Mesele sarayın kelâmı değil, verdiği kararlar karşısında giderek işsizleşen, yoksullaşan, gelecek umudunu kaybeden geniş toplum kesimlerinin ne söyleyeceğidir. Ama toplumun sessiz kalması halinde sarayın dediğinin olması kaçınılmazdır
Özgür Müftüoğlu
Yılın son aylarına yaklaştıkça 2022 bütçesi ve asgari ücret de gündeme gelmeye başladı. Toplumun geniş kesiminin yaşam koşullarını belirleyecek olan bu iki gündem, geçtiğimiz günlerde açıklanan Sayıştay Raporu ve Pandora Belgeleri’nin gölgesinde tartışılacak. Gerçekleri çarpıtan (TÜİK gibi) kamu kurumları ve olan biteni topluma yansıtmaması için basının baskı altına alınmış olması, bu gölgenin karanlığını daha da koyulaştıracak şüphesiz.
Bu tartışmalarda sarayın ne diyeceğini tahmin etmek zor değil. Ezberlenmiş bir tekerrürle, sermayenin çıkarları ve saray iktidarının bekâsı neyi gerektiriyorsa onu söyleyecektir yine.
Burada mesele sarayın kelâmı değil, verdiği kararlar karşısında giderek işsizleşen, yoksullaşan, gelecek umudunu kaybeden geniş toplum kesimlerinin ne söyleyeceğidir. Ama toplumun sessiz kalması halinde sarayın dediğinin olması kaçınılmazdır!
Otoriter rejimlerin ayakta kalmasının koşulu halkın otoriteye boyun eğmesidir. Dolayısıyla böylesi rejimler “toplumun sesini kesmek, onları muktedir olanın sadece ‘tek adam’ olduğuna ve hiçbir şeyi değiştiremeyeceklerine ikna etmek için” ellerinden geleni yapacaktır.
***
Yasama-yürütme ve yargının tek adamda toplandığı bir dönemde yargı organlarından biri olan Sayıştay, yayımladığı raporda birçok bakanlık ile kamu kurum ve kuruluşunda yaşanan usulsüzlükleri, -saray başta olmak üzere- kamu kaynaklarının keyfiyetle nasıl savrulduğunu “cesurca” ortaya koydu.
Rapordan kısa bir süre sonra Uluslararası Araştırmacı Gazeteciler Konsorsiyumu (ICIJ) tarafından 117 ülkede 650 gazeteciyle birlikte incelenen Pandora Belgeleri yayımlandı. Çok sayıda ülkede üst düzey devlet yöneticilerinin, siyasetçilerin ve sermaye sahiplerinin off-shore şirketleri aracılığıyla vergi kaçırdıklarını ortaya çıkaran belgede, tahmin edilebileceği gibi Türkiye’den birçok siyasetçi ve iş insanının da ismi yer alıyor. Bunların pek çoğunun iktidara yakın isimler olduğunu belirtmeye gerek yok sanırım.
Son günlerde ortaya saçılan haberlerle kamu kaynaklarının Bilal Erdoğan himayesindeki TÜRGEV, TÜGVA gibi iktidar yanlısı vakıflara aktarılması da yine yollu ya da yolsuz biçimde halkın ekmeğinin, öğrencinin barınma hakkının vs gasp edilmesinin bir başka örneği.
Demokrasinin, hukuk kurallarının asgari seviyede bile işlediği bir ülkede sadece son bir kaç haftada ortaya dökülen belge ve raporlarla mevcut iktidarlar bulundukları yerde bir gün dahi kalamazdı. Gelin görün ki demokrasi ve adalet yoksunu otokrasiyle yönetilen diğer ülkeler gibi Türkiye’de de halk yoksullukla, açlıkla cebelleşirken iktidar sahipleri ve şürekâsı onların haklarından gasp ettikleriyle lüks içinde yaşamaktan hicap duymuyor!
***
Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana “Türkiye’de demokrasi mücadelelerini baskılamak” bir devlet geleneği halini almıştır. OHAL’le kurulan “tek adam” rejimi ise bu geleneği daha ileriye taşımış, hakkını arayan emekçiye, çiftçiye, öğrenciye, kadına, gence, Kürt’e, Alevi’ye… daha önce görülmedik biçimde baskı uygulamaya başlamıştır.
Ancak 1923’ten beri yaklaşık yüz yıldır süren baskılara karşı direniş de eksik olmamış, bu topraklarda her şeye rağmen bir mücadele geleneği oluşmuştur. Bugün de aynı gelenekle emekçi, kadın, genç, Kürt ya da Alevi olmaktan, kısacası insan olmaktan kaynaklanan haklar üzerinde tepinen bir iktidara boyun eğmeyecek, aksine tüm bu kesimlerin ortak nefesiyle muktedirin söndüremediği mücadele ateşi daha da harlanacaktır!
Bir an önce harlanması gereken bu ateş, 2022 bütçesi ve asgari ücret tartışmaları üzerindeki usulsüzlük, yolsuzluk, arsızlık gölgesini de aydınlatacaktır. Bu aydınlık, seçim sürecinin önünün açılması için de bir fırsat olarak değerlendirilmelidir.