ve temel taleplerinin temel insan haklarının tesis edilmesi olduğunun altını çizdi. Adalet Bakanlığı’na “Avukatların müvekkilleriyle görüşmelerine neden izin verilmediğini sorduk ve İmralı’ya gitmek için talepte bulunduk” diyen Eren, “Ne bir cevap verildi ne de bir açıklama yapıldı. Biz de bir hukuk örgütü olarak bu kampanyaya destek sunmaya karar verdik. Türkiye’de barolara insan haklarını ve hukukun üstünlüğünü savunmak anlamında çok büyük sorumluluk düşüyor. Türkiye’de her siyasi davada gördüğümüz şey ne yazık ki burada da karşımıza çıktı. Hukukun uygulanması için kişilerin konumu, politik duruşları ya da yargılanma konularına göre maalesef hukuk örgütlerinin duruşu da değişiyor. Hukukun uygulanması anlamında bu mesafeli duruş devam ediyor. Biz Diyarbakır Barosu olarak sorumluluğumuzu yerine getirmenin gayreti içinde olacağız. Bu meseleyi saf bir hukuki sorun olarak göremeyiz. Barış sürecinin sona ermesi, ardından gelen OHAL ile zaten kıt kanaat olan demokrasi ve hukukun üstünlüğünün tamamen rafa kalktığı bir sürece evrildi. Bunun artık kamuoyu da farkında” ifadelerini kullandı.
‘Tartışmasız şekilde işkencedir’
Demokrasi / Hukuki uluslararası müdahale üzerine araştırma ve detaylandırma merkezi adına katılan Fabio Marcelli, müdahale grubu olarak uzun süredir İmralı’daki durumu yakından takip ettiklerini ifade etti. Yaşanan hukuksuzlukların temelinde siyasi sorunlar olduğuna dikkat çeken Marcelli, şöyle konuştu: “Türkiye’deki durumun gittikçe daha kötüye gittiğini, hukukun üstünlüğü diye bir şeyin kalmadığını görüyoruz. Durum gittikçe daha kaygı verici bir hal alıyor. Öcalan’ın tutukluluk hali ve tutuklu olarak en temel hakların mahrum bırakılması Türkiye’deki hukukun durumunu net bir şekilde gösteriyor. Bir tutuklunun avukatları ve ailesiyle görüşmesi temel hakkıdır ve çekincesiz kendisine verilmek zorundadır. İmralı’yı ziyaret edebilen uluslararası misyonlar oradaki durumun vahametini defalarca dile getirdi. Avukatlar ve aile ile görüşmenin engellenmesi tartışmasız bir şekilde işkencedir ama bu konunun farklı boyutları da var.”
‘Dünya barışı için de önemli’
Türkiye’nin Öcalan’ın durumuna dair siyasi bir çözüm üretmesi gerektiğinin altını da çizen Marcelli, ekledi: “ Bu çözümün demokratik konfederalizm çerçevesinde bulunması gerekiyor. Demokratik konfederalizm uluslararası anlamda da yeni bir yaklaşım. Çok kötü tutukluluk şartları altında kalan Öcalan, kadın hakları, demokratik konfederalizm, Kürt tarihi gibi pek çok konuda çok değerli kitaplar kaleme almaya devam ediyor. Haklarını alabilmesi ve gelecekte serbest bırakılabileceğine dair imkan yaratılması, yalnızca Kürtler için değil, dünya açısından da çok önemli. Çünkü Öcalan’ın fikirleri yalnızca Kürtler için değil dünya için de barışı sağlayabilir.”
İrlandalı avukat: Öcalan serbest kalacak
Ardından söz alan Haldane Sosyalist Avukatlar Topluluğu Başkanı Declan Owens, Britanya’da Öcalan’ın serbest bırakılması yönündeki çalışmalara topluluk olarak sürekli destek verdiklerini ifade etti. İrlandalı bir avukat olarak “Kürt yoldaşlarımıza her zaman destek vereceğiz” diyen Owens, “Uluslararası hukuki dayanışmanın Türkiye’deki rejimin Öcalan’ın mevcut durumuna bakış açısını değiştirmeye yardımcı olacağını umuyoruz. Öcalan serbest bırakılacak ve fikirleri dünyadaki devrimcilere ilham vermeye devam edecek, Rojava’da olduğu gibi..” dedi.
Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) Genel Sekreteri Ümit Büyükdağ ise, toplantıdaki konuşmaların Öcalan’ın tecrit sorununun neden tüm dünya tarafından sahiplenildiğini gösterdiğini vurgulayarak, Öcalan’a bir sembol olarak yapılanın Kürtlere bir gözdağı olduğunun altını çizdi.
CPT’nin yaklaşımı
Özgürlükçü Hukukçular Derneği (ÖHD) adına konuşan Bünyamin Şeker, tecrit meselesinin yalnızca Kürt halkını ilgilendiren bir mesele olmadığının, uluslararası komplonun bir parçası olduğunu altını çizdi. Şeker, “1999’dan bu yana süren bir tecrit var. Özellikle 2011 yılından itibaren avukatları engellendi. Yargılandılar. Tutuklandılar. Cezaevinde kaldılar. Davaları hala devam ediyor. Onları yargılayanlar, mahkeme başkanları, hakimler Cemaat üyeliğinden tutuklandı, ama davalar düşmedi. Türkiye’nin ve CPT’nin yaklaşımının siyasi saiklerden bağımsız olduğunu değerlendirmek gerçekçi bir yaklaşım olmayacaktır. Bugün Türkiye’de yürütülen savaş politikaların, askeri politikalar, baskıcı rejimin ortaya çıkmasının bir sonucu. Biz tecridin kaldırılmasın yalnızca Kürtler için sonucu olacağını söylemiyoruz. Türkiye halkları ve Orta Doğu halkları için de olumlu sonuçları olacak. Buradaki meslektaşlarımız da Öcalan’ın evrensel bir kişilik olduğunu ve herkese faydası olacağını vurguladı. Mücadelenin süreklileştirilmesi dünya halkları için çok önemli bir yere tekabül ediyor. Bu ortaklıktan memnunuz, devam etmesi gerektiğini düşünüyoruz” değerlendirmesinde bulundu.
Kapanış için söz alan ELDH Eşbaşkanı Spinelli, katkıları için herkese teşekkür ederek, “Kürt meslektaşlarımızla dayanışma içinde olmaya devam edeceğiz. Elinize yeni bir bilgi geçerse bize ulaşın. Uluslararası insan hakları ve hukukun üstünlüğü için verilen ortak bir mücadeledir bu” dedi.
MA