Ali Sinemilli
KDP yönetimi kendisini tasfiye etme yolunda emin adımlarla yürüyor. Bilindiği üzere Kürt halkının gündemi AKP-MHP iktidarının Güney Kürdistan’a yönelik saldırıları oluyor. Siyasetçisinden sanatçısına, gazetecisinden sıradan yurttaşa kadar hemen herkes bu konuyu konuşuyor, Türkiye’nin neyi amaçladığını, hedeflerinin ne olduğunu tartışıyor. Şüphesiz, bu konuda dikkat çeken ve Kürdistan halkının anlamakta zorlandığı husus KDP yönetiminin tavrı oluyor.
AKP-MHP iktidarının Kürt politikası bir sır değil. Dikkat edilirse, geçmiş yıllarda başvurulan maskeli görüntüye artık ihtiyaç duyulmuyor. Tümüyle çıplak politikalarla yüz yüzeyiz. Erdoğan hiçbir beis görmeden Kürtlere saldırmaktan, Kürt kazanımlarını ortadan kaldırmaktan söz ediyor. Başta Kuzey Kürdistan olmak üzere Başur, Rojava ve Kürdün bulunduğu her yerde bir soykırım stratejisinin hayata geçirildiği açık. Bu kapsamda aralıksız bir saldırı söz konusu. Fakat buna rağmen KDP yönetimi Türkiye’nin yanında saf tutuyor. Böyle bir pozisyon alıyor. Neden KDP yönetimi diyoruz? Çünkü KDP’lierin ekseriyeti de bu politikalardan rahatsız da ondan. PKK alanlarına normal Peşmergenin değil Barzani ailesine bağlı Gulan birliklerinin gittiği basına yansıdı. Kuşkusuz, bu bir tesadüf değil. KDP yönetimi kendileriyle olsalar dahi normal Peşmergenin PKK ile savaşa girmeyeceğini biliyor. Peşmerge de dahil Behdinan halkının ezici çoğunluğunun bu girişime taraftar olmadığının farkında. Bundan dolayı özel eğittikleri paralı birliklerini öne sürmekte ve PKK’yi kuşatarak Türkiye’ye verdikleri sözü yerine getirmek istiyor.
Zaten PKK yönetiminden yapılan açıklamalar, KDP’nin fiili olarak bu savaşa katılması konusunda Türkiye’den bir davetin olduğunu teyit etti. Belli ki, KDP bu davete iştirak etmiş oluyor. Peki ne karşılığında? Biraz daha iktidarını sürdürme, bir dönem daha ayakta durma adına. KDP’nin gelinen aşamada Kürt halkının geleceği için önemli bir tehdit oluşturduğu aşikâr.
Dikkat edelim, sadece Kürtler değil tüm bölge halkları, genel olarak devletler, uluslararası güçler AKP-MHP iktidarından rahatsızlar ve bunu her fırsatta dile getiriyorlar. Dünyada faşist iktidarlar tanımlanırken en iyi örneğin bugün Erdoğan idaresindeki Türkiye’de yaşandığı ifade ediliyor. Türkiye’nin kendi içinde tam bir kıyamet kopuyor. Mafya -siyaset ilişkileri gündemin temel başlıklarından biri haline gelmiş durumda. Hukuk yok, adalet yok. Kimsenin geleceğe dair bir beklentisi kalmamış vaziyette. Özcesi AKP-MHP iktidarı dağılmanın eşiğine gelmiş ama böyle yönetimle KDP stratejik ilişkiler geliştiriyor. Birlikte ortak planlamalara gidiyor. Ve bunu sözüm ona Kürtlerin kazanımlarını korumak için yapıyor.
Köyünde bağ ve bahçesi ile uğraşan da şehirde işinde gücünde olan Kürt de, aydını da kabaca cahili de bugün Türkiye’nin Kürtlere karşı bir soykırım savaşı verdiğini görüyor ve buna karşı duruyor. Ama bir pulun üzerindeki Kürdistan bayrağına dahi tahammül göstermeyen bir devletle KDP yönetimi ilişki kurmaktan, ortaklık yapmaktan geri durmuyor. Daha birkaç yıl evvel referandumda yapılan onca tehdit-küfre rağmen KDP yönetimi hala en fazla ilişkiyi bu iktidar ile geliştirmekten gocunmuyor.
Çokça değerlendirildiği üzere Kürdistan’ın özgürlüğü için mücadele eden, feda geleneğinin yılmaz savunucularının yanında yer almıyor ama Şeyh Said’in, Seyid Rıza’nın, yakın örnek olarak Silopi’de günlerce yerde yatan Taybet Ana’nın, Afrin’i yakıp yıkanların yanında yer almayı tercih ediyor. Elinden gelse bunun doğru olduğunu da söylemek istiyor ama sağ olsun ki Kürt kamuoyu buna izin vermiyor.
Evet! Bugün eğer Kürdistan halkı izin verse, KDP yönetiminin tüm gücüyle Kürdistan özgürlük güçlerine karşı harekete geçeceğinden şüphe yoktur. Eğer hala KDP yönetimi bu savaşın içine kontrollü olarak giriyorsa bunun temel nedeni halktan korkmalarıdır. KDP Kürt halkından, Kürt halkının gelmiş olduğu aşamada edindiği yurtseverlik bilincinden korkmaktadır. Hem de çok büyük korkmaktadır. Öyle olmazsa Hewler-Behdinan hattında neden en ufak bir sesin çıkmasına mâni olsun? Neden siyaseten sıkıştığı o hatta tam bir sıkıyönetim rejimini hâkim kılsın? Açık ki, halkını satanın korkusu gerçekten de büyük. KDP de bunu bildiğinden, esasta işgalci ortağıyla birlikte hareket etse de görüntüde durumu kurtarmak için demagoji yapıyor, manipülasyona başvuruyor.
Ama işler KDP’nin dediği minvalde gitmiyor. KDP’nin argümanlarına kanıp, ‘doğru yapıyorsunuz’ diyen yok. Bu bir abartı değil. Kürt kamuoyunda KDP yönetiminin attığı bu adımları onaylayan neredeyse yok. Bundandır ki, mevcut KDP yönetimi için geri dönülmez süreç hızlanıyor. Tümüyle teşhir olmuş, kendi kitlesinin dahi olurunu alamayan bir yönetim gerçekliği söz konusu. Açık ki bu durumda yapılacak iş belli: KDP yönetimini izlediği bu Kürt karşıtı politikalardan dolayı hedeflemek, bu konudaki basıncı arttırmak ve bundan daha da önemlisi doğrudan halka hitap etmek, halkı muhatap almak. Unutmayalım! Kürt halkı hiçbir dönemde olmadığı kadar, bugün can kulağıyla özgürlük güçlerine bakıyor, umudu burada görüyor.