Hasta tutsaklardan olan ve 22 yıldır cezaevinde bulunan Mehmet Çalan’a yemek borcu çıkarıldı. Çalan, tepki göstererek, “Devlet ödeyebiliyorsa ilk önce benden çaldığı 22 yıllık özgürlüğümün bedelini versin” dedi.
Ağırlaştırılmış müebbet cezasıyla 22 yıldır cezaevinde olan Mehmet Çelebi Çalan’a, Gelir İdaresi Daire Başkanlığı’na bağlı Toros Vergi Dairesi Müdürlüğü, 3 bin 951 TL “yiyecek bedeli” borcu tebliğ edildi. Bolu F Tipi Kapalı Cezaevi’nde tutuklu kalan Çalan’ın, behçet, prostat, astım, ülser, reflü, migren, sinüzit, alerji, miyopi, periferikvasküler (kan damarlarını etkileyen bozuklukları) ve kulak çınlaması gibi birçok hastalıkla boğuşuyor. İnsan Hakları Derneği (İHD) raporlarında, “acil tahliye edilmesi gereken ağır hasta tutsaklar” listesinde olan Çalan’a çıkarılan borç 1934 yılında çıkartılan 2548 sayılı “ Ceza Evleriyle Mahkeme Binaları İnşası Karşılığı Olarak Alınacak Harçlar ve Mahkumlara Ödettirilecek Yiyecek Bedelleri Hakkında Kanun”a dayandırıldı.
84 yıldır güncellenmeyen yasa
Üzerinden 84 yıl geçen yasada, “Her mahkum cezaevinde bulunduğu müddetçe yiyecek bedelini ödemeye mecburdur” deniliyor. Yasaya göre, rutin aralıklarla tutuklulardan “yiyecek bedeli” tahsil edilebiliyor.
Silmek mümkün değilmiş
Çalan, kendisine tebliğ edilen söz konusu 3 bin 951 TL yemek borcunu ödeyemeyeceğini Toros Vergi Dairesi Müdürlüğü’ne fakirlik belgesi ekini de ekleyerek yazdığı bir dilekçe ile sunuyor. Ancak, Çalan’ın bu talebi Toros Vergi Dairesi Müdürlüğü tarafından “borucunuzun silinmesi dairemiz tarafından mümkün bulunmamaktadır” denilerek reddedildi.
Yasaya aykırı
Uygulamada ise, yasa gereği tutuklunun borcu ödeyebilecek durumunun olup olmadığı incelenir. Borcu ödeyebilecek durumda olduğu halde borcu ödemeyen tutuklu için yasa, “Maliye dairelerince tahsili emval kanunu hükümleri tatbik olunarak borç tahsil edilir” hükmünü içeriyor. Yani icra işlemleriyle borcun tahsil edilebileceği belirtiliyor. Ancak yasa, tutuklunun borcu ödeyemeyecek durumda olmasının anlaşılması halinde (burada istenen fakirlik belgesi) tutuklulardan “yiyecek bedeli aranmaz” diyor. Çalan’ın borcu ödeyemeyeceğini belgelemesine rağmen talebi reddedildi.
Hükümlüler üzerinden gelir elde etme yöntemi
Avukat Gulan Çağın Kaleleli, 22 yıldır cezaevinde olan Çalan’ın tutukluluk koşullarında bu borcu nasıl ödeyeceğini sorarak, bu durumun ayrı bir cezalandırma yöntemi olduğunu söyledi. Kaleleli, “Devlet zaten insanlık onuruna aykırı uygulamaların ayyuka çıktığı hapishanelerde bir de ayrıca bir cezalandırma yöntemi olarak giderlerin hükümlüler tarafından karşılanmasını beklemektedir. Son dönemlerdeki tutuklama ve akabindeki hüküm gerekçelerine bakılacak olursak artık devlet hükümlüler üzerinden de bir gelir elde etme yöntemine yıllardır başvurduğu görülmektedir. Kaldı ki hükümlüler maddi açıdan onlarca zorluk içerisinde olmasına ve ailelerinin onca zorluklarla evlatlarının görüşüne gitmelerine ve hapishanedeki ihtiyaçlarını zar zor karşıladıklarını görüyoruz. Bu da yetmezmiş gibi mahpuslardan kaldıkları süre boyunca kimi giderleri karşılamalarını beklemek haksızlık olacaktır” diye konuştu.
‘Zaten çok yoksul’
İHD Merkez Yürütme üyesi Nuray Çevirmen ise, uygulamanın “akıl karı” olmadığını belirterek, “Cezaevinde olan bir insanın çalışıp bir gelire sahip olamayacağı düşünülerek böyle bir borcun çıkarılması, bunun da tahsil ettirilmeye çalışılması akıl karı değil. Bu kişi zaten çok yoksul. Geçimini cezaevinde olmasından dolayı kendisi de sağlayamıyor. Ailesinin kendisine göndermiş olduğu çok cüzi miktarlarda ki parayla ihtiyaçlarını karşılayabilecek bir mahpus. Dolayısıyla böyle bir uygulamanın kesinlikle kaldırılması gerekiyor” diye tepki gösterdi.
‘İlk önce 22 yıllık özgürlüğümün bedeli verilsin’
Cezaevinden mektupla ajansımıza ulaşan Çalan ise, durumu şu sözlerle özetledi: “Türkiye Cumhuriyeti Devleti bana müebbet ağır hapis cezası vererek 22 yıl boyunca özgürlüğümden, eşimden, çocuklarımdan, ailemden, kardeşlerimden, dostlarımdan, geleceğe dair hayallerimden, toplum ve toplumsallıktan, doğa ve doğal yaşam alanlarından kopararak; çalışmaktan ve üretmekten alıkoyarak, dört duvar, demir kapılar ve paslanmış tel örgüler arkasında bir tüketici haline getirecek; ömür boyu beni cezaevinde tutup manevi, duygusal, ruhsal ve psikolojik acı çektirmek için zorunlu olarak verdiği yiyeceğin parasını benden isteyecek ve ben de o parayı vereceğim, öyle mi? Böyle keyfi ve adaletsiz bir yaklaşım dünyanın neresinde görülmüş? Bu uygulamanın sosyal ve hukuk devleti anlayışıyla ne alakası var? Bir devletin cezaevine koyduğu, özgürlüğünden alıkoyduğu, üretimden koparıp tüketici haline getirdiği bir insandan nasıl verdiği yiyeceğin parasını isteyebilir? Bu yaklaşımın insani, vicdani, ahlaki ve hukuki bir yanı var mı? Kim ne der, nasıl yorumlar bilmiyorum ama ben devletin bu yaklaşımı tek kelimeyle Utanç verici buluyorum. Şundan emin olunuz ki, hukuki anlamda hani kurum ve makama başvurmam gerekiyorsa başvuracağım ve bu utanç verici yaklaşımı teşhir edeceğim. Bundan en küçük bir kuşkunuz olmasın. Türkiye’deki yargı kurumları bu utanç verici duruma bir çözüm bulmadığı takdirde konuyu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine kadar götüreceğim. Devlet ödeyebiliyorsa ilk önce benden çaldığı 22 yıllık özgürlüğümün bedelini versin ki bende onun bana mecburen verdiği yiyeceğin parasını vereyim. Borçlu olan kim, alacaklı olan kim o zaman belli olur.”
Kaynak: MA/Diren Yurtsever