28 Şubat’ta idamla, AKP döneminde ise ağırlaştırılmış müebbetle yargılanan Hüda Kaya ile konuştuk: Darbecilerle, küresel aktörlerle iktidara gelmeden önce anlaştılar. Bizler ve çocuklarımız okullarda kelepçelenip, işkencelerden geçerken, idamlarla yargılanırken, her biri ayrı cezaevlerine sürgüne gönderilirken onların çocukları Amerika’da, Avrupa’da okullardan okula koşuyorlardı. Dün de aynı yerde değildik, bugün de öyle…
İlkay Evren
Herkes onu bir mücadele, İslam’ın adalet damarının savunucusu olarak tanır. Öyledir ama çoğu bu hikayenin gerisinde kalanları bilmez. Mesela Hüda Kaya, bir evlatlıktır. Sinop Boyabatlı işçi bir ailenin üvey kızı olarak çocukluğunu yaşayan Kaya, daha çok küçükken annesi ve babasının ayrılmasından dolayı öz annesinden 46 yaşına kadar hiç haberdar değildir. 1960 yılında İstanbul’da dünyaya gelen Kaya, 18 yıl önce öz annesini ve kardeşlerini tanıma fırsatı bulur. Annesini ise yakın zamanda kaybeder. 12 Eylül öncesine kadar sağcı ve ülkücü cephe içerisinde yer alır. 1979’da ülkücüler tarafından katledilen Metin Yüksel’in ardından yaşadığı sorgulamalar neticesinde İslami kimliği yeni bir yola girer. Ardından dokuz yıl süren bir evlilikte beş çocuğu olur. Hepsini kendisi bu hayatın karmaşası içinde büyütür. Bir yandan hak savunuculuğu, gazeteci-yazarlık bir yandan da beş çocuğuyla birlikte yeni bir yaşam mücadelesine başlar. Kaya’nın yazdığı İslami gazete ve dergilerde de Kürdistan’dan, Kürt halkının mazlumiyetinden ve direnişinden bahsedilir, Şeyh Sait ve arkadaşları anılır. Kürtlerin varlık mücadelesine tanıklık etmeye işte o günlerde başlar.
Hizbul-Kontra tarafından vahşice katledilen, kendine Kuran araştırmacısı, Müslüman Feminist diyen Konca Kuriş de, Kaya’nın arkadaşlarındandır.
28 Şubat post modern darbesinin günah keçilerindendir. Hatta şimdilerde tek mahkumudur. Malum 28 Şubat generalleri serbest bırakıldı. O günden bugüne tek tutuklu da Kaya kaldı. AKP’nin iktidarını üzerine bina ettiği 28 Şubat post modern darbesinde idamla yargılanan bir kadındır. Şimdi AKP döneminde de aynı şekilde ağırlaştırılmış müebbetle yargılanıyor.
Hüda Kaya, 28 Şubat döneminde cezaevindeyken Kürtlerle daha yakından karşılaşır. Kaya ve arkadaşları kendi davalarından kimse olmadığı için sol ve Kürt kadınlarının olduğu koğuşlarda kalır. İşte Kaya için bu bir dönüm noktası, onu bugünlere taşıyan yeni bir hikayenin yolunu açar.
Daha önce de biri 16 yaşında olan üç kızı ile birlikte idamla yargılanan Hüda Kaya hakkında insan ömrünün 38 kat üstünde ceza isteniyor. Yani istenilen ceza 38 kez ağırlaştırılmış müebbet ve 19 bin 680 yıl hapis cezası, mizah değil gerçek! Üstelik 38 kez ağırlaştırılmış müebbet ve 19 bin 680 yıl hapis cezası istemiyle hazırlanan iddianame Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edildi. 8 ayı aşkın süredir Silivri Marmara Cezaevi’nde tutuklu olan Hüda Kaya sorularımızı yanıtladı.
- AKP 28 Şubat’ı eleştirdi, darbe dedi, iktidar yolunda bunun rantını yedi. Şimdi aradan bu kadar yıl geçti, iktidar bu 28 Şubat Darbesi’ndeki generalleri yargılar gibi yaptı ama hepsini bıraktı. Şimdi o dönemin, başörtüsüne özgürlük sürecinin ailece öncülerinden olan ve en çok mağduriyetlerini yaşayan, başörtüsü için aile boyu idamlarla yargılanan tek kişi sizsiniz. Başörtüsü mücadelesinin simgesi olarak bunu nasıl yorumluyorsunuz? 28 Şubat’ta da sözde ona karşı olduğunu belirten iktidar döneminde de içeridesiniz.
Öncelikle bu vesileyle tüm Yeni Yaşam okurlarına ve emekçilerine selamlarımı ve sevgilerimi iletiyorum. Tutukluğumun sekizinci ayında bir iddianame ve duruşma tarihi ortaya çıkarabildiler. 25 Haziran’da sadece ben değil beraber milletvekilliği yaptığım arkadaşlarım Serpil Kemalbay, Garo Paylan, Fatma Kurtulan ve Pero Dündar ile beraber yargılandığımız Kobanê davasının ilk duruşması gerçekleşecek.
Tüm sorularınıza genel bir cevap vermek istiyorum.
O günlerden bugüne bakarsak, elbette hakkı müdafaa yolundan dönenler oldu, mazlumun ve zalimin kimliğine, mahallesine bakanlar oldu, dün omuz omuza olduklarımızdan ‘devran döndü sıra bizde’ diyerek dünün zalimlerinden, Karunlarından daha beter bir düşkünlük, yozlaşmışlık ve onursuzluğa gömülenler oldu
90’lı yıllardan bugüne bakarsak, elbette hakkı müdafaa yolundan dönenler oldu, mazlumun ve zalimin kimliğine, mahallesine bakanlar oldu, dün omuz omuza olduklarımızdan ‘devran döndü sıra bizde’ diyerek dünün zalimlerinden, Karunlarından daha beter bir düşkünlük, yozlaşmışlık ve onursuzluğa gömülenler oldu. Ancak bugün saraylarda yer kapmaya çalışan, devletin ve besleme alanlarının protokollerini, vitrinlerini dolduran, dünün mazlumiyetlerini dillerine dolayanların çok büyük bir kısmı, dün de aynı onursuzluk içindeydiler. Sokaklarda direnenlerin, yoksul, ezilen halkın içinde, mücadele eden, bedel ödeyenlerin, işkence görenlerin, sürgüne gidenlerin arasında o zaman da yoklardı. Yani büyük çoğunluğu dün ezilenlerin yoksulların arasındaydılar da şimdi şatafat, güç, saltanatla yollarını şaşırmış değiller. Bunlar 28 Şubat sürecinde de tıynetleri böyleydi.
Başörtüsü oy kullanarak özgürleşmedi. Direnişle, mücadele ile, ödenen bedellerle özgürleşti. 28 Şubat darbesi bunlara karşı yapıldığı algısı yaratmaya çalışıyorlar, mağduriyet devşirmek ve istismar etmek için. Hangisi, ne bedeli ödemiş, hangisi neyin mücadelesini vermiş? En büyük mağduriyetleri, sürekli ağızlarından düşürmedikleri şey ‘okuyamadık’. Bu darbe tam olarak bunlara yol verilmek için bunlara karşı değil halka karşı, yani bizlere yapıldı. Darbecilerle, küresel aktörlerle iktidara gelmeden önce anlaştılar. Bizler ve çocuklarımız okullarda kelepçelenip, işkencelerden geçerken, idamlarla yargılanırken, her biri ayrı cezaevlerine sürgüne gönderilirken onların çocukları Amerika’da, Avrupa’da, Malezya’da okullardan okula koşuyorlardı. Dün de aynı yerde değildik, bugün de öyle. Dönmeyenler, kim olursa olsun zalimin ve mazlumun kimliğine bakmayanlar bugün yine sokaklarda, yine meydanlarda, yine sürgünlerde, yine zindanlarda.
- 28 Şubat süreci ile bu süreci karşılaştırsanız neler söylersiniz?
Bir anne ve çocuk yaşta olan üç kızının başörtüsüne özgürlük direnişi sebebiyle ‘anayasal düzeni yıkmak’ ve ‘devletin birliği ve bütünlüğünü’ bozmak suçlamasıyla -ki bugün de aynı suçlamalarla tutukluyum- idamla yargılanması elbette çok ciddi bir sosyal kırım ve siyasi mesajdı. Yıllarca her birimize başka bir araç düşecek şekilde 7/24 Toros’ların takibine, tacizine ve tehditlerine maruz kaldık çocuklarımızla. Üç kızım sınıfta ders görürken kelepçelenip TEM’e götürüldüler, tutuklandılar, gözleri bağlı işkencelerden geçirildiler. Lise son sınıf öğrencileriydiler, her birimiz ayrı cezaevlerine gönderildik, üniversite okuyamadılar. O zamanlarda da devlet korkusuyla selamı kesenlere karşı, idamlara gülümsediler, başlarını asla eğmediler, sözlerinin ve eylemlerinin arkasında durdular. 13 yaşındaki oğlum Malatya’nın ortasında, Akpınar meydanında cuma vakti silahlar çekilerek ‘Muhammed dur, ateş ederiz’ denilerek yakalanıp gözaltına alınıp benimle beraber DGM’de yargılandı. Devlet bunu elbette ilk defa ve sadece bize yapıyor değildi. Tarihi genelde ellerindeki devasa güç ve imkanlarla, egemenler yazdığı için, kimi zalimler tarihte kahramanlar, kimi ezilenler de hain olarak görülebilmektedir. Ya da tarihte bazı sayfalar hiç yaşanmamış gibi öznesi kendileri olan sahte bir direniş tarihi oluşturabiliyorlar.
28 Şubat süreciyle ilgili AKP taraftarları ve yayınlarından ciddi bir sansür zaten var yıllardır, farkındayız. Çünkü yalan ve sahte tarihleri ifşa olacak ve dayanakları kalmayacak. Geçtiğimiz aylarda hücremde 28 Şubat yıldönümüyle ilgili TV’de yayınları izlemeye çalışıyordum. İktidarın fanatik kanallarından birinde bir ‘28 Şubat Belgeseli’ yayınına denk geldim. Süreci çok boyutuyla görselleriyle ele almışlardı. Ve Malatya direnişi es geçildi. Tamam bizim adımız geçmesin ama olur da bir şekilde biz hatırlanırız korkusuyla 28 Şubat’ın en büyük direnişlerini, mağduriyetlerini, aralarında liseli kızların da olduğu onlarca kişinin başörtüsü sebebiyle idamla yargılanmasını, yani asıl gerçekler ve gerekçeler yok sayılmış, tarihten silinmeye çalışılmış ve sansürlenmişti.
- Hüda Kaya neden içerde? Niye hakkında ağırlaştırılmış müebbetler ve binlerce yıl hapsi isteniyor. Sebebi nedir? İktidar, darbecileri bile bırakırken sizi neden hedef alıyor?
Bugün kendi politika ve pratiklerine muhalefet ediyoruz diye bize hain diyenlere şunu hatırlatmak isterim. Başörtüsü eylemleriyle ilgili görüntülere baksınlar bir nasıl gelişti, büyüdü ve özgürleşti? Bugün ‘benim devletim’, ‘benim polisim’ diyenler baksın. Dün o eylemlerde bizlere gazıyla, copuyla, köpeğiyle saldıran polislere karşı direndiğimiz polis aynı polis değil mi? AKP iktidarı ile kutsallar mı değişti? Ben bugün zindandayım ama hakkımda yıllar öncesinden milletvekili olarak yaptığım konuşmalarım hakkında soruşturmalar açılmaya devam ediyor. Polise sen neden vurdun, saldırdın denilmiyor, milletvekiline neden el kaldırdın diye sorulmuyor ama bana saldıran polise neden el kaldırmışım diye soruluyor. Haksızlığa, yasaklara 28 Şubat’ta nasıl karşı durduysam bugün de durdum. Mesele budur.
Hangi başörtüsüne özgürlük eylemi kanunen izinli eylemdi. Beyazıt eylemleri, Malatya direnişi, dört bir yandaki başörtüsü gösterileri bunlar da o gün kanunsuz, izinsiz gösteriler değil miydi? Bu gösteriler milli güvenlik sorunu değil miydi, bu devlet anayasal düzeni yıkmakla suçlamadı mı başörtüsü eylemlerini? Tüm başörtüsü eylemleri, gösterileri, yürüyüşleri kanunsuzdu, izinsizdi. O zaman devletin yasakları yasak değil miydi? Polis o zaman da gelip kanunsuz gösteri dağılın diyerek sonra saldırmıyor muydu? O ezgiler yazılan direnişin sembol yeri Beyazıt Meydanı’nda polisler saldırdığında halk nasıl karşılık veriyordu bir açıp izleyin, halk direnmedi mi, karşı durmadı mı aylarca, yıllarca? Devlet yasaklamış gösteri yapmayalım mı dedi bu halk? Bilakis tüm zora, zorbalığa, saldırılara karşı çıktı, direndi, sokakları, meydanları boş bırakmadı. Başörtüsü bu direnişlerle özgürleşti, AKP’ye oy vererek değil. O övünç duyduğunuz, sahiplendiğiniz başörtüsü direnişlerinde gözaltına alınanlar, tutuklananlar anayasal düzeni yıkmak, polise mukavemet, izinsiz gösteri yürüyüş suçlamalarıyla yargılanmadı mı? İşte bugün de muhalifler aynı suçlamalarla yargılanıyor. Bugün ağızlarından 28 Şubat’ı ve sahte mağduriyetlerini düşürmeyenler bunları hatırlamaz elbette çünkü başörtüsü yasağına karşı, 28 Şubat darbesine karşı direnenler onlar değildi, onlar 28 Şubat’a minnettardır. O günlerde yasakçılarla iş tutuyor, darbecilerle ve küresel aktörlerle nasıl başa geleceklerinin hesaplarını yapıyorlardı.
Bizler bugün de ‘kim olursa olsun zalime karşı, kim olursa olsun mazlumdan yana’ diyenlerle, ‘en büyük ibadet hakkı müdafaa etmektir’, ‘zillet bizden uzaktır’ diyenlerle beraber yolumuzdan dönmedik ve mücadelemize devam ediyoruz.