Amed’te 1992 yılında tutuklanan ve geçtiğimiz gün tahliye olan Emine Yıldırım, yaşadıklarını anlattı
1992 yılında Amed Licê’de gözaltına alınıp Devlet Güvenlik Mahkemesi (DGM) tarafından müebbet hapis cezası verilen Emine Yıldırım, 30 yılın ardından geçtiğimiz günlerde cezaevinden çıktı. Tutuklu bulunduğu süreçte Amed, Riha, Sivas, Mêrdîn, Elbistan ve Gebze’deki cezaevlerinde kalan Yıldırım, JINNEWS’e konuştu.
Cezaevinden çıkmasının tam anlamıyla bir özgürlük olmadığını ifade eden Yıldırım, 30 yılın ardından cezaevinden çıkmanın kolay olmadığına vurgu yaptı. Yıldırım, “Çünkü arkanda bıraktığın insanlar var ve sadece onların arasından geldiğin birkaç kişi değil. Onları bırakmak zor oluyor. Yani gerçekten de öyle parçalı duygularla geliyorsun. Bir yarını orada bırakıyorsun, bir yarını kendinle getiriyorsun. Tabi özgür olmak güzel. Ama özgürlük bizde tekil olmaz, şahsi bir özgürlük olamaz. Bizde böyle bir karşılığı olmaz, yaşayanlar bilir bunu. Zindanlar boşalmadığı sürece, o coşku hep yarımdır” dedi.
‘Özgürlük sadece fiziki değil’
Cezaevlerindeki durumun dışarıdaki hayattan bağımsız ele alınamayacağına dikkati çeken Yıldırım, “İçerisi nasılsa dışarıyı da öyle değerlendiriyoruz. Dışarısı ne kadar özgür olursa içerisi de o kadar özgür olur. Biz böyle bakıyoruz. Yani biz tutukluyuz ama dışarıdakiler özgürdür diye düşünmüyoruz. Çünkü özgürlüğün anlamı bizde farklıdır. Herkes de biliyor ki özgürlük sadece fiziki değil. Yani özgür olmanın fiziki bir yanı yok. Nerede bir haksızlık varsa doğal olarak orada tutukluluk var. Cezaevlerinin durumu 80’lerdeki gibi. Yani 80’lerdeki gibi fiziksel şiddet yok, farklı bir durum var” diye konuştu.
Yaşanan hak ihlalleri
Cezaevinde yaşanan hak ihlallerine dikkati çeken Yıldırım, şöyle devam etti: “Mesela hastaneye gitmek, revire gitmek gibi hakların için 24 saat uğraşıyorsun. Her şey zorlukla oluyor, dilekçe üzerine dilekçe veriyoruz. Arkadaşlarımız her gün bunlarla uğraşıyor. Bu durum psikolojik olarak insanı çok yıpratıyor. En ciddi sorun da hastaneye gidip gelmek. Yani 30 yıl içeride olan biri nasıl sağlıklı olsun, doğal olarak hastalıkları oluyor. Çok fazla arkadaşımız ameliyat oluyor. Şimdi zorla götürüyorlar hastaneye. Kelepçe sorunu yüzünden arkadaşlarımız gidiyor, tedavi olmadan dönüyor. Doktor, askerin kelepçeyi açmasını bekliyor, asker de doktorun söylemesini bekliyor. O sorumluluğu üzerine almıyor ikisi de. Kimse kelepçenin açılmasını istemiyor. Bu nedenlerden ötürü zindanların durumu daha da kötüleşmiş diyebilirim.”
‘Haklar işkence aracı oldu’
Cezaevinde her türlü hakkın işkence aracına dönüştürüldüğüne vurgu yapan Yıldırım, “Bu süreçte cezaevlerinden çok fazla cenaze de çıktı, çok sıkıntılı bir süreçti. Ama direniş de var, bunun da farkındayız. Bu zamana kadar ayakta tutan da bu iradedir. Zindan aslında bir irade savaşı alanıdır. Direniş de bir mirastır. Devrimcilerin mirasıdır. Özellikle cezaevlerindeki tutsaklar bunun farkındadır. Bu nedenle hep ayaktadırlar ve bence bu hep böyle olacak” şeklinde ifade etti.
‘Toplumsal bir farkındalık oluşmalı’
Herkesin cezaevlerindeki tutuklulara ses vermesi gerektiğini ifade eden Yıldırım, “İnsanların empati yapması gerekiyor. Mesela tutsaklar güneşi görmüyor, S tipi cezaevleri yapıldı. Öyle bir yapılmış ki güneş görmüyor. Oradaki insanlar da müebbet cezası olan insanlar oluyor. Peki ömür boyu orada kalıp güneşi görmeyen insan nasıl olacak? Yani onlara sadece direnin demek yetmiyor. Onlar zaten direniyorlar, dün de direniyorlardı yarın da direnecekler. Toplumsal bir farkındalığın oluşması gerekiyor” şeklinde konuştu.
İZMİR