Yeni bir yıla girdik bugün. Sağlık, mutluluk, eşitlik, özgürlük dilerim. Tüm insanlık için, halklarımız için refah ve bolluğun yılı olsun dilerim. Kutlu olsun.
Bu yazının yazıldığı sıralarda daha 2019’daydık. “Gide de gelmeye” dedirten bir yıl. 2020’ye umutla “hoş geldin” derken, gidene “cehenneme kadar yolun var” demek geliyor insanın içinden.
Nasıl demeyelim, bölgemizde savaşlar, açlık, sefalet, zulüm, faili meçhul cinayetler, yargısız infazlar… Say say bitmez.
Ülke, Suriye’de batakta, her gün yeni bir haberle, o haberi izleyen tehditle karşılaşıyoruz. ABD’yi Rusya’yı, Avrupa ülkelerini, Suriye’yi, Kürtleri tehdit olarak görüyorduk. En son Libya’daki iç savaşın tarafı olan ve İhvancı hükümete karşı savaşan General Hafter’i “ulusal birliğimize tehdit” olarak gördük ve Libya’ya asker gönderme çabası içindeyiz. Nasıl olsa orada Kürt yok, MHP asker gönderme tezkeresine evet demez diye düşünürken, sayın Bahçeli, “49 milletvekilimizle tezkereye EVEEEET diyeceğiz” dedi. CHP ve HDP açıkça “hayır” diyecek, İYİ Parti lideri sayın Akşener hayırdan yana ama kurulları ile görüşerek kararını netleştirecek. Orası da hamasete teslim olursa sürpriz olmaz.
Tezkere Meclis’e geldi, yarın görüşülecek, görünen o ki Cumhur İttifakı’nın oylarıyla geçecek ve askerlerimiz Libya çöllerinde savaşmak zorunda kalacak. Peki kim için?
Suriye’de de durum hiç de iç açıcı değil. Rojava’da Kürtler yerlerinden edilerek yerlerine Araplar ve ÖSO mensuplarının aileleri yerleştirilmek suretiyle yapılan demografik değişiklik dünyanın gözünden kaçmıyor. Gasp, talan ve tecavüzlerin ardı arkası kesilmiyor.
İdlib’de Türkiye’nin girdiği yerlerin Suriye ordusunca çevrilmiş olması karşısında Milli Savunma Bakanı sayın Hulusi Akar, askerlerimize, “Suriye ordusu saldırırsa karşılık verin” emri verdiğini söylüyor. Rusya’dan Suriye’yi kendi topraklarını cihatçı terörden temizlemesini engellemesini istiyorlar. İdlib Suriye toprağı ve cihatçı grupların kontrolünde. Suriye ordusu burayı temizlemek ve ülkesinde düzeni kurmak istiyor, Türkiye karşı çıkıyor. Akla ziyan!
Hani, Türkiye, Suriye’nin toprak bütünlüğünden yanaydı?
Adına “Çılgın Proje” dediklerinden biri ile dünyanın en iyi havalimanları arasında yer alan Yeşilköy Havaalanı varken bataklık zemin üzerine yeni bir hava alanı yaptık. Bataklık alanda, ne kadar dayanacağı şüpheli. Alan, kuşların göç yolu üzerinde ve en küçük bir yağmurda göl olma istidadı taşıyor.
Daha iki gün önce rüzgardan uçakların inemez olduğu bu yerden sonra bir diğer çılgınlık gündemi alt üst etti.
Kanal İstanbul’u yapacaklarmış. Halkın yüzde yetmişten fazlası, tüm bilim dünyası karşı ama sayın Erdoğan “isteseniz de istemeseniz de yapacağız” diyor. Hesaplar, 7 ila 10 yıl süreceğini, 70 ila 110 milyara mal olacağını, kura bağlı olarak bu rakamın şimdiden 118 milyarı bulduğunu, Türkiye ekonomisinin altından kalkamayacağını gösteriyor. Halk, yağmur kar demeden bu soğukta yüzlerce metreyi bulan kuyruklarda kanala hayır dilekçeleri veriyor. Yaygın kanaat, gelmesi şüpheli olan Körfez ülkeleri sermayesine güvenilerek girişilen kanal ihaleye çıkarılsa da vazgeçileceği yolunda.
806 bin oy farkla İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı seçilen ve bu kanalın İstanbul’a karşı bir ihanet, hatta cinayet olduğunu söyleyen sayın İmamoğlu’nun referandum taleplerine, iktidar kulaklarını tıkamakta.
Kanalın Montreux Anlaşması’nı arkadan dolanmak olduğunu, rant amaçlı olduğunu daha önce belirtmiş olmasına rağmen sayın Bahçeli, “bermutat” desteğini açıkladı. Sağolsun, eskiden ne demiş olursa olsun, AKP iktidarını yalnız bırakmıyor.
Yargıya bakacak olursak 2019’u cehennemin ta dibine yollama arzumuz daha da kabarıyor. Uyulması zorunlu olan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararları, hiçbir delil olmadan uygulanmamakta. Kararlar, Adalet Bakanlığı’nca mahkemelere gönderilmemekte. Mahkemelerse, Mısır’daki Sağır Sultan’ın bile duyduğu kararları sanki bilmiyorlarmış gibi bakanlıktan gelmediği gerekçesiyle tahliye taleplerini reddedip duruşmaları aylar sonrasına atmakta. Sayın Selahattin Demirtaş doktor kontrolü altında olması gerekirken, cezaevinde kalmasının hayati risk yaratacağı tıbben tespit edilmesine rağmen bırakılmamakta. Sayın Osman Kavala da aynı şekilde hiçbir gerekçe olmaksızın zindanda tutulmakta. Üstelik AİHM’in “tutuklama kararlarının siyasi olduğu”nu belirtmesine rağmen.
70 yaşında okuma yazma bilmeyen ve iki engelli oğluna bakmak zorunda olan Elif Kısa aynı şekilde hiç sebepsiz tutuklu bulunmaktadır. Kocası HDP ilçe başkanlığından ayrılma telkinlerine uymadığı için.
Umarız 2019’un bu kanlı mirasını 2020 reddeder ve bu sorunların üstesinden gelir.