31 yıllık tutsaklıktan sonra tahliye edilen Nevzat Öztürk, hapishanelerde bir irade savaşının yaşandığını belirterek, devletin bütün baskılarına rağmen direndiğini söyledi
Geçtiğimiz 11 Ekim günü kaldığı Bolu F Tipi Cezaevinden tahliye edilen siyasi tutsak Nevzat Öztürk, özgürlüğüne kavuştu. 1992 yılında gözaltına alınıp çıkartıldığı Devlet Güvenlik Mahkemesi tarafından “Devletin birliğini ve bütünlüğünü bozmak” iddiası ile müebbet hapse çarptırılan Öztürk, 31 yıl boyunca 5 ayrı hapishaneye sürgün edildi. Defalarca disiplin cezaları alan Öztürk’ün infazı İdare ve Gözlem Kurulu tarafından, “elektriği tasarruflu kullanmama” ve “cezaevi kütüphanesinden yeterince kitap almadığı” gerekçesiyle defalarca yakıldı.
İnfazı 23 Haziran 2023 tarihinde son bulan Öztürk, 11 Ekim 2023 tarihinde, son sürgün yeri olan Bolu F Tipi Cezaevinden tahliye edildi. Öztürk, hapishanede yaşadıklarını ve siyasi süreci ANF’ye değerlendirdi.
‘Hapishaneler irade kırma mekanı’
Hapishanelerin, muhaliflerin iradelerini kırmanın bir mekanı olduğunu belirten Öztürk, muhalifler için ise kendilerini var etme ve güçlendirme mekanları olduğunu belirtti. Öztürk, “Hapishaneler, sistemin muhaliflerin iradelerini kırma mekanları olarak biliniyor. Muhalifler içinse derinleşme, kendini var etme ve güçlendirme mekanlarıdır. Diğer bir değişle karşılıklı irade savaşıdır. Bir taraftan devlet tüm imkanlarıyla toplumsal özellikleri hedef alan, kişiyi toplumdan yabancılaştırarak bireysel egoların peşine düşüp devlete boyun eğdirecek duruma getirmeyi hedefliyor. Kişiyi her açıdan denetim altına almaya çalışıyor. Kişinin zaaflarını tespit edip ona göre yöneliyor. Kişiden kişiye göre politika izliyor. Örneğin birinin aile sorunu mu var; onu karşıt duruma getirmek için elinden geleni yapıyor. Sevdikleriyle iletişim kurmasını engelliyor. Özetle, kişiyi bitirmek için her yol ve yöntemi deniyor. Buna karşı devrimciler de bir tavır içinde oluyor. Eylem alanı sınırlıdır. Genelde açlık grevi, slogan atma, kapı dövme gibi protesto eylemleri olabiliyor. Bazen de ilgili yerlere dilekçe yazarak tepkimizi dile getiriyorduk” ifadelerini kullandı.
Manevi değerlere bağlı kalmak
Yaşadığı süreci manevi değerlere bağlı kalarak kendini korumaya çalıştığını belirten Öztürk, “Ayrıca zihnime yüklenerek derinleşmeye çalıştım. Bildiklerimi yazıya dökerek paylaşmaya çalıştım. Birçok zorluğa rağmen manevi değerlere bağlı kalarak var olmaya çalıştım ve büyük bir heyecanla dışarıya adım attım. Benim için yeni bir süreç başladı. Önemli olan bu süreci doğru değerlendirmek ve Kürt halkının onurlu bir evladı olmaktır. Bu yönüyle çaba içerisinde olacağım” dedi.
‘Annelerin duruşu benim için en büyük moraldir’
Hapse girdiği 90’lı yıllardaki mücadeleyi bir halklaşma süreci olarak değerlendiren Öztürk, halkın, özellikle de annelerin şu an mücadeleyi daha da sahiplendiklerini gördüğünü dile getirdi. Doksanlı yılların mücadele tarihi açısından bir dönemeç olduğunu bu halklaşma sürecinde halkın mücadeleyi sahiplendiğini belirtti. Öztürk, “Şimdiyle kıyasladığımızda hem nicelik hem de nitelik olarak farklı yönleri vardır. Halkın kendi mücadelesini sahiplenmesi daha da genişlemiş durumda. Özellikle annelerin rolü çok öndedir. Çok bedel ödediler, hala da ödüyorlar. Annelerin duruşu benim için en büyük moraldir. Tabii ki dostların da çoğaldığını görebiliyorum. Demokratik sistemin gerçekleşmesi için önemli çabalarda görünüyor ki, bu çabalar umutlandırıyor“ ifadelerini kullandı.
HABER MERKEZİ