Hüseyin Aykol
Ben 1980’li yılları yani 12 Eylül Askeri Faşist Cunta dönemi ve onun etkisinin henüz geçmediği yılları- cezaevlerinde geçirdim. Neden derseniz? Türkiye Komünist Partisi (Birlik) isimli illegal örgütün üyesi-yöneticisi olarak toplamda 13 yıl 6 hapis cezasına çarptırılmıştım. TKP(B) ülkemize sosyalist düzen getirmek isteyen bir partiydi. Bunu silahlı yoldan yapacaktı; ancak -deyim yerindeyse- daha sahaya çıkamadan yenildik. Bu yüzden yüzlerce yoldaşımla birlikte hapse atıldık.
Hakkımda hükmolunan cezayı çeşitli şehirlerdeki cezaevlerinde tamamladıktan sonra, Kürtlerle Türklerin birlikte mücadele etmek üzere kurdukları Devrimci Birlik’in legal bir faaliyet alanına ‘tayin’ edildim. Böylece 1990 yılında İstanbul’a geldim ve 1980 öncesi bir nevi mesleğim haline gelen basın alanında çalışmaya başladım. Ancak bu ortaklaşa alınmış bir karardı. Nitekim değişik siyasi çevrelerden gelen arkadaşlarla Cağaloğlu’nda “Halk Gerçeği” isimli haftalık gazetenin çalışmalarına başladık.
1990 yılının ilk günlerinde başlayan haftalık gazete çalışmamız, 22 Nisan 1990 gününden itibaren matbaada basılan ve dağıtılmaya başlayan bir gazete halinde somutlaştı. 1898’de yayına başlayan Kürdistan gazetesi gibi, devrimci-ilerici örgütlerin o döneme kadar çıkardıkları, çıkarmaya çalıştıkları tüm yayınlar gibi, Halk Gerçeği de baskılarla karşılaştı. Birkaç ay sonra kapatıldı. Ancak geri adım atılmadı, devletin baskılarına teslim olunmadı ve her kapatılan gazetenin yerine yenilerini yayınladık. Hem de çok ama çok büyük bedeller ödeme pahasına.
Bizlerin Özgür Basın Geleneği dediğimiz ve bugüne kadar 50’den fazla Türkçe, 20’den fazla Kürtçe gazete çıkaran; daha sonraki yıllarda televizyon kanalları ve haber ajansları kurulan bu faaliyette, en başından bugüne kadar -kesintisiz olarak- yer alan bir kişi olmanın gururunu taşıyorum. Elbette devrimci geçmişimi inkar etmeden ve onunla da gurur duyarak, burada bulunduğum yılları yaş günüm olarak kutlamayı alışkanlık haline getirdim.
Benim bu alanda gazetecilik yapmama, Kürt halkının büyük değer verdiğini görüyorum, hissediyorum. Teşekkürler, ancak bir yanlış anlamayı gidermekte yarar var. Ben burada bir Türk-Türkmen olarak, bir dayanışmacı değilim. Enternasyonalist dayanışma elbette değerli bir tutum ama burada Kürt halkına ‘yardım’ etmiyorum. Ben kendi davamdayım. Beni buraya partim gönderdi: Başta Kürtler ve Türkler olmak üzere, ülkemizde yaşayan tüm halkların ulusal ve sosyal kurtuluşu için yapılan mücadelenin sesi olmak üzere…
Ülkemizde Kürt sorunu çözülmeden, en basit anlatımıyla Kürt halkı bu topraklarda Kürt olarak yaşama koşullarına kavuşmadan bu ülkede bırakın sosyalizmi, Avrupa ayarında bir burjuva demokrasisine ulaşamayacağına inanan bir partinin eğitimini, terbiyesini aldım ben. Ben çocuğuma ve muhtemel torunlarıma -gelecek nesillere- sosyalist bir ülke bırakamadım ama hiç olmazsa Kürt sorununu çözmüş bir ülkeyi miras bırakmak istiyorum.
Dahası burada geçirmiş olduğum 32 yılda, birçok gazeteci arkadaşım haber peşinde şehit düştü, yaralanıp sakat kalanlar oldu ve çeşitli ülkelere sürgüne gitmek zorunda kaldılar. Onların işleri de bize emanettir. Burada halen yer alıp da basın bayrağımızı asla yere düşürmek istemeyenlerden biri de benim.
Hoş geldin 33’üncü yaşım! Nice nice onurlu yaşlara hep birlikte!..