2020 yılı uluslararası güçlerin göz kırpmasıyla Kürtlere yönelik kazanımların tasfiye edilmesine karşı Kürt siyasetinin karşı hamleleriyle geçti. Pandemiye rağmen sokaklara çıkan Kürtler içte ve dışta direnmeye devam etti
2020 yılı, dünyayı etkisi altına almayı sürdürüp, şu ana dek 1.8 milyona insanın yaşamını sonlandıran Kovid-19 salgınının ağır örtüsü altında geçti. İnsanlığı tehdit eden bu tehlikeli salgın koşullarında politik-askeri gücü elinde bulunduranların izledikleri siyaset, ekonomiden sosyal yaşama değin aldıkları veya almadıkları kararlar ile bunların yol açtığı sonuçlar, kapitalizm gerçekliğinin bu kısa zaman dilimi içerisinde birçok insan tarafından anlaşılmasına yetti. Altında felsefi-ideolojik bir kavganın yattığı kapitalist modernite krizi, adım atılmak üzere olunan yeni yılda insanlığı kaçınılmaz yol ayrımına daha da yakınlaştırdı.
Kapitalist modernitenin yaşadığı sistemsel sıkışmışlığı aşmak için giriştiği 3’üncü Dünya Savaşı’nın ana merkezi ise Ortadoğu coğrafyası. Bugün eskisi gibi artık çok dillendirilmese de Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) ile yeni yüzyılın başından itibaren Ortadoğu’yu dizayn etmeye yeltenen küresel güçler, bu projenin temel ayaklarından biri olarak rol verdikleri Türkiye’de, destekleyip iktidara taşıdıkları AKP ve lideri Tayyip Erdoğan’ı, “ılımlı İslam” elbisesi içerisinde bir model olarak sundu. Devamında atılan adımlarla gelen “Arap Baharı” sürecinde kendisine verilen misyonu unutan AKP, kapıldığı Osmanlıcılık hayalleriyle duvara toslasa da bugün hala bu küresel güçlerin aparatı rolünde.
Yerel işbirlikçiler eliyle Ortadoğu’nun ekonomik zenginliklerini sömürerek, hegemonyalarını sürdürmek isteyen bu güçlerin hedefe koydukları ülke bugün İran. Büyük resimde bu ülkeye dönük başlatılan kuşatmada taraf olmayı reddeden Kürtler ise Türkiye eliyle hizaya çekilmek isteniyor.
Kutuplaştıran siyaset anlayışına karşı katılımcı bir demokrasi ekseninde Ortadoğu halklarını bir araya getirip, özgürlük değerlerini yükseltmeyi tercih eden Kürtler ve temsil ettikleri demokratik modernite anlayışı, geride kalan yılda kirli politikalarla teslim alınmak istendi. Bunun uygulamaları ise, PKK Lideri Abdullah Öcalan’a yönelik derinleştirilen tecrit, dayatılan savaş, bileklerine kelepçe vurulan siyasetçiler, kayyumlarla gasp edilen iradeleri, coğrafyalarına dönük talan, ırkçı saldırılar, idamlar, ambargolar, işgaller, dillerine dönük yasak ve fiiliyata bürünen tecavüzler oldu. 2020’de Kürtlerin kazanımlarını tasfiye ve buna direnen politik hamleleri Mezopotamya Ajansı’ndan (MA) Ömer Çelik derledi.
Rojava’yı boğma girişimleri
Her şeye rağmen “direnişi” elden bırakmayan Kürtlere dönük devreye konulan çok yönlü yeni saldırı konseptinin başlangıcı Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik askeri işgal operasyonu oldu. ABD ve Rusya, tıpkı Ocak 2018’de Efrin’de olduğu 9 Ekim 2019’da Girê Spî ve Serêkaniyê’ye yönelik operasyon yapan Türkiye’nin önünü açtı.
Siyasetin ve sanatın ‘Ulusal Birlik’ arayışı
Kendisini bu şekilde gösteren tehditler karşısında Kürt güçler, mevcut kazanımlarını korumak ve büyümek için ulusal birliklerini güçlendirme yolunu esas aldı. Bu amaçla Türkiye’de, 8 Kürt partisi, yerel seçim döneminde oluşturdukları “Kürdistani İttifak Çalışmasını” yol haritasını belirlemek üzere 18 Ocak’ta Diyarbakır’da toplandı. Kuzey ve Doğu Suriye’de ise, aynı amaçla görüşmelere başlanan Kürt Ulusal Konseyi (ENKS), Kobanê’de büro açtı.
Yine Stockholm’de düzenlenen konserde bir araya gelen aralarında Şivan Perwer, Xelîl Xemgîn, Nasir Rezazî ve Nejmeddîn Xulamî’nin de bulunduğu isimler, şarkılarını Kürt ulusal birliğinin sağlanması için seslendirdi.
Öcalan’dan HDP’ye öneri
Bu dönemde, 7 Ağustos 2019 tarihinde izin verilen son avukat görüşmesinin ardından tecrit politikası uygulanarak ne avukatları ne de ailesiyle görüştürülmeyen Öcalan’ın tutulduğu İmralı Adası’nda 27 Şubat günü çıkan bir yangın, tüm dikkatleri buraya çevirdi. Ortadoğu’nun içerisinde bulunduğu koşullardan hareketle metaforik bir anlam kazanan bu yangın sonrası Kürt kamuoyunda büyüyen kaygılar üzerine aileler 2 Mart’ta İmralı’ya götürüldü. Bu görüşmede Ortadoğu, özellikle de Suriye’de yaşanan gelişmeler ve Kürt sorununun çözümüne ilişkin kapsamlı değerlendirmelerde bulunan Öcalan, iki ayaklı masa benzetmesinde bulunduğu Türkiye siyasetinde HDP’ye “üçüncü ayak” olması tavsiyesinde bulundu.
‘Pandemi’ Newrozu
Baharın müjdeleyicisi olmasının yanı sıra Kürtler ve diğer Ortadoğu halkları için direniş ve özgürlüğün simgesi olan Newroz, bu yıl pandemi nedeniyle kitlesel kutlanmadı. Ancak insanlar yaşadıkları sokaklarda, evlerin balkonlarında yaktıkları ateşlerle Newroz’u kutlamaktan geri durmadı.
Kayyumlar sürdü
Kürt sorununa dair izlenen çözümsüzlük politikasının bir adımı olarak başvurulan kayyum atamalarına ise salgın koşullarında bile devam edildi. 23 Mart’ta Batman; Bitlis’in Güroymak; Diyarbakır’ın Eğil, Ergani, Silvan ve Lice; Iğdır’ın Halfeli ve Siirt’in Gökçebağ belediyelerine kayyumlar atanarak, halk iradesi gasp edildi. Kayyumların belediye binalarına Erdoğan fotoğrafları asıp, belediye hoparlörlerinden İstiklal Marşı çalması da bunun açık örneğini oluşturdu. Bu atamalarla 31 Mart 2019’da yapılan yerel seçimlerin üzerinden daha bir yıl geçmeden HDP’nin kazandığı 65 belediyeden 40’na kayyum atanmış oldu.
KDP’nin yarattığı gerginlik
Newroz’la birlikte büyüyen birlik ve beraberlik ruhuna gölge düşüren ise, Nisan ayı ortalarında yaşanan bir gelişme oldu. Bir yandan Türkiye’nin askeri operasyonlarına devam ettiği Federe Kürdistan Bölgesi’nde, YNK’nin kontrol alanında yer alan Zînî Wertê’ye KDP tarafından bir peşmerge gücü kaydırıldı. Hemen akabinde Türkiye’ye ait savaş uçaklarının 15 Nisan günü yaptığı bombardımanında 3 HPG’li hayatını kaybetti. Kürt kamuoyunda tepkilere neden olan bu adım üzerine açıklama yapmak zorunda kalan Federe Kürdistan Bölgesi Hükümeti, askeri yığınağın koronavirüsle mücadele çerçevesinde İran sınırından gelen kaçakları engellemek amacıyla yapıldığını öne sürdü. Ancak bölgenin İran sınırına yaklaşık 30-40 kilometre uzaklıkta olması bu açıklamayı inandırıcı kılmadı.
Türkiye’nin sayısını günden güne arttırdığı üslere ve fiili işgale dönüşen operasyonlarına karşı çıkmayan KDP yönetiminin asıl niyetini, Zînî Wertê olayının devamında attığı kimi adımlar ve yapılan açıklamalar gösterdi.
21 yıl sonra Öcalan’a telefon hakkı
Kürt güçler arasında çakılacak bir kıvılcımın yol açabileceği sonuçlara dair uyarı yine Öcalan’dan geldi. Salgın dolayısıyla oluşan kaygılar üzerine tutulduğu İmralı’da 21 yıl sonra ilk kez ailesiyle telefonda görüşebilen Öcalan, uyarılarda bulunduğu PKK, KDP ve YNK’ye, geçmiş acı tecrübeler nedeniyle Kürtlerin bu yüzyılda ihtiyaç duyduğu şeyin, birlik ve beraberlik olduğunu hatırlattı.
Kürtçe ‘Meclis’e giremedi
Bir yandan KDP’nin eklemlendiği askeri-siyasi adımlarla çözümsüzlük politikası derinleştirilirken, içeride kayyum atamaları devam etti. 15 Mayıs’ta HDP’li Iğdır, Siirt, Kurtalan, Baykan ve Altınova belediyelerinin eklenmesiyle kayyum atanan belediye sayısı 45’e yükseldi. Bu tarihin Kürt Dili Bayramı olması dolayısıyla, aynı gün HDP milletvekillerinin Meclis’e sundukları önerge ve kanun teklifi de, “Kürtçe” olduğu gerekçesiyle kabul edilmedi.
3 kişinin vekilliği düşürüldü
Saldırılar, baskılar ve yasaklar karşısında geri adım atmayan Kürt siyasi güçleri ve partiler, Kuzey ve Doğu Suriye’de 19 Mayıs “Kürt Ulusal Birliği Partileri” adıyla bir oluşum kurdu. HDP ise, 1 Haziran’da başlattığı “Demokratik Mücadele Programı” kapsamında tüm demokratik ve toplumsal muhalefet güçlerine bir araya gelme çağrısı içeren 9 maddelik bir tutum belgesi açıkladı. Bu ihtiyaç kendisini 4 Haziran günü HDP milletvekilleri Leyla Güven ve Musa Farisoğulları ile CHP Milletvekili Enis Berberoğlu’nun milletvekillikleri düşürülmesi kararıyla gösterdi. Kararla birlikte haklarındaki davalardan dolayı tutuklanan üç isimden Güven ve Berberoğlu, bir süre sonra serbest bırakılırken, Farisoğulları hala cezaevinde.
HDP’nin yürüyüşü
Milletvekilliklerinin düşürülmesi üzerine HDP, 15 Haziran’da Hakkari ve Edirne olmak üzere iki koldan Ankara’ya “Demokrasi Yürüyüşü” başlattı. İktidar, valilikler eliyle yürüyüş güzergahında bulunan kentlere giriş-çıkışlara kısıtlama getirilip, eylem ve etkinleri yasakladı.
Bu yürüyüş devam ederken, Kuzey ve Doğu Suriye’de önemli bir anlaşmaya varıldı. 17 Haziran günü Kürt Ulusal Birliği Partileri ve ENKS, ulusal birlik konusunda yürütülen diyalogların ilk aşamasının tamamlandığını ve 2014 tarihli Dihok Anlaşması maddelerinin temel olarak kabul edildiğini duyurdu. Taraflarca yapılan ortak açıklamada, “Daha büyük bir anlaşma ile tüm Suriye halkları ve Kürt halkının menfaatlerini koruyacak pratik ortaklığın tarihi adımı olmuştur” denildi.
Uçaklar Şengal ve Mahmur Kampı’nı bombaladı
Aynı gün Türkiye’ye ait savaş uçakları KDP’nin ambargo uyguladığı Mahmur Kampı, Şengal ve Kandil’i eş zamanlı bombaladı. Bu saldırılar sonraki günlerde Şeladizê, Süleymaniye kentine bağlı Şarbajer, Amediye’nin Bamernê kırsalında yönelik hava saldırılarıyla devam etti. Bu saldırılardan dolayı Federe Kürdistan Bölgesi’nde başlatılan kampanyayla Türkiye’nin bölge topraklarından çıkması için 50 bin imza toplandı.
DTK’nin kapısına mühür
Toplumsal muhalefeti bir araya getirmek amacıyla Ankara yürüyen HDP, yine Eylül ayına kadar devam edecek “Demokrasi Buluşmaları” organize etme kararı aldı. Demokrasi güçlerinin yan yana gelmesinin önüne geçmeye çalışan AKP’nin başvurduğu yol ise, sivil siyaseti tasfiye etmenin amaçlandığı operasyonlar oldu. 26 Haziran günü Diyarbakır’da düzenlenen operasyonda çok sayıda siyasetçi gözaltına alınıp, bölgenin en büyük sivil toplum örgütlemesi olan Demokratik Toplum Kongresi’nin (DTK) kapısına mühür vuruldu. Bir dönem yeni anayasa konusunda Meclis’in görüş ve önerilerini aldığı DTK’yi kriminalize etmeye çalışan iktidar aklı, sonraki aylarda bu yönlü adımlarını sürdürdü.
13 mezarlık tahrip edildi
HDP’nin 15 Temmuz’da açıkladığı “Kürt Düşmanlığı Raporu”‘na göre; pandeminin etkili olduğu 11 Mart-30 Haziran tarihleri arasında Kürt illerinde ya da Kürt kimliği nedeniyle saldırıya uğrayarak, şüpheli şekilde bulduğu cismin patlaması, kurşun isabet etmesi, askeri operasyonlar gibi sebeplerle 6’sı çocuk 15 sivil hayatını kaybetti. Aralarında hak savunucuları, gazeteciler, siyasetçiler, sağlık emekçilerinin de bulunduğu 384 kişi gözaltına alındı, 93 kişi tutuklandı. 84 kişi işkence ve kötü muameleye maruz kaldı. 14 HDP’li belediyeye kayyum atandı. En az 13 mezarlık defalarca tahrip edildi. HDP’li milletvekilleri hakkında 84 fezleke hazırlandı.
Aydınlardan bildiri
AKP Hükümeti’nin pandeminin bile önüne geçemediği baskı ve şiddet politikalarına karşı farklı siyasal çizgi ve geleneklerden gelen “101 Aksaçlı” ortak bir bildiri yayımladı. 21 Temmuz günü paylaşılan bu metinle, Türkiye’nin içinde bulunduğu kötü koşullara dikkat çekilerek, tüm toplumsal kesimlere gecikmeksizin demokrasi ittifakında buluşma çağrısı yapıldı. Bu bildiriye sonrasında aralarında sanatçı, yazar, gazeteci, emekli, eğitmen ve müzisyenlerin de olduğu “404 Yurttaş” destek verdi.
Yakılan ormanlar
Toplumsal tabanın “yan yana gelmesi” çağrısı yaptığı muhalefetin bu cesareti gösteremediği yaz ayları boyunca hem sınır içinde hem de sınır dışında kapsamlı operasyonlar yürütüldü. Bu operasyonlarda her iki taraftan yaşanan can kayıplarının yanı sıra bölge coğrafyasını alevler sardı. Operasyonların yapıldığı kırsal alanlarda yüzlerce hektarlık ormanlık alan küle döndü, mezarlıklar dahi alevlerin arasında kaldı.
‘Üniformalı tecavüz’
Çok yönlü izlenen savaş politikalarının bir boyutu ise, Kürt kadınlarına yönelik taciz ve tecavüzler oldu. Munzur Üniversitesi öğrencisi Gülistan Doku’nun (21), 5 Ocak’ta aniden ortadan kaybolmasıyla ilgili şüpheler babası polis olan erkek arkadaşı Zaynal Abarok’un üzerindeyken, Temmuz ayı ortasında Şırnak’ta yaşayan 13 yaşındaki kız çocuğu bir uzman çavuşun cinsel saldırısına maruz kaldı.
Bölgede görev yapan kolluk birimlerinin karıştığı tecavüz olaylarından bir diğeri ise, Batman’ın Beşiri ilçesinde uzman çavuş Musa Orhan’ın tecavüzüne maruz kalan İpek Er’in intiharı oldu. Tepkiler üzerine ancak hakkında tutuklama kararı verilen uzman çavuş, bir hafta geçmeden serbest bırakıldı. Sonraki haftalarda bu kez Batman’ın Gercüş ilçesinde 15 yaşındaki bir çocuğunun aralarında kimi kamu görevlilerinin de olduğu kişilerin tecavüzüne uğradığı ortaya çıktı.
HDP’nin barış çağrısı
HDP, bir yüzü tecavüzlerle kendisini gösteren savaşın son bulması için 1 Eylül Dünya Barış Günü öncesinde “Barışı Çağrı Deklarasyonu” açıkladı. Bu çağrıya verilen yanıt, İmralı’da tecridin sürdürülmesi ile Kürt siyasetçilere dönük gözaltı ve tutuklamalar oldu. Türkiye’de Kürt sorunu özelinde barış koşullarının oluşması için taşıdığı rol yadsınamayacak olan PKK Lideri Öcalan’a o zamana dek gerekçesiz bir şekilde uygulanan görüşme yasağına yasal kılıf giydirilip, 23 Eylül’de 6 aylık görüş yasağı getirildi.
Kobanê hazımsızlığı
Hemen akabinde ise 6-8 Ekim 2014 tarihleri arasında düzenlenen Kobanê eylemlerine ilişkin başlatılan soruşturma ile HDP’nin o dönemki Merkez Yürütme Kurulu (MYK) üyeleri 25 Eylül’de gözaltına alındı. Hakkında gözaltı kararı çıkarılan 82 isimden aralarında Kars Belediye Eşbaşkanı Ayhan Bilgen, eski milletvekili Ayla Akat Ata’nın da bulunduğu 17 isim çıkarıldıkları mahkemece tutuklandı. DAİŞ’in Kobanê’ye yönelik saldırısı ve Tayyip Erdoğan’ın yine Kobanê’ye dönük “Düştü düşecek” sözlerinin tahrik edip sokaklara döktüğü halkı evlerine döndüren, Öcalan’ın yaptığı çağrı ve HDP’lilerin çabaları olmuştu. Buna rağmen iktidar tarafından bir “cadı avı”na dönüştürülen soruşturma, Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ, Sebahat Tuncel, Aysel Tuğluk ve Gültan Kışanak gibi bir kısmı zaten cezaevinde bulunan siyasilere kadar uzanıp, tutuklananların sayısı 27’ye yükseldi.
Politik kampanyalar
Hem tecrit hem de aralıksız süren siyasi soykırım operasyonlarına, Kürt siyaseti üç kampanyayla yanıt verdi. Tevgera Jinên Azad (TJA-Özgür Kadın Hareketi) tarafından 15 Eylül’de başlatılan “Kendimizi savunuyoruz (Em xwe diparêzin)” kampanyasının ardından DTK, TJA, DBP ve HDP, “Birliği kuralım, tecridi kıralım, özgürlüğü sağlayalım”, gençlik örgütleri ise “Harekete geç” kampanyalarını başlattı.
Şengal anlaşması
Ulusal birliğin sağlanması konusunda yapılan çağrılar ve büyüyen beklentilere rağmen karşılaşılan sonuç farklı oldu. Kuzey ve Doğu Suriye’de, PYNK ile ENKS arasında başlayan görüşmeler, Türkiye ve diğer kimi güçlerin yönlendirdiği ENKS’nin tutumu dolayısıyla tıkandı. Bir diğer gelişme, Federe Kürdistan Bölge Hükümeti ile Irak merkezi hükümeti arasında 9 Ekim’de imzalanan “Şengal anlaşması” oldu. KDP yönetimi, bu anlaşmanın altına attığı imzayla daha önce DAİŞ saldırıları karşısında korumasız bıraktığı Êzidîlerin oluşturduğu siyasi ve askeri kurumlaşmaları ortadan kaldırmaya girişti. Anlaşmayı kabul etmeyen Şangal halkı, haftalardır eylem hâlinde.
Zînî Wertê’nin ardından varılan Şengal anlaşmasıyla büyüyen gerilim, KDP’nin sonraki haftalarda Garê ve Metîna bölgelerine güç kaydırması ve yapılan açıklamalarla tehlikeli bir noktaya evrildi. Oluşan çatışma riskinin önüne geçmek için acil olarak toplanan Kürt Ulusal Kongresi (KNK), Federe Kürdistan Bölgesi’nde bulunan siyasi parti ve sivil toplum örgütleriyle temasa geçti. Bu temaslar sonucunda çatışma riski şimdilik kalkmış olsa da, Mahmur Kampı’na yönelik ambargosunu sürdürüp, Şengal anlaşmasında ısrar eden KDP’nin izlediği politikada bir değişiklik işareti yok.
Bir yandan Kürt kamuoyundaki ulusal birlik beklentilerinin altını oyan bu gelişmeler yaşlanırken, Kürdistani Seçim İttifakı’nda yer alan partiler 24 Ekim’de Diyarbakır’da toplandı. Toplantı sonucunda kurulan platformun kalıcı hale getirilmesinin kararlaştırıldığı ifade edildi.
Açlık grevi
Cezaevlerindeki bulunan PKK ve PAJK’lı tutuklular ise, Öcalan’a uygulanan tecrit ve cezaevlerinde artarak devam eden hak ihlallerine karşı 27 Kasım’da süreli ve dönüşümlü olarak açlık grevine başladı. Bu eylem bir ayını geride bıraktı.
Leyla Güven tutuklandı
Yılın son ayında Kürt siyasetçilere yönelik baskı, DTK Eşbaşkanı Leyla Güven’in tutuklanmasıyla devam etti. Güven, DTK Eşbaşkanı sıfatıyla yürüttüğü siyasi faaliyetleri ve yaptığı konuşmalar nedeniyle hakkında açılan davada 22 Aralık günü “örgüt üyesi olmak” ve “örgüt propagandası yapmak” iddiasıyla 22 yıl 3 ay hapis cezası verilerek, cezaevine konuldu.
Demirtaş kararı
AKP’nin Kürt siyasetçileri “rehine” olarak tutuklandığının kanıtı ise aynı gün Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Büyük Daresi’nin Selahattin Demirtaş’a dair verdiği karar oldu. Mahkeme, 22 Aralık’ta “tahliye” edilmesi kararı verdiği Demirtaş şahsında tutuklu Kürt siyasetçilerin siyasi saiklerle tutuklandığını AKP Hükümeti’nin önüne serdi. Fakat bu karar daha Türkiye yargısı tarafından değerlendirilmeden Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve diğer bazı hükümet yetkilileri kararı açıkça tanımayacaklarını ilan etti. Akabinde 26 Aralık günü yerel bir mahkeme, Demirtaş’a dair başvuruyu reddetti. Gerekçe olarak ise, başvuru dosyasına AİHM kararının Türkçe tercümesinin eklenmemiş olması gösterildi.
HABER MERKEZİ