’90’lı yıllarda başlayan göç yolculuğunda 7 kamp değiştirmek zorunda kalan Maxmûr Kampı sakinlerinden Sultan Yıldıztan, bugün yaşanan ambargoyu 1995’de Etruş Kampı’nda uygulanan ambargoya benzetti
Van, Şırnak ve Hakkari gibi sınır kentlerinde 1990’lı yıllarda yaşanan köy yakmaları, faili meçhul cinayetler ve koruculuk dayatmasından kaynaklı binlerce aile farklı ülke ve kentlere göç etmek zorunda bırakıldı.
Bu ailelerin önemli bir çoğunluğu Irak Federe Kürdistan Bölgesi’nin Hewlêr kentine yaklaşık 100 kilometre uzaklıkta bulunan ve Musul vilayetine bağlı olan Maxmûr Kampı’na göç etti.
Onca zorluk ve göç yaşamına rağmen kendilerine yeni bir yaşam kurmaya çalışan 12 bin civarında insan, şimdilerde hem koronavirüs (Kovid-19) salgınıyla, hem de 17 Temmuz 2019 tarihinden beri Maxmûr Kampı’na uygulanan ambargo ile baş etmek durumunda.
1990’lı yılların başında Van’ın Çaldıran ilçesinden göçe zorlanan Yıldıztan ailesi de bu ailelerden biri. 1998’de Maxmûr’a yerleşen ailenin yaşadıkları zorlukları, anne Sultan Yıldıztan Mezopotamya Ajansı’ndan Müjdat Can’a anlattı. Sultan Yıldıztan, Kürdistan Demokratik Partisi (KDP) tarafından uygulanan ambargoyu 1995 yılında Etruş Kampı’nda uygulanan ambargoya benzetti.
Oğlunu hava bombardımanında kaybetti
1990 yılında baskıdan kaynaklı Çaldıran’ın Hangedik (Xecê Xatun) Mahallesi’nden İran’a geçtiklerini söyleyen Sultan Yıldıztan, bir yıl İran’ın Maku ve Urmiye kentlerinde kaldıklarını ve bu esnada birçok sorunla karşı karşıya kaldıklarını dile getirdi.
Daha sonra buradan Irak Federe Kürdistan Bölgesi’ne geçtiklerini söyleyen Sultan Yıldıztan, KDP’nin eşini 1993 yılında Türkiye’ye teslim etmesiyle Ranya’dan Zelê’ye geçmek zorunda kaldıklarını anlattı.
Yıldıztan anlatımlarına şu sözlerle devam etti: “Zelê’de 54 savaş uçağıyla bombardıman yapıldı. Aralarında bebeklerin de olduğu 8 sivil insanın ölümüne şahit olduk. Oğlum Delil de o saldırıda yaşamını yitirdi. 1994 hava saldırısı sonrasında Zelê’yi boşaltarak yine Ranya’ya yerleştik. 94-95’te ise Seranîş Kampı’na geçtik. Türkiye tarafından evleri, köyleri yakılarak zulüm dayatılan aileler de orda vardı.”
Etruş’a 50 gün ambargo uygulandı
Seranîş’ında bombardıman altına alındığını hatırlatan Yıldıztan, “Halkımız orada ölüm orucuna girerek büyük bir direniş sergilediler. Bu direniş bir aya yakın sürdü. Mülteci olarak siyasi statü sahibi olma hakkı kazandık. Birleşmiş Milletler (BM), doktor, çadır ve gıda malzemeleri getirdi. Seranîş’ten sonra Bêrsive Kampı’na yerleştik. Orada da su ve yaşam koşullarından ötürü büyük zorluklar çektik. KDP baskısı nedeniyle Etruş Kampı’na geçtik. Eşim de o zaman cezaevinden çıkarak yanımıza geldi. KDP 1995’te Etruş’un etrafını kapatarak 50 güne yakın ambargo uyguladı. Etrafımız kapatılmıştı, çobanlarımız katlediliyordu, hayvanlarına el konuluyordu. Ağaçlara çıkan ve palamut toplayan yurttaşlarımız kurşunlarla katlediliyordu” sözleriyle o dönemi anlattı.
İnsanlar açlıktan öldü
Ambargo döneminde açlık ve yokluk yaşadıklarını kaydeden Yıldıztan, “Çocuklar meşe ağaçlarına çıkarak palamut topluyorlardı. Erzak olmadığı için palamutları ateşin üstünde pişiriyorduk ve un yapıyorduk. Ardından bu unla ekmek yaparak karnımızı doyuruyorduk. Etruş’ta birçok insan açlıktan öldü, birçoğu hastalığa yakalandı. Kamp sakinleri ambargoya karşı Etruş’ta bir yürüyüş yaptı. Ön saflarda yürüyen Jiyan isimli bir genç KDP pêşmergeleri tarafından vuruldu. Ama biz geri adım atmadık ve ambargo kaldırıldı. KDP’nin saldırıları bitmediği için Etruş’tan Ninova’ya geçtik” diye devam etti.
7’inci kamp Maxmûr
Ninova’dan da Navdar Kampı’na geçtiklerini söyleyen Yıldıztan, her kampta bir yandan KDP ve Türkiye’nin baskısıyla karşılaştıklarını, diğer yandan da yağmur çamur altında bir yaşam sürdüklerine değindi. Yıldıztan, şöyle devam etti: “Ninova’da da yerleşim yeri kurduk. KDP baskısından ötürü çıkmak zorunda kaldık. Oradan Navdar kampına geçtik. Kışın ortası, yağmur altında çadırlarımız bile yoktu. Kadınlar meydanlarda çocukları dünyaya getirdi. Sonrasında Irak ve BM bizleri çıkarmak istedi. Hewlêr bize yer vermedi. Bizler de 1998’de Maxmûr Kampı’na geldik. Burası bizim 7’nci kampımız oldu.”
‘Kürtler birliğini sağlamalıdır’
Burada da şu an ambargo altında olduklarını ve bunu Etruş’taki duruma benzettiğini söyleyen Yıldıztan, ambargodan önce insanların farklı kentlere çalışmaya gidebildiklerini ancak bunun şimdi engellendiğini belirtti. 10 aydır kimsenin çalışamadığına dikkati çeken Yıldıztan, mevcut ambargoya ilişkin ise şunları söyledi: “İnsanlar nasıl yaşamını idare edecek? Ambargonun kaldırılması için eylem yapan annelere destek ziyaretinde bulunmak istedik. Ancak KDP’liler bize saldırdı. Saçlarımızdan çekip yerlerde sürüklediler. Yapılanlar, Türkiye’de cezaevlerinin önüne giden annelerin uğradığı şiddeti gözlerimde canlandırdı. Bunlar ambargonun başlangıcıydı. Ölüme kadar hastalara izin verilmiyor. KDP asayişi insanların ölmesini bekliyor. Kürt halkı birliğini sağlamalıdır. Bizler 20 yıldır burada yaşıyoruz. Barış, kardeşlik ve Kürt halkının birlikteliği için burası zemin olmuştur. Birliğimiz olsun ve burada birlikte yaşayalım. Kadınlar, anneler, çocuklar olarak daha fazla bedel ödemeyelim. Bu kamp üzerindeki ambargoyu da kaldırın. Bu kampa el atarak, erzak, ilaç yardımında bulunsunlar.”
HABER MERKEZİ