Türkiye uzun yüzyılın en dramatik beş yılını geride bırakarak yeni yıla umutla umutsuzluk arasına sıkışmış bir duygu haliyle girdi. Bu beş yıl yüzyıl öncenin en kritik beş yılıyla birlikte değerlendirilmeye muhtaç. 1918-1923 dönemi nasıl kuruluşun tüm sancılarını içinde barındırmışsa, 2018-2023 dönemi de çöküşün tüm sancılarını açığa çıkarttı. Bu çöküşün sonlanacağı umuduyla, bunun daha zaman alacağı umutsuzluğu toplumu adeta arafta tutuyor. Eskinin ölmekte olduğu, yeninin henüz doğmadığı zaman aralığına hapsolmuş bir toplum siyasetin umut olmasını bekliyor.
Son beş yıl adeta Cumhuriyetin yüzyıllık tarihi boyunca içinde beslediği, büyüttüğü sorunlar yumağını artık taşıyamadığı, yönetemediği bir dönemdir. Darbe mekaniği içinde biçimlendire geldiği otoriter siyaset ve onun üretimi olan toplumsal mühendislikle ancak buraya kadar gelinebilirdi, yolun sonuna böylece gelindi. Faşizmin kurumsallaştırılmasını esas alan yeni dönem şefçi bonapartist bir rejim modeli her türlü despotik araçlarla inşa edilmeye çalışılsa da, modelin ana kolonu olan Kürt düşmanlığına dayalı savaş ve yayılmacı politikalar güçlü bir direniş duvarına çarptı ve model çöktü. Çöküntünün içinde debelenen iktidar yenilginin ıstırabıyla hamasete ve yalanlarına sığınmaya devam ediyor…
Kürt barışı yerine her türlü ilkesizliği içine sindiren faşist iktidar savrulmaya, oradan oraya koşturarak eski düşmanından bile medet ummaya çabalasa da yol bitti. Farkındalar, zaman kazanmaya çalışıyorlar. Farkında olmayanlar da var. Yeninin doğmasını geciktiren de anakronik tarih anlayışına sahip olan bu zihniyet zaten. Yeni olan eskiyi süpürüp atacak olandır. Yeni olan geçmişle yüzleşecek, hesaplaşacak olandır. Yeni olan tarihsel hakikatin içinden kurucu olmaya talip olandır. Bugün direniş sürekli olarak eskiyi sökerken aslında yeniyi davet etmektedir.
Tarihte ne olduysa öyle olması gerektiği, başka türlü olamayacağı için öyle olmuştur. Tarihi hala bir tekerrür duygusuyla anlamlandırmaya çalışanlar, tarihi değiştiren dinamikleri ne kadar görmezden gelmeye çalışırlarsa çalışsınlar beyhude bir siyasetin figürleri olmaktan öteye gidemeyecekler. Cumhuriyetin yüzyılı kurulmuş olandan kopmaksızın başlamayacak. Bu kopuş da kuşkusuz yeni kurucu siyasetin mücadelesiyle olanaklıdır.
Uzun yüzyılın sonu geldi. Tüm sorunlarının merkezinde olan Kürt meselesi başta olmak üzere yapısal hiçbir sorununu çözememiş bir tarihi geride bıraktık. Şimdi yeni bir başlangıç için bu çöküşten nasıl çıkacağımıza dair bir siyasetin konuşulması gerekiyor. Bizi çöküşe sürükleyen çözemediğimiz meselelerimiz ise o zaman meseleleri nasıl çözeceğimize dair konuşmaya başlamalıyız.
Kürt meselesi ve yayılmacı anlayıştan kurutulmak adına ne yapmalı, nasıl yapmalı sorularına yanıt üretemeyen bir siyaset cumhuriyetin ikinci yüzyılına takvim yaprağı değişimi ile girer. Gerçek anlamda cumhuriyetin ikinci yüzyılı başta Kürt meselesi olmak üzere yapısal sorunların çözümüyle başlayacaktır. İçinde bulunduğumuz süreç bu anlamda umut yüklüdür, ama bu umudu heba etmek de maalesef olasıdır.
Çoğulculuğu görmeyen, seküler bir anlayıştan uzak, demokratik cumhuriyet yerine zorba bir rejimi savunan, sömürü ve sömürge düzeninden beslenen, talancı ve bunu da ancak savaş ve şiddet politikalarıyla sürdüren bir hikâyeyi sonlandırmak gerekiyor. Hikâyeyi değiştirmek için izin almak gerekmez. Bunu değiştirecek bir irade varsa orada buluşmak yeterlidir.
Böyle bir irade var. Üçüncü yol iradesi ve onun güzergahını belirleyen paradigma demokratik cumhuriyet anlayışıyla siyasete bir çağrı yapmaya devam ediyor. Üçüncü yoldan aldığı stratejik akılla ve örgütsel güçle ortaya koyduğu üçüncü seçenekle hem sorunların çözümüne hem de geleceğin başka bir yüzyıl olarak biçimlenebilmesine olanak yaratıyor.
Adaletin, siyasi özgürlüklerin, ekonomik eşitliklerin var edilmesi mümkün. Nereden başlamak gerekiyor diye etrafa bakmaya gerek yok. Öncelikle tecridin sonlanması, siyasi tutsaklıkların sona ermesi, savaşın sonlanması ve kayyum yönetiminin bitirilmesi büyük bir ilk adım olacaktır. Bu adımı atacak olan irade demokrasi ittifakını var etmiş olan ve paradigmasının gücünden beslenen siyasettir. Bu aynı zamanda büyük dönüşüm için belki de en güçlü adım olacaktır. Bu ilk adımdan yoksun siyaset yerinde saymaya devam eder. Yerinde saymayanlar, yol alanlar var. Aday tartışmalarına indirgenmiş bir siyasete itiraz eden, her türlü saldırıya topyekûn direnişle yanıt veren, ilkeli siyasetinden taviz vermeksizin toplumu savunmak adına seçenek yaratan bir siyaset var, HDP var. HDP varsa umut da var. Umudun yolcularının yeni yüzyılı kutlu olsun…