“Fırat’ın doğusuna müdahale edeceğiz” açıklamasından sonra iç politikada dengeler yeniden karmaşık bir basamağa sıçramış durumda. Belki de böyle ortamlar yaratılsın diye benzer açıklamalar yapılıyor. Ama açık olan ve birçok tarihi tecrübeyle de sabit görünen bu tür açıklamalar birden çok amaç taşıyor olsa da en önemlisi iktidarların kendi saltanatlarını devam etmeleri için şovenizmi kullanmalarıdır. Evet tüm yasal partiler (kimileri sessiz kalmayı tercih etse de) çoğu Bremen Mızıkacıları gibi ve tek notadan konuşuyor. Hani bir zamanlar bir reklam vardı, “ağzı olan konuşuyor” misali herkes ağzına geleni söylüyor. Öyle davrananlar ya konuşmayı bilmiyorlar ya da konuşmaktan (doğruları söylemekten) korkuyorlar. Sonuçta değişen bir şey yok. Çoğunun amacı sinip ve kıvırtmalarını gizlemekten başka bir şey değil. Topyekün Kürt halkına ve demokrasi güçlerine “ya kırk katır ya da kırk satır” politikasını dayatmaktır.
“Normal” politik bir süreç devam etseydi bu “kıvrak” politikaları anlamak olası olurdu, ama hem Türkiye hem de Ortadoğu derin bir süreçten geçiyor. Ya demokrasi, ya kanlı girdaplar tek seçenek olmuştur. Ortadoğu’da toz dumana karışmış, herkes yüksek perdeden savaş naraları atmayı tercih ediyor. Böylesi bir zamanda azıcık bir kıvırtma ve oportünizm “azıcık hamileliğe” benzer. Bilindiği gibi “azıcık hamilelik” diye bir şey yoktur. Bir hücre “sperm” ana rahmine düştüğü zaman hamilelik başlar ve her geçen gün cenin büyür. “Büyüme” arttıkça daha önce gözle görülemeyen hamilelik herkesçe görülmeye ve fark edilmeye başlar. Oportünizm de böyledir. Politikanın tarihi bunun böyle olduğunu herkese sayısız deneylerle öğretmiştir. Burada bizlerin dikkatini en çok çeken şeyin Kürt halkı ve demokrasi güçlerinin değerleri üzerinde politika yapan kimi legal unsurların yaptıkları sığ ve hesapsız açıklamalardır. Kimi kurum sözcülerinin yaptıkları açıklamalar bu anlamda dikkat çekici ve manidardır.
“… AKP-MHP iktidarının kaybetmesi olmalıdır… İstanbul’da AKP kaybetmelidir, Adana’da MHP kaybetmelidir… İstanbul, Ankara, Adana, Antalya, Bursa, Balıkesir iktidar tarafından kaybedilirse, bu ülkede taşlar halklar için, emekçiler için, yoksullar için yeniden yerine oturmuş olur… O nedenle en azından Kürt illeri dışındaki illerde bunu çok açık söylemek lazım…” AKP-MHP blokuna kaybettirmek isterken bir başka milliyetçi blokun (CHP-İYİ parti) adayıyla baş başa kalmak kötünün iyisini seçmek anlamına mı geliyor?… Öncelikle AKP ve içinde olduğu ittifak blokunun kaybetmesi tüm demokrasi güçleri açısından önemli bir kazanım olacaktır. Ancak Kürtlerin başını çektiği tüm demokrasi güçlerinin ana hedefi; kendi paradigmaları ışığında bir devrimci taktik geliştirmesi olmalıdır. “Kötünün içinde iyiyi seçmek” (ehveni şer) değil her türlü şovenizmi geriletmek, savaş tamtamlarına çanak tutanları eleştirmek, demokrasinin önündeki engelleri açmak, ekonomik krizi emekçilerin üzerine yıkmaya çalışanlara karşı durmak için mücadele etmek ve gerçekleri halka anlatmaktır. CHP-İYİ Parti’nin demokrasi mücadelesinin neresinde olduğuna iyi bakmak gerekir. Her türlü şovenizme çanak tutan, “söz konusu vatansa gerisi teferruattır” deyip demokrasi ve hukuk mücadelesinden çark etmek isteyenlerin demokrasiye ne katkıları olur?
Biz bu filmi 1977 seçimlerinde izlemiştik: TKP buna benzer bir mantıkla CHP’ye destek vermiş ama deyim yerindeyse seçimlerden sonra verdiği desteğin karşılığı “avucunu yalamaktan” başka bir işe yaramamıştı. TKP, CHP’ye 141-142. Maddeleri kaldıracağı için ve dolayısıyla yasallaşacağına inandığı için destek verme kararı almıştı, hatta bu düşünceye o kadar kendini kaptırmıştı ki Ankara’da “Partiye Merkez Bina” aramaya başlamıştı. Ama sonuç hüsran olmuştu. Üzerinde durulması gereken bir konuda bu “Kürt illeri” kavramıdır. Bilindiği gibi her düşünce kendini anlatmak ve açıklamak için kendi kavramını üretmek zorundadır, ancak bir düşünce yeni biçimlenmeye başlamışsa “başka kavramlar” geçici olarak kullanılabilir. “Kürt illeri” kavramının bilerek ya da bilmeyerek kullanılması “sulandırılmış” bir kavramdır. Kürtlerin üzerinde yaşadığı bir coğrafya vardır. Bu coğrafya Bizanslılar’da, Osmanlılar’da ve de 1921 Cumhuriyet anayasasında yerini almış ve adının ne olduğu çok net olarak bilinmektedir. Evet çok zor bir süreçten geçiliyor. Bir deyim var “bekara karı boşamak kolaydır”. Maceralara ihtiyaç yok, ama mücadeleleri sulandırmaya da kimsenin hakkı yok. Kürtlere ve demokrasi güçlerine “kırk katır ya da kırk satır” tercihini kimsenin dayatmasına hakkı da yok.