Türkiye’nin toplumsal ve demokratik muhalefet dinamikleri zorlu bir yılı geride bıraktı. Ama önümüzdeki yılın daha kolay olduğunu kim söyleyebilir. Muhalefetin üstesinden gelmesi gereken işler üstelik, yalnızca Türkiye sınırları içinde başlayıp bitmiyor. Hiçbir şey yoksa milyonlarca seçmenin yurt dışında oy kullanacağı 2023 seçimleri gündemi mücadele alanını hukuken de sınırlar ötesine taşıyor. Fiili mücadele alanıysa çok daha geniş: Rejim, “iktidar namlunun ucundadır” ilkesini içeride zor gücünü alabildiğine kullanarak uygulamakla kalmıyor, Kuzey ve Doğu Suriye’de, Kuzey Irak’ta, Kıbrıs’ta, Ege’de, Balkanlar’da, Karadeniz’de, Kafkasya’da, Akdeniz havzasında, Somali’de, Katar’da silahlı güç konuşlandırıyor, bayrak gösteriyor, SİHA ve savaş uçakları uçuruyor… İçeride iktidarı tahkim için dışarıda güç gösteriyor. Güç göstermekle kalmıyor, devletin imkan ve güçlerini doğrudan doğruya iktidara kuvvet transferi için istismar ediyor. “Cumhur İttifakı” denilen şey yalnızca iki parti bir de “şey”den oluşan bir koalisyon değil. Koalisyon’un 2023 genel seçimlerinden sonra da baki kalması Erdoğan’ın kendisi kadar, Katar Emiri Temim bin Hamed es-Sani’nin Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in, NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg’in de meselesi.
Bu gerçeği kuvvetle idrak edenlerin başında Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ın geldiği muhakkak. Esad, Putin’in kendisini Erdoğan’ın 2023 seçimleri için sınırlar ötesinde top-tüfekle “silahlı propaganda”sına alet etme baskısına “Erdoğan’a neden bedavadan bir zafer kazandıralım? Seçimlerden önce hiçbir yakınlaşma olmayacak,” derken, Erdoğan siyasetinin özünü herkesten iyi kavradığını ortaya koymuştu.
Türkiye’nin toplumsal ve demokratik muhalefeti, 2023’e Erdoğan ve rejiminin, güç tekeli oluşturduğu uluslararası ilişkiler alanında hemen hemen sıfır birikimle giriyor. 2023’e devreden en önemli açık bu. Rejim Erdoğan ve Cumhur İttifakı’nın saltanatını takviye için siyasal İslam’ın, küresel sermayenin ve bölgesel ve küresel kapitalist kurumların bütün görünen ve görünmeyen imkanlarını seferber ederken muhalefeti, uluslararası dayanışmanın “günahların en büyüğü”, “casusluk” ve “işbirlikçilik” olduğunu kabule zorlamaktan geri durmuyor.
Oysa, uluslararası dayanışma ve mücadele ortaklığı demokratik muhalefetin 2023’e 2022’den devreden en büyük açıklarının başında geliyor. Erdoğan’ın seçim sermayesi olarak harcamak üzere 2022 boyunca elde etmeye çabaladığı Kuzey Doğu Suriye’ye askeri harekat kredisinin önünün kesilmesi, geçtiğimiz yıl muhalefetin en önemli kazanımları arasındaydı ancak bunun için HDP dışında hiçbir muhalefet dinamiğinin görünür bir çaba harcamadığı, hatta “milliyetçilik” korkuluğu gösterilerek susturulmalarına rıza göstererek iktidarın değirmenine su taşıdıkları ortada. Bütün bu nedenlerle demokratik muhalefetin sol kanadının “6’lı Masa”yı Beşar Esad kadar olsun doğru siyaset okuma yönünde zorlaması, topluma dönük olarak da bir yanıyla bir “barış ittifakı” olması şart bir “demokrasi ittifakı”nın tabanda gerçekleşmesi için gayreti sürdürmesi önümüzdeki yılın temel meselesi olarak 2022’den devrediyor.
Aslolan, 2022’de “tek adam” diktatörlüğü karşısındaki bütün kuvvetlerin ahenkli bir biçimde, birbirlerini ve demokratik hedefleri kollayarak güçlü bir “Demokrasi İttifakı”nı kuvveden fiile çıkartmaları olduğu halde, bu ittifakın inşasına henüz başlanabilmiş olduğu aşikâr.
Türkiye sosyalistlerinin enternasyonalist dinamiklerinin önemli bir bölümü HDP ile bileşen ya da müttefik olarak anlamlı bir koalisyon oluşturmuş olsa da, taban dinamikleri bir genel organizasyon kapsamında bir “geniş cephe” çerçevesinde işlemiyor. “6’lı Masa”nın oluşturduğu merkez güçler üzerinde demokratik basıncın sınırlılığı 2023’ün kilit unsuru olan HDP ve seçmenleriyle diğerlerinin kucaklaştığı bir demokratik sinerjiyi oluşturmaya yetmiyor. Sınırların erimeye başladığı her yerde ise bir eski “İçişleri Bakanı”nın “terörle mücadele masası” görevi anında devralıyor.
Bununla birlikte “yukarıdan” olmayanın “aşağıdan” olamayacağına dair bir tarih yasası yok. Hatta tarihsel deneyim, hem “büyük tarih” hem de yakın geçmiş mücadele ve hayat kaynağının “aşağıda” yattığına bin bir kanıt sunuyor.
O nedenle, HDP’nin açtığı zeminlerden hareketle, “tek adam” diktatörlüğüne muhalefetin sol kanadının enerjisini, siyasal heyetler arasındaki gidiş gelişler, münasebetler, masa başı ve kulis faaliyetlerinden çok “aşağıdaki toplumsal dayanışmayı kolaylaştırma”ya hasretmesi 2022’den devreden hesabın bir ölçüde denkleşmesini sağlayabilecektir.
HDP Kürtlerin özgürlük mücadelesinin, Batı’da işçi hareketi, kadın hareketi, Alevi hareketi, ekolojik direniş hareketleri, çiftçi hareketleri, kentsel hak mücadeleleri, kent yoksullarının hareketleri ile somut bağlar, mücadele ve dayanışma ağları oluşmasına katkıda bulunarak, bu alanda öncülüğü ele almadıkça, bu hesabın denkleşmesi kolay görünmüyor.
2018 ve 2019’da seçim sonuçlarının da doğruladığı gibi, fahri “terörle mücadele masası” ne derse desin “aşağıdan” gelen kurtuluş enerjisi, mücadeleye ayak bağı olan “restorasyoncu” engellerin ötesinde bir denge oluşturacak kadar güçlüdür. Bu dinamikler harekete geçirilmedikçe 2022’den devreden açığın 2023’ün ilk altı ayında kapatılması bir “parlamenter” hayalin ötesine geçemeyecektir. Hakikatlerin yol gösterdiği bir yeni yıl olsun.