Mücadelelerinin uzun süreceğini ifade eden Mısırlı Siyaset bilimci Fernaz Attia, ‘İşgalci ve Batı devletlerin, kadınların kimliklerini ve medeniyetlerini silmeye çalışması nedeniyle ülkemizin maruz kaldığı istikrarsızlık ve işgale karşı direnmemiz gerekiyor’ dedi
Kadın mücadelesinin köklü bir geçmişe sahip olduğu Mısır’da, kadın hareketi baskılar sonucu ortaya çıktı. 20. yüzyılın başlarında Huda Sha’arawi önderliğinde kurulan Mısır Feminist Birliği Ortadoğu’daki ilk feminist örgütlerden biri.
Baskılara karşı halkla birlikte sokaklara çıkan kadınlar, aynı zamanda özgürlük ve hakları için de mücadele etti. Ülkedeki kadınlar, kazanılmış haklarını korumak, yeni haklar ve şiddete karşı ise mücadeleyi sürdürüyor.
Antik Mısır’a kadar varan köklü bir mücadeleye sahip olan Mısırlı kadınların yaşadıklarını ve mücadelelerini Mısırlı Siyaset Bilimci Doktor Fernaz Attia, Mezopotamya Ajansı’ndan (MA) Sterk Sütcü ve Zemo Ağgöz’e anlattı.
“Zanobia, Nefertiti, Hatshepsut, Shajarat al-Durr, Dr. Suhair Al-Qalamawi, bilim insanı Samira Moussa ve daha niceleri gibi Arap ve İslam medeniyeti ile tarihine damga vurmuş onurlu kadınların olduğu bir halk olduğumuzu unutmamalıyız. Gururla devraldığımız bu kadınların mücadelesinin devamıyız” diyerek Antik Mısır’a işaret eden Attia, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bu yoksulluk Mısır toplumunun tamamını kapsamaktadır. Bu da enflasyona ve işsizlik oranının artmasına neden oldu. Dolayısıyla kadınlara sunulan iş olanaklarının azalması, aile baskısı, boşanma oranları ve aldıkları sorumluluk ile yüklerin daha da artmasına neden oldu. En çok da çocuklarının geçimini tek başına sağlayan eşleri ölmüş ve boşanmış kadınları etkiledi. Ekonomik koşullar aynı zamanda kadın ve çocuklara yönelik sağlık hizmetinin kötüleşmesine ve eğitim ücretlerinin artmasına yol açarak Mısır’da kadınların eğitim, sağlık ve sosyal statüsünü derinden etkiledi.”
‘Kanunların uygulanma geçerliliği yok’
Mısır toplumunun ataerkil bir toplum olduğunu dile getiren Attia, “Her ne kadar hukuk kuralları olsa da, kadınların liderlik pozisyonları ve işlevlerinde bu kanunların uygulamada geçerliliği yok. Dolayısıyla kadınlar en çok bu konuda sorunlar yaşıyor. Pek çok yasal boşluklar mevcuttur” ifadelerini kullandı.
Komşu ülkeler ve bazı Arap ülkelerindeki savaşlar nedeniyle Sudanlı, Yemenli, Filistinli, Afrikalı, Iraklı ve Suriyeli çok sayıda mültecinin ülkelerine geldiğini söyleyen Attia, mültecilerin kamplarda değil halkla birlikte yaşadığını aktardı. Attia, mülteci kadınlara dair şu ifadeleri kullandı:
“Kısıtlama olmadan özgürce öğreniyor ve çalışıyorlar ama sığınma süreci, savaşlar, güvenlik ve siyasi huzursuzluklar nedeniyle daha çok kadınlar zarar görüyor. Mülteci kadınların ve ailelerin karşılaştığı en temel sorun, yaşadıkları psikolojik krizlerin yanı sıra, özellikle kimsesi olmayan veya ailesini savaş ve çatışmalarda kaybetmiş kadınlar için istikrarlı bir yaşamın olmayışı ve maddi koşullarının bozulmasıdır. Ezilen halklar, özgürlükleri ve haklarını savunmak için mücadele ediyor. Son dönemde Suriye, Sudan ve Filistinli kadınlar için oluşturulan maddi ve manevi desteklerle katkıda bulunuyoruz. Konferanslar aracılığıyla kadınların ortak sorunlarını ortaya çıkarıyor ve çalıştaylar yaparak bunlara gerektiğinde hukuki ve pratik çözümler de sunmaya çalışmaktayız.”
‘İstikrarsızlık ve işgale karşı direnmeliyiz’
Attia, 25 Kasım’a dair mücadelenin süreceği mesajını vererek sözleri şu şekilde tamamladı:
“Özellikle Arap dünyası kadınlara mesajım; mücadelenin uzun süreceği, özellikle yerinden edilme, zulüm ve şiddete maruz kalma gibi yaşadıkları sorunlara karşı haklarını savunmaları ve mücadeleye devam etmeleri gerektiğidir. İşgalci ve Batı devletlerin, kadınların kimliklerini ve medeniyetlerini silmeye çalışması nedeniyle ülkemizin maruz kaldığı istikrarsızlık ve işgale karşı direnmemiz gerekiyor. Gururla devraldığımız kadınların mücadelesinin devamıyız. Onların savunduğu ülkelerini, haklarını ve toplumsal sorunlara karşı sundukları çözümlerini bilimsel ve pratik yaşamdaki mükemmelliklerini savunma yolculuğuna devam ediyoruz. İlerleme sadece Batı medeniyetiyle sınırlı değil, ilerlemenin kökleri Doğu ülkelerinin medeniyetlerine dayanıyor. Son olarak tüm dünyadaki kadınlara daha fazla ilerleme ve gelişme dileğinde bulunmak istiyorum.”
HABER MERKEZİ