ayşe düzkan
motosikletlere, bisikletlere bayraklar asıldı, fener alayları geçti, mustafa kemal atatürk’ün fotoğrafının basılı olduğu kırmızı tişörtler giyildi, izmir marşı’nın farklı yorumları çalındı…
biliyorum, milli bayramların devlet kurumları tarafından değil de, sivillerce örgütlenmiş, düzenlenmiş kutlamaları akp’nin iktidarına, ama en çok da laiklik düşmanı, şeriat yanlısı politikalarına karşı bir tepki.
ama şunu da görmemek imkânsız; bu simgeler ne kadar yükseltilirse yükseltilsin, laikliğe sahip çıkanların kararlılığını gösterse de köklü bir değişikliğe yol açmıyor.
burada bir parantez açıp şunu söylemeliyim; bölgenin en dindar halklarından biri, belki de en dindarı olan kürtlerin laikleşme deneyiminden öğrenebileceğimiz şeyler var ama bu başka bir yazının hatta birçok araştırmanın konusu.
laikliğe ve cumhuriyete sahip çıkma yönündeki bu refleks değerli tabii ama ne işe yarayacağının tartışmaya değer bir konu olduğunu düşünüyorum.
evet, bu refleksi gösterenler, kendileri için umut olabilecek politik yapılara destek verebilir. bu destek, sempati duymakla oy vermek arasında, çok da geniş olmayan bir yelpazede salınabilir. olsun. oyla meclis aritmetiğinin değişmesinin –en azından kısa vadede- mümkün olup olamayacağı konusunu, bir an için bir kenara koyalım.
her şeyi tarihten mi bekleyelim?
türkiye’nin politik-ideolojik fikir ortamının tarihe bu kadar odaklanmış olması başlı başına bir sorun çünkü bu çok açık bir biçimde güncel meselelere kafa yormaktan kaçınmanın bir biçimi olarak tezahür ediyor. cumhuriyet ve osmanlı tarihi üzerine tartışmalar, bu tartışmalarda kimin nerede durduğu anlamsız değil tabii ama rica ediyorum, sorunlar yumağında yaşayan bizler her şeyin cevabını tarihte bulabilir miyiz!
ama solun milli bayramları kutlama adetinin tek sakıncası, birbirine zincirlenen bu tartışmaları tetiklemesi değil. bundan çok daha önemlisi, hiçbir sonuç vermeyen, simge siyasetini güçlendirmesi.
biliyorum, o simge siyasetinden başkasını bilmeyenler var bu ülkede ve bugün, chp laiklik konusunda sallantılı davranırken aynı simgeleri yükselten daha soldaki güçlere destek vermeleri muhtemeldir. peki ama o destekle güçlenip ne yapılabilir?
ne yani, ezmeyelim de çözelim mi?
hakan arslan’ın kemiklerinin bir kutu içinde babasına teslim edilmesi sadece vicdanı değil hukuka inancı olan herkesin yüreğini dağlamıştır. ama milliyetçilik, hakan arslan’ın gerilla olmasına dayanarak, bu dinsiz imansız hareketi sorun etmiyor. hakan arslan’ın naaşı, bu topraklarda saygısızlığa uğramış ilk cenaze değil. kuşaklar boyu, nice aile cenazelerini itikatlarına göre defnedemedi ve bu rezil “geleneği” sürdürmek ağzından dini düşürmeyenlere de nasip oldu. ne yapacağız?
(bu arada, insanlık öldü, diyenler var. duygularını anlıyorum ama kırk yıl içinde bu kadar çok ölmüş insanlığın hâlâ tekrar tekrar ölebilmesini akla yakın bulmuyorum. insanlık ya hiç olmamış ya da sandığımız kadar iyi bir şey değil.)
türkiye’nin tek sorunu kürt meselesi değil bence, en önemli sorunu bile olmayabilir; zaten bunlar hiçbir işe yaramayan kıyaslamalar. ama kürt meselesi, özellikle geldiğimiz aşamada kendisinden çok daha geniş bir alanı etkiliyor. iktidar, bu meseleyi bir yönetme aracı olarak kullanıyor, birçok baskı aracını –örneğin kayyımı- önce orada deniyor, yayılmacı politikalarına kürt meselesini bahane ediyor… ve o simge siyasetinin temelindeki milliyetçilik –ki kendi devleti tarafından ve/veya kendi milleti adına yapılan haksızlıkları, yanlışları mazur görme şeklinde tezahür ediyor- iktidarın kürtleri ve kürt hareketini bahane ederek yürüttüğü politikaları meşrulaştırıyor. farkındayım, siz onu kastetmiyorsunuz ama milli bayramlar bu “milli” birliği güçlendiriyor.
o yüzden bu ülkede 1 eylül dünya barış günü, barış’tan çok fazlasını ifade ediyor ve barış kavramının içini boşaltılmasına karşı imkânlar sunuyor. çünkü “yurtta sulh cihanda sulh” sözü dillerde dolaşan bir insanın yolunu benimsediklerini sananlar “terörle mücadele” adı verildiğinde en zalim savaş suçlarını, yayılmacı siyaseti benimsiyor ve barışın tesisini akıllarına bile getirmek istemiyor.
barış, bu topraklarda soyut bir kavram değil; kürtlerin haklarını tanımak, suriye’de, ırak’ta, kıbrıs’ta, libya’da asker bulundurmamak, silah üreticilerinin, inşaatçıların ve daha kim bilir kimlerin kârı için gençlerin canından olmaması, eğitime, sağlığa, kamu hizmetlerine daha fazla bütçe ve bir nebze güvenlik demek. türkler için de. türklerin yaşadığı sıvasız evlerden de cenaze çıkmasın, diye. barış talebini önemsizleştirecek hiçbir bayram bayram değil. ve aslında bunu hepimiz biliyoruz.