Yüzyılın beklenmedik gelişmesi olarak ortaya çıkan Rojava’ya bakarken, mevcut ulus-devletlerin içinde bulundukları vahim durumu ve varlık bunalımlarını daha da iyi görüyoruz. Ortadoğu’da “modern ulus-devlet” kurgusunun doğumundan birinci derecede sorumlu ebe, İngiltere önceliğindeki Anglo-Sakson aklıdır. Zira hegemonik ulus-devlet reçetesi dört asra yakın bir süredir Anglo-Sakson dünyanın elindedir. Britanya başta olmak üzere Anglo-Sakson dünyası kolonyal sınırlarını belirlemek üzere kontrol edilebilir ulus-devlet ve hatta yer yer kabile devletçiklere gereksinim duydular. Ortadoğu coğrafyasında inşa edilen ulus-devletleri, hegemon ulus-devletlerin birer uydusu olarak görmek abartı sayılmaz. Yirmiyi aşkın parçaya bölünmüş Arap ulus-devletinin varlığı ancak hegemon ulus-devletlerin çıkarlarıyla izah edilebilir. Aynı şey Osmanlı bakiyesinin orjin ardılı olarak yakın tarihimize geçen Cumhuriyet için de geçerlidir. Britanyalı sömürge mucitleri ince bir toplumsal mühendislikle tasarladıkları ulus-devletlerin her birini, bölgesinin egemen sınıfının sosyo-kültürel kodlarına göre kurdular. Burada da ulus-devletleri krizleri aşan değil, krizlerin derinleşmesinin bir aracı olarak tasarlamışlardır. İngiltere bu kurguyla hem kıta Avrupa’da hem de sömürge dünyada iki temel hedefe ulaşmıştır. Birincisi, engel teşkil eden eski bütün imparatorlukları ve köklü bazı devletleri parçalayıp, hükmedilebilir bir konuma getirmekti. İkincisi ise, ortaçağdan beri verilen mücadelelerin sonucunda oraya çıkan yarı komünal demokratik devlet geleneğini sonlandırmak ve onun yerine kapitalist sistemin gelişmesini sağlamaktı. Nihayetinde kurduğu sistem, kapitalist hegemonyanın tesisini kurumsallaştırmıştır. Dolayısıyla Waterloo’dan bu yana Ortadoğu üzerindeki denetimini adım adım geliştiren İngiltere, oluşturduğu sistemin bütünselliğini göz önünde bulundurarak hareket etti. Sonuç olarak Birinci Dünya Savaşının yol açtığı paylaşımda nihai amacına ulaştı ve ulus-devletler üzerinden paylaşım taksimini hızlandırdı. Dolayısıyla o tarihten sonra Ortadoğu’da kurulan bütün ulus-devletler İngiltere ve
stratejik müttefiki ABD’nin kontrollünde varlıklarını sürdürebilmişlerdir.
Asırlardır sömürgecilikle deneyimlediği hegemonik birikim, ona yeni paylaşım savaşlarının nasıl kurulacağını öğretmiştir. Sonuçta “terbiye edici” bir savaş çıkar ve biri o savaşı kazanır ama esas denklem asla değişmez. Dolayısıyla bugün dünyanın birçok bölgesinde olduğu gibi Ortadoğuda da devam eden kurgusal savaşlar aynı kolonyal sayiklerle yapılmaktadır. Bugün Irak ve Suriye olarak tanımlanan ülkelerin ulusal sınırları, İngiliz ve Fransız’ların kağıt üzerindeki gayrı ciddi planlarıyla oluşmuştur. Yıllardır amansızca süren savaşın ortaya çıkardığı somut gerçek ise, o sınırlar içine sıkıştırılmış devletlerin bir daha eskisi kalamayacaklarıdır. Bugün hem bölgenin ulus-devletleri hem de koruyucu babalar yeni olgusal hakikatlerle karşı karşıya kalmışlardır. Bütünsellik içinde ölçülebilir olan bu olgusal hakikatin en önemli faktörü, Kürtlerin toplumsal, kültürel ve siyasal varlıklarının bugünkü dışavurumudur. Nitekim sınırların çiziminden bugüne kadar Kürtler etkin özne olma konusunda kesintisiz bir gayret içinde olmuşlardır ve gelinen aşamada da hem niceliksel hem de niteliksel olarak buna ulaştıklarını gözlemliyoruz. Dolayısıyla bugünkü kazanımları, vardıkları yeni yerle, eskiden oldukları yer arasında ölçüsel bir kıyaslama yaptığımız oranda niteliksel bir anlam ifade edebilir. Hiç şüphesiz verilen mücadele ile kazanımların orantılı olmamasının ana sebeplerinden biri, söz konusu coğrafyanın jeostratejik konumunun önemiyle bağlantılıdır. Zira bölgenin jeostratejik konumu nedeniyle egemen devletlerin yanı sıra, birden fazla aktörün taktik ve planları her zaman devrededir. Onun için bugün Rojava’da elde edilen küçük kazanımlar bile büyük kıymete sahiptir. Lakin Rojava’nın kazanımları hem bütün ötekilere hem de kadınlara büyük mücadele alanları sağladığı gibi, klasik ulus-devlette de alternatif bir yönetsel sistem modeli yaratmıştır. Kısa zaman zarfında elde edilen bu kazanımlar köhnemiş zamanın ruhuna karşı yeni bir değerler merkezi yaratmış ve birçok kültür, inanç, sınıf ve halkların bir araya gelmesini sağlamıştır. Önerdiği yönetsel sistem bir ulusun sayiklerinden ziyade, bütün halkların içinde yer aldığı çoğulcu bir yapıya dönüktür.
Bugün Rojava’da aydınlanma yaşayan halklar salt temel hakların sağlanmasıyla yetinmeyip, hegemonyanın bir parçası olma doğrultusunda da dinamiklerini harekete geçirmişlerdir. Yani kolektif bir kara kaderden ibaret olan coğrafyayı, kolektif bir “neşeli hayatı” kurma arenasına dönüştüren bir aydınlanma hareketidir Rojava. Onun için güç dengeleri bağlamında gelişen yeni denklemlerin uygun gördüğü çerçevede Kürtler ve yerel müttefikleriyle müzakere edilmeden hiçbir gücün başarılı olamayacağı özellikle bilince çıkarılmalıdır. Çağımızın yakın tarihi, mevcut momenti ve yakın geleceği savaşlar sarmalının devam edeceğine işaret etse de, eninde sonunda evrensel değerler etrafında oluşan merkez kazanacaktır. Yani olağanüstü kötü zamanların, olağanüstü kötü liderlerin gidişiyle sonlanmasa bile, bu gidişata karşı ciddiye alınacak itirazların yavaş yavaş yükseleceği kuvvetle ihtimaldir. Nitekim dünyanın derin bir kültür bunalımı ve değer regresyonu yaşadığı bir süreçte ilerlemenin olgusal olarak ilerleme kaydettiği alanların başında bugün Rojava’nın geldiğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Rojava devrimine bakıldığında, bugün ne Suriye’nin kuzeyi eski Suriye egemen sınıfına aittir, ne de Irak’ın kuzeyi Arap milliyetçiliğinin egemenliği altındadır. Yani hem Suriye kendisine başka bir kuzey arayacak hem de Irak kendisine yeni bir kuzey yönü bulmak zorunda kalacaktır. Bu hakikate bağlı olarak hegemonik merkez, ulus-devletlerde konumlarını formatlamak için yeni vekâlet savaşlarının içine girmişlerdir. Çünkü yeni siyasi denklemler hem sınırları hem de yönleri değiştirmiştir. Sınırlar ve yönler değiştiği için toplumların maneviyatları da er veya geç onula beraber değişecektir. Ortadoğu denkleminde mevcut güçlerin varlığını değerlendirdiğimizde şöyle bir izahat tablosu ortaya çıktığını görüyoruz: Bölge yeni bir paylaşım savaşı içindeyken; Tanrılar sessizliğin korudu, Amerika hedefine yaklaştı, Almanya gizli planlarla yetindi, Rusya güç kazandı, Suudi Arabistan alan genişletti, Mısır ve İsrail yakınlaştı, Fransa eksen değiştirdi, İngiltere Türkiye’ye fit oldu, İran derinleşti, Türkiye itibar kaybetti, Irak ve Suriye ise küçüldü ama Rojava kazandı ve bu kazanımlar günden güne dönüşüyor.
Kabul edelim ya da etmeyelim, dünya kendi hakikati ekseninde durmadan dönecek…