Bu CHP’nin büyükelçiden bozma milletvekilleri filim adamlar. Hepsinin de kıyamet kopsa değişmeyen refleksleri var. Balmumundan müteşekkil tuhaf bir topluluk. Faruk Loğoğlu vardı bir tane mesela; pek hoştu. MİT tırları patladığında ilk cümlesi, “Devlet bu işleri böyle yapmaz ki” olmuştu. Adamın devlet terbiyesi var; elin memleketine tır göndermek yanlıştır demiyor, böyle yapılmaz diyor.
Şimdi de sahnede Ünal Çeviköz var; o da büyükelçi. Geçen gün bunlar, AKP, CHP, İyi Parti, SP, Deva ve Gelecek partileri olarak Kazakistan’ın Ankara Büyükelçisiyle görüşmüşler; elçi bunları resmen yemiş içmiş, “silahlı 20 bin terörist”, “provokatörler” filan diye sallamış. Çeviköz de almış ezberlemiş hepsini, çıkmış kürsüye. Dediği de şu: “Bütün partilerin görüşü Kazakistan’ın istikrara kavuşması yönünde.”
İşte bu kadar! Bir ‘Milli Mevzu”da daha iktidarıyla muhalefetiyle tek ses tek yürek!
Peki, neyin istikrarıymış bu?
Adamın biri ve çetesi, ülkenin başına çöreklenmiş, memleketin varını yoğunu Amerikalılara İngilizlere satmış, vatandaş sefil perişan. İnsanlar da ayaklanmışlar. E, sana ne bundan? Göbeğinizi Tokayev’le mi kestiler sizin?
Yahu yemin ediyorum, Tokayev’in bizzat kendisi sokaklardaki isyandan bizim ‘istikrarcılar’ kadar korkmuyordur.
Ha, bir de bunun soldaki karşılığı var bak, onu da atlamamak lazım. Zeki insanlarımız var bizim. Her gün televizyonlara internete bakıp “kesin burada büyük işler dönüyor” diye başlıyorlar muhabbete; sonra herkese Leninizm dersi! Kazakistan sosyalist hareketi temsilcileri istedikleri kadar “yahu tamam biz zayıfız ama bu bir halk hareketi” desinler, onlar kendi ülkelerini bizimkilerden iyi bilebilirler mi? Biliyor bizimkiler. Bizimkiler her şeyi biliyor. Parti ve örgüt diye bir şey var örneğin; mühimdir, çok mühimdir. Gezi’nin dağıtıldığı gün haklı çıkmanın gururunu yaşamışlardı mesela: Parti olmadan ne bekliyordunuz ki? Biz de tam komünist bir Türkiye’nin eşiğinden döndüğümüzü sanıyorduk; sağ olsun kayalıklardaki o deniz feneri!
Ama örgüt de öyle kolay bir şey değil ki. Devrimci süreç, iki ayrı odadan oluşur: Örgüt odası ve eylem odası! İlk odadaki gerekli prosedürler yerine getirilmeden ikinciye geçilmesi sakıncalıdır! Hüsrana uğrarsınız, hatta Allah korusun büyük oyunların parçasına dönüşerek, ‘kontrolsüz grupların’ oyuncağı olursunuz. Fakat ‘örgütlenme odası’nda yerine getirilmesi gereken işlemler de az buz değildir. Önce, adı üstünde örgütleneceksiniz; yani ortada henüz fol yok yumurta yokken insanlara gidip onları ikna edecek, büyük gün için hazır beklemelerini sağlayacaksınız. Tabii bunun alet edevatı var, Valilik izni, Kâğıthane’ye gidip bayrakçıya bayrak yaptırması, ozalitçiden ozalit çıkartması var, şehir haritaları üzerine renkli toplu iğneler batırıp ince ince planlaması var, harekete geçmeden önce herkesin saatlerinin birbirine ayarlanması var, muhtemel hareket zamanına denk düşen meteoroloji tahminlerinin alınması var, uzaktan anarşist anarşist konuşması kolay öyle, ne sanıyorsunuz siz?
Sonra, ancak bütün bu işlemlerden sonra öteki odaya geçiliyor ama onun bile zamanlaması mühim. Tam zamanında geçersen tadından yenmez ama erken fırlarsan telef olursun, geç kalırsan maç biter!
Velhasıl zor iş. Zor olduğu için de hiç kalkışmamak aslında en iyisi. Efendim, örgütlenme ile hareket tek ve aynı süreçmiş, örgütlenme ancak hareketin içinde gerçekten inşa edilebilirmiş filan diyenler olsa da, kulak asmamak, dibi görünmedik suya girmemek lazım!
***
Sonuçta, iki ayrı yol üzerinden aynı noktaya geliniyor aslında: Bulgur ve pirinç! Dimyat diye Allah’ın belası bir yer var tarihte. Ta Mısır’da, Süveyş Kanalı’nın yakınlarında bir liman. Mısır’ın pirinci mi meşhurmuş o vakitler ne, herifin biri işte, oraya giderken korsanlar tarafından soyulmuş, eh pirinç alacağım diye bulgurluk buğdayını da satmış, vesaire vesaire… Rivayet midir bilmem ama o gün bugündür insanların hayal gücünü kırmak, harekete geçme potansiyelini korkuyla iğdiş etmek için en çok kullanılan deyimlerden biridir bu.
Bulgurun pirincin politik dildeki tercümesi ise ‘istikrar’ manyaklığıdır. Bir ülkedeki isyandan ilham almak yerine korku duymanın adı tam da budur.
***
İşin kötüsü, bulgur da bir kibirli bir kibirli artık. Şok’ta 9.75, A101’de 9.50. Dimyat’a giden bir İETT hattı da bulamadım internette. Fazla ağaç kökü olan var mı?