25 Kasım, Dominik faşist cumhuriyetinde Mirabel kardeşlerin siyasal iktidarın karanlık güçleri tarafından katledilmesine gösterilen tepkiyle, dünyada kadına yönelik şiddetle mücadele gününe dönüştü. Bu yapısal şiddet, erkeğin fiziksel, psikolojik, kültürel, ekonomik, siyasal şiddetiyle aynıdır. Ataerkil, ırkçı, dinci, militarist, kapitalist ulus devletin temsilcileri, üç kız kardeşin katledilmesini bir devlet şiddeti olduğunu saklamak için sanki üç kız kardeşin öldürülmesini yapısal devlet şiddeti ile değil, olgusal bir şiddetmiş gibi kabul ettiler.
Biz kadınlar bunu eleştirmekle birlikte 25 Kasım’ı tıpkı 9 Ocak Paris Katliamı’nda siyasi kadınların katledilmesine karşı eylem günü ve 3 Ağustos’u zorla alıkonulan kadınlar için dünya mücadele günü gibi yapısal şiddetle mücadele gününe dönüştürdük ve yapısal ulus-devlet şiddetiyle bağlantısını deşifre ederek alanlara çıkıyoruz.
Bu yapısal şiddeti ulusal ve uluslararası Kürt kadınlarına yönelik soykırımda da ne yazık ki görüyoruz. Paris, Silopi, Maxmur, Kobanê’de yaşatılan katliamların hepsi karanlıkta bırakılan ulus devletlerin yapısal şiddeti ile gerçekleşmekte. Bugün Kurdistan ve Filistin’de kadınlar ve çocuklar başta olmak üzere gerçekleştirilen soykırımların canlı yayınlarla dünyaya izlettirilmesiyle dehşete düşerken, buna karşı siyasal, sosyal, kültürel, ekolojik hareketlerin direnişleriyle de gurur duyuyoruz.
Birbirlerini suçlama yarışındaki iki ulus-devletin yapısal şiddetinin benzerliği neden 25 Kasım yapısal şiddetle mücadele günü olduğunu gösteriyor. R.T. Erdoğan’ın Kurdistan’da “Kadın da olsa çocuk da olsa gerekeni yapın” demesi ve Sur, Nusaybin, Cizre (vahşet bodrumları) Sirnex, Herzex, Gever’de yaptıklarıyla Netanyahu’nun uygulamalarının ‘aynılığı’ biz kadınlara yapısal ulus-devlet kadın soykırımının aynılığını gösteriyor.
Birinin adını, ırkını, dinini kaldırsan diğerini koysan, sonucun değişmediği görülüyor. Bu yapısal şiddete karşı çıkan Sn. A. Öcalan, işte bu nedenle mutlak tecritle ada zindanında tutuluyor. Ona uygulanan insanlık dışıdır. Ulus devlet eşittir ataerkil+ırkçı+dinci+militarist+kapitalist eşittir kadın soykırımı.
Bu formüle İsrail ulus devleti eşittir Netanyahu+Yahudicilik+Mossad ve askerleri eşittir Filistin kadın soykırımı. Türk ulus devleti eşittir R.T. Erdoğan+siyasi İslamcılık+MİT ve Türk askeri eşittir Kurdistan kadın soykırımı ve üniformalı erkek şiddetidir. Ulusların yapısal şiddeti aynıdır.
Eğer Türkiye’de bu yapısal şiddete karşı direnirsen Türk devletini bölen ‘hain’ sayılırsın; Müslüman düşmanlığı ile ya katledilir ya da zindana atılırsın. Yine Netanyahu’nın yaptıklarına karşı çıkarsan antisemitist ve İsrail düşmanı ilan edilir ve aynı akıbeti yaşarsın. Bugün Yemen, Ukrayna ve kimi başka yerlerde yaşananlar aynıdır; çünkü ulus-devlet, ulus devlettir. Bu nedenle bu yıl, 25 Kasım bu yapısal şiddeti direnişle daha da görünür kıldı.
AKP-MHP-Hüdapar rejimi “Müslüman Hamas” diyerek Filistin ve destekleyenleri dahi bölmeye yeltendiler. Seslerini kendileri dışında duyuramayanlar, dürüst dedikleri evrensel hareketleri örnek gösterip “Dünya Filistin için ayakta” demekten utanmadılar. Bu deşifrasyon ırkçı, cinsiyetçi, dinci, militarist rejimlerin iflasını görünür kıldı.
Kurdistan ve Türkiye’de yaşanan yapısal şiddet, üniformalı erkek şiddeti, cemaatler, tarikatlar, katil erkekleri koruyan AKP-MHP-Hüdapar rejimi 25 Kasım’da direnişi daha da yaymayı, alanlarda haykırmayı gerekli kıldı. Yine yapısal şiddete karşı ortak direnişi elzem kıldı. Çünkü bu şiddet eşgüdümlü yargı da dahil kadını yaşamın tüm alanlarından çıkarıp Üçüncü Dünya Savaşı’na asker doğurmaya ve erkeğe hizmet etmeye zorluyor. Kürtaj hakkını kadın mücadelesi karşısında kabul etmek zorunda kalan ulus-devletlerin yeniden yasaklamayı eş zamanlı olarak gündemlerine almaları yapısal şiddeti yeniden güçlendirmeye yönelik zihniyettir.
Bugün kadına yönelik her türlü baskı, sömürü kadın soykırımını yaygınlaştırıyor. Buna karşı jin, jiyan, azadî demek, Kürt kadınının deyimiyle jenoside “dur” demek de ortak özgürlük eşitlik mücadelesidir. Ulus-devletin yapısal şiddetinde biz (katledilmeyen ama) zindana kapatılanlar fiziken sizlerin yanınızda olmasak da direnişimizle yanınızdaydık. Jin, jiyan, azadî haykırışımızla, tililerimizle duvarları aşarak yanınızda olduğumuzu bilmenizi isteriz.
On yıllardır zindanda, insanlığa karşı suçların başında gelen tecride karşı direniş, yüzyılın direnişidir.
Jin, jiyan, azadî! Bijî Berxwedana Zindanan!