Ve yıl 2020.
Az geldik, uz gitmedik. Türkiye’nin dalya (100 yıl) demesi için son üç (3) yıllık dönemece girdik.
İlk başlarda her şeyi tarıma dayandırdık. Tarımın memesi olan köylünün sütü ile büyütmeye çalıştık bebek Türkiye’yi.
Tay taylık dönemini serbest piyasa ile geçirdi (1923-29) Türkiye. Devletçilikle gençlik dönemine girdi (1930-40’lar). Gençliğinde çalıştı, çabaladı. İleri yaşlarında rahat etmek için Ziraat Bankası, Toprak Mahsuller Ofisi, kooperatifler, kombinalar kurdu.
Köylüyü rahatlatmak için Reji’den tütünü devraldı, TEKEL idaresine devretti. Şekerpancarı ektirdi, fabrikalar kurdu, şeker elde etti çayına katık için. Çay yetiştirtti, işledi çayı demledi, halk keyif eyledi.
Hayvan yetiştiricileri için orta yaş döneminde (1950-60’lar) Et ve Balık Kurumları (EBK), Süt Endüstrisi Kurumu (SEK), Yem Sanayilerini (YEM SAN) kurdu, geliştirdi. Bu kurumların hepsini büyüttü besledi asker eyledi şirketler için!
1980’de, faşizm geldi çaldı kapıyı. Tarımda her şey değiştirildi, serbest piyasaya geçildi; eğik düzlemde kaymaya başladı tarım.
Yıl, yılı arattırdı geldik 2020’ye. Tarımda 2020’de ne kaldıya baktığımızda cep delik, cepken delik (!)
Ya 2019?
Çok gerilere gitmeye gerek yok, çiftçiler 2019 yılında 2018’i arar oldu. Tarımda satıp savacak bir şey kalmadığı için hükümet, Bakanlıktan yakasını sıyırmak istedi. Tarımın yönetimini elden çıkarmak için Tarım ve Orman Bakanlığı “Tarımda Milli Birlik Projesi” hazırladı, attı ortaya. Projenin 25 Nisan 2019’da kamuoyuna Cumhurbaşkanı tarafından açıklanacağı duyuruldu. Projenin içeriğini Dünya Gazetesi 17 Nisan’da kamuoyuna açıklayınca hükümet şaş kaldı. Tarım ve Orman Bakanlığı’ndan kurtulamadı.
Şura
Türkiye, ikincisini 15 yıl önce yaptığı Tarım şurasının, üçüncüsünü 2019 yılında yaptı. İkinci şura bildirgesinde 30 madde vardı, üçüncüsünde 60 maddeydi. Altmış maddelik 3. Tarım Şura Bildirgesi’nin yaklaşık 30 maddesi 2. Tarım Şurası’ndaki bildirgesinde de benzer biçimde yer aldı. Böylece 2. Tarım Şurası ile bir şey çözülmediği ortaya çıktı. 3. Tarım ve Orman Şurası Bildirgesi’nin de çözüm olmayacağı görüldü. Şura hayal kırıklığıyla kapandı.
Üretim girdilerinin yükselişi önlenemedi. Yaş sebze ve meyve tedarik zincirinin uzun ve çok duraklı, aracıya dayalı sistem fiyatları sürekli yükseltti. Hükümetin tanzim satışları, tarımda üretilen politikaların çözümsüzlüklerini anlaşılır kıldı. Çiftçi sömürüsünü gözler önüne serdi.
Bitkisel üretim ve hayvan ithalatında uygulanan gümrük sıfırlaması, çiftçilerin yüzünde hükümet şamarı olarak yıl boyu iz bıraktı.
Çiftçilerin kurduğu Ziraat Bankası
Hakkını teslim edelim. Çiftçiler için çiftçiler tarafından kurulan Ziraat Bankası, şirketleri kurtarmak için kolları sıvadı. Çiftçileri batırmak için de az çabalamadı. Şöyle ki; tarım kredilerinde uyguladığı faiz oranlarını artırdı. 2 Mayıs 2019 tarihinden itibaren tarımsal kredi faiz oranını yüzde 16’ya çıkardı. Daha önce yüzde 8 ile 12 arasındaydı. Zaten borcunu ödeyemeyen, borcu borçla ödemeye çalışan çiftçiler için bu durum, “çiftçiler, siz çiftçiliği bırakın” mesajından başka bir şey değildi aslında.
Maden ve enerji şirketlerinin doğa tahribi durdurulmadı; arttı, eksilmedi!
Evet, 2019’da garabetlikler bitmek bilmedi. Buğday memleketi Türkiye, ilk 10 ayda 7.6 milyon ton buğday ithalatı yaptı. Buğday ithalatında Türkiye, 97 yıllık yaşamının rekorunu kırdı. İçerde 13 şeker fabrikasını özelleştiren Türkiye, Rusya Federasyonu’ndan şeker ithal etti.
Ne demeli bilmem ki; tarımda söylenecek her şey söylendi. Söz tükendi. Yanlış ve yanlı tarım politikaları bitmek bilmedi ama! 2019’a son söz; şirketler arabalarını 2019’da hükümetin dört çeker gücüyle dağlardan aşırdı.
Hükümetin uyguladığı ABS fren sistemli tarım politikaları çiftçileri düz yolda kilitledi, yürütmedi.
Ve tabii ki, yeni yılda umutlarımı sunuyorum sizlere.