Türkiye tarihinin faili meçhul cinayetlerin ilklerinden olan Sabahattin Ali’nin ölümünün üzerinden 73 yıl geçti. ‘Kürk Mantolu Madonna’ en çok okunan kitapların başında gelen Ali, hapishanede yazsığı şiirlerle de hafızalarda
Hasan Akbaba
“Bir gün kadrim bilinirse, ismim ağza alınırsa, yerim soran olursa, benim meskenim dağlardır” diyen Sabahattin Ali’nin katledilmesinin üzerinden 73 yıl geçti. 41 yıllık ömrüne onlarca öykü, roman, şiir ve bir de mahpusluklar sığdırdı. Bütün bu yaşanmışlıkların ardından sürgün yollarında katledilen Ali’nin cenazesi 75 gün sonra bulundu.
Küçük edebiyatçı
Edirne’de 25 Şubat 1907 tarihinde dünyaya gelen Ali, babasının işlerinden kaynaklı il il gezen bir çocukluk süreci geçirdi. Bu nedenle Balıkesir Muallim Mektebi’ne kaydolan Ali, burada şiir ve hikâye deneyimlerini geliştirdi. Okulun ikinci yılında gazete ve dergilere yazılar gönderen Ali, arkadaşlarıyla birlikte bir okul gazetesi çıkardı. Ardından okul müdürünün de desteğiyle İstanbul’a naklini aldıran Ali, bu dönemlerde edebiyat öğretmeni olan Ali Canip Yöntem’in desteğiyle, Çağlayan ve Akbaba gibi dergilere şiir ve hikâyeler gönderdi. Ali, 21 Ağustos 1927 tarihinde öğretmenlik diplomasını aldı.
Almanya’ya gidiş
1928 yılı Kasım ayında dil öğrenmek için Almanya’ya giden Ali, ülkeye döndükten sonra Aydın Ortaokulu’na Almanca öğretmeni olarak atanır. Burada komünizm propagandası yaptığı iddiasıyla hakkında soruşturma açılan Ali için mahkeme tutuksuz yargılanmasına karar verir. Daha sonra soruşturmalar derinleştirildi ve kendisinin tutuklu yargılanmasına karar verilen Ali, yaklaşık beş ay kadar Aydın Cezaevi’nde tutuklu kaldı. Yazar serbest kaldıktan yirmi bir gün sonra ise Konya Ortaokulu’na Almanca öğretmeni olarak atanır. Sonrasında bir toplantıda okuduğu şiir ile Mustafa Kemal Atatürk ve İsmet İnönü gibi Türk devlet yöneticilerini yerdiği iddiasıyla 22 Aralık 1932 tarihinde tekrar tutuklanır.
Markopaşa’dan Paşakapısı’na
29 Nisan 1933 tarihinde memurluktan kaydı silinen yazar, daha sonra Konya’dan Sinop Cezaevi’ne gönderildi. Yazar, aralarında “Aldırma Gönül”ün de olduğu birçok şiirini burada kaleme alır. 1944 sonrasında “Markopaşa”, “Malum Paşa” veya “Ali Baba” gibi yerlerdeki yazılarında daha sert ve daha eleştirel bir dil kullanan Ali, yine aynı yıl ailesini Ankara’da bırakarak, İstanbul’a yönünü verdi. Yazar Aziz Nesin’le beraber “Markopaşa” dergisini çıkarır ve “Markopaşa” ilk üç sayısında tirajını artırarak yayın hayatına devam etti. Daha sonra da mizahî yönünden çok siyasi yönüyle tartışmalara neden oldu. İlerleyen dönemlerde dergide çıkan ve çoğu imzasız olan yazılardan ötürü derginin sorumluluğunu üstlenen Sabahattin Ali’ye davalar açıldı. Davaya konu olan yazılardan biri dışındaki yazılar Aziz Nesin ve Rıfat Ilgaz’a aitti. Fakat derginin sorumlusu olduğu için Sabahattin Ali hapis cezasına çarptırıldı. İstanbul ve Paşakapısı Cezaevi’nde bir süre tutuklu kaldı. Yine bu dönemlerde “Markopaşa” kapatıldı. Bunu takiben de “Merhum Paşa” ve “Malum Paşa” gazeteleri çıkartıldı. Sonrasında “Ali Baba” dergisini çıkardı ve “Sırça Köşk” adlı öyküsünü yayınladı. Bu öykü Bakanlar Kurulu kararıyla toplatıldı, kendisi de Sultanahmet Cezaevi’ne gönderildi.
‘Hapishane’den yansıyan
Öykü ve roman gibi türlerde kalıcı olabilmek için seçilen karakterlerin canlı olmasını ve konuların güncelliğini yitirmeyecek türden olması gerektiğini hep savunan Sabahattin Ali’ye ait romanlarda bireysel temalar, sevgi ve aşk, evlilik, sosyal sorunlar, iletişimsizlik ve yalnızlık temaları öne çıkar. Sosyal ve toplumsal konuları işlerken köylü, işçi, mesai arkadaşı, esnaf ve memur gibi sıfatlara sahip olan karakterlere yer veren Ali, aydın kesim insanlarına değindiği romanlarında ise eleştirel bir tavır sergiler. Sabahattin Ali’nin öykülerinde öne çıkan konulardan birisi de hapishanelerdir. Çeşitli dönemlerde, farklı sebeplerden dolayı hapse atılan Sabahattin Ali; bu yaşantısını öykülerine de yansıtır. Yetmişten fazla şiiri bulunan Sabahattin Ali’nin, şiirlerindeki tema ise tıpkı romanlarında olduğu gibi sevgi ve aşk kavramlarıdır. Hapishaneleri konu edinen şiirlerinde, hapishane yaşamının zorluğu üzerinde dururken aşk temasına ise sık sık değinir. “Kürk Mantolu Madonna”, “İçimizdeki Şeytan” ve “Kuyucaklı Yusuf” romanları edebiyatta önemli bir yere sahip. Özellikle “Kürk Mantolu Madonna” Türkiye’de en çok okunan kitapların başında gelmektedir.
Sürgün yolunda ölüm
Hakkında açılan davalara karşı çözümü yurt dışına gitmekte gören yazar kendisine yasal yollardan pasaport verilmediği için kaçak yollarla bu amacına ulaşmaya çalıştı.
Avrupa’ya kaçış için kendisine yardım edecek kişi Üsküdar Paşakapısı Cezaevi’nden Berber Hasan’dı. Berber Hasan, Sabahattin Ali’yi Ali Ertekin’le tanıştırdı. Sabahattin Ali ve Ali Ertekin tanıştıktan bir süre sonra Kırklareli’ne doğru kamyonla yol aldılar. Burada kafasına vurularak öldürülen Ali’nin cansız bedeni bir çoban tarafından 16 Haziran 1948 tarihinde Sazara köyü ormanlık alanında bulundu. Durum jandarmaya bildirildi. Yapılan incelemeler sonucunda ölünün kimliği teşhis edilemedi denildi.
Daha sonra yakalanan Ali Ertekin, Kırklareli Cumhuriyet Savcılığı’na verdiği ifadesinde, Sabahattin Ali’nin kendisine sınırı geçtikten sonra Bulgaristan ve Rusya’da çalışmalar yaparak Türkiye’de komünist bir ihtilal çıkaracağını söylediğini ve konuşmalarından onun kötü bir insan olduğunu düşündüğünü belirtir. Ertekin, Ali’yi öldürmeye gerekçe olarak da “millî hislerini tahrik ettiğini” öne sürdü. Ali Ertekin idam cezasıyla yargılanmasına rağmen dört yılla hüküm giydikten kısa bir süre sonra da serbest kalır. Ertekin’in Millî İstihbarat Teşkilatı (MİT) mensubu olduğu da iddialar arasında yer alıyor. Ertekin çelişkili ifadeler verse de Milli Emniyet’ten “komünistlere” karşı görevlendirildiğini söylüyor. Ali’nin katilinin profili, tıpkı Hrant Dink’in katili Ogün Samast’a benzerliği ile de dikkat çekiyor. Tarih değişse de “yerli ve milli” katillerin profili değişmiyor.
İddialar
Sabahattin Ali’nin cesedi üzerinden çıkan giysilerle Ali Ertekin’in verdiği bilgiler doğrultusunda ele geçirilen eşyaları yakın çevresi tarafından teşhis ettirildi. Bu dönemlerde ölümü üzerine farklı spekülasyonlar yapıldı ve yazılı medyada yaşayıp yaşamadığına dair iddialar yer aldı. Ayrıca ölüm şekli ve ölüm yerine yönelik olarak da farklı iddialar bulunmakta. Kimi iddialara göre, Sabahattin Ali’nin sınırı geçtiğini sandığını bir yerde yakalanıp ardından da Kırklareli’nde yargılandığı sırada işkenceden öldüğü öne sürüldü.
Cenazesi ailesine teslim edilmeyerek mezarı kaybedilen yazar, Türkiye tarihinin bir utancı olan faili meçhul cinayetlerin ilklerindendir. Sabahattin Ali için Kırklareli’de sembolik bir mezar bulunmaktadır.