“Enerji gibi güç de durağan olmamalı, akmalıdır. Gücün dolaşımını ve demokratikleşmesini sağlamak zorunludur”.
(Bolivya Başkan Yardımcısı David Choquehuanca, 14 Aralık 2020)
Dünya yurttaşları olarak sıra dışı bir yılı geride bıraktık ama 2020’ye damgasını vuran yoğun sağlık krizinin içinden geçmeye devam ediyoruz. Aşı kampanyası ile birlikte pandemi öncesi hayata dönüş umudunu koruyor olsak da bunun artık mümkün olmadığı, yaşanan krizin sosyal, ekonomik ve siyasal yapılarla birlikte gündelik hayatın seyrinde de köklü değişiklikler getirmesinin kaçınılmaz olduğu hakkında bilinçdışı bir bilgiyi de taşıyoruz; ama bu değişimin niteliği ve boyutları hakkında bir bilgiye sahip değiliz. Antonio Gramsci’nin tanımıyla kriz, eskinin ölmekte olduğu ama yeninin doğamadığı durumdur.
Bu sarsıntı içinden çıkan en önemli gelişme, ABD başkanlık seçimlerini, Joe Biden önderliğinde Demokratların kazanmış olması gibi görünüyor. Donald Trump’ın dünya patronluğundan düşürülmesinin küresel ölçekte etkileri olacaktır ama yeni yönetimin esas olarak dört yıllık bir zorunlu aranın ardından Amerikan müesses nizamının restorasyonu vaadi ile iktidara gelmiş olduğu biliniyor. Görünen o ki, ABD başkanlık seçimi sonuçları, yeninin dünyaya gelme koşullarını oluşturmakta yetersiz kalıyor. Oysa gözler, kıtanın güneyine doğru indiğinde yeninin doğuş dinamikleri de görünür hale gelecektir.
Doğmakta olan ‘yeninin’ tohumlarından bir tanesi geçtiğimiz yıl Bolivya’da gerçekleşen siyasal gelişmeler. Evo Morales önderliğindeki MAS (Sosyalizm Hareketi) 2005 seçimleriyle iktidara geldiğinde ilk icraatı ülkenin enerji ve maden kaynaklarını kamulaştırmak olmuştu. Ülke genelinde okur-yazarlık seferberliği başlatan Morales yönetimi, yoksulluk, ırkçılık ve cinsiyetçilik ile mücadele projelerini hayata geçirdi. Bolivya’nın yerli nüfusuna mensup ilk başkanı olan Morales, yerli hakları ve çevrecilik vurguları taşıyan bir sosyalist iktidar kurma çabası içinde ABD’nin, uluslararası finans tekellerinin ve çok-uluslu şirketlerin ülke üzerinde süregelen egemenliği büyük ölçüde darbeledi. Toplumsal refah düzeyinde hissedilebilir bir artış yanında, ülke nüfusunun çoğunluğunu oluşturan yerli kimliğinin siyasal süreçlerde söz sahibi olması gerçekleşti. Kıtanın diğer ülkeleriyle bölgesel ittifaklar kuruldu. 2008’de yapılan bir anayasa referandumu ile Bolivya, bir ‘çok uluslu (plurinasyonal) devlet’ olarak yeniden tanımlandı. Ülkede, baskın dil olan İspanyolca’nın yanında 36 farklı yerli dili de resmi statü kazanmış bulunuyor.
Morales, tam on üç yıl iktidarda kaldı. Kişisel iktidarını sürdürebilmek için anayasa değişiklikleri gerçekleştirdi. Başlangıçta yüzde 60’ların üzerinde olan oy oranı her yeni seçimde istikrarlı bir düşüş gösteriyordu. En son 2019 seçimlerinde de aday olması, Anayasa Mahkemesi kararı sonucu mümkün oldu. Uzun süreli tek adam iktidarı, yalnızca muhalefette değil MAS seçmeni arasında da rahatsızlıklara yol açıyordu. Son başkanlık seçimlerinde muhalefet, Morales’in ilk turda kazanacak çoğunluğu elde edemediği iddiasıyla taraftarlarını sokağa çağırınca protesto gösterileri ülke sathına yayıldı. MAS hükümeti üyeleri ve ailelerinin can güvenliğini tehdit altına alacak gelişmeler yaşanırken genelkurmay başkanı, Morales’e istifa etmesi çağrısında bulundu. Başkan Morales, istifasını açıklayarak Meksika’ya sığınmak zorunda kaldı. Yerine, muhalefet kanadından Jenanine Anez başkan ilan edildi. MAS önderliğinin durumu bir ‘darbe’ olarak nitelemesine eşlik eden protestolar, yeni yönetim tarafından şiddet kullanarak bastırıldı.
Anez yönetimi, Morales hakkında vatana ihanet ve terörizm gibi birçok iddialarda bulundu ama devrik başkan, hakkında açılan bütün davalardan beraat etmiş bulunuyor. 18 Ekim 2020 günü yenilenen seçimlerde MAS’ın adayı Luis Arce net bir çoğunlukla ülkenin yeni başkanı oldu. Morales Kasım ayı içinde sürgünden geri döndüğünde büyük kitlesel gösterilerle karşılandı; parti başkanı statüsünü korumakla birlikte yeniden devlet başkanlığına talip olmadı.
Bolivya’da yaşanan değişim, sosyalist siyaset içinde bir özeleştirel süreci de içermesi bakımından bir yenilik. Alışıldık güç siyasetinden farklı bir durumla karşı karşıya olduğumuzu gösteriyor. MAS’ı iktidardan ebediyen uzaklaştırma umuduyla partinin liderine yüklenen sağ muhalif hareket, farkında olmadan sola bir iyilik yapmış oldu. Lider değiştiren MAS, Morales yönetimi altında son seçimlerde aldığından çok daha yüksek bir oy oranı ile seçimleri yeniden kazanarak iktidara geldi. Sosyalist dönüşüm süreci kaldığı yerden demokratik bir hamle olarak devam ediyor. 2020 yılı içinde yaşanan bu deneyimin sosyalist ve demokrat dünya kamuoyu açısından önemi zaman içinde görünür olacaktır. Kriz içinde ölmekte olan eskinin külleri arasından ‘yeni’ doğmaya başlamış bulunuyor.