Hicri İzgören
“Sen ilkin evrensel sevginin adamı olduğunu göster. Kinci ve mağrur olma. Sanma ki hayat sana karşılıksız verilmiş bir armağandır. Gerçek dışarıda değil sendedir. Kendini kolla, kendini bul… İnsanın kendisinden yüz çevirmeye, dünyada olup bitenleri görmezlikten gelmeye hakkı yoktur. İnsan, özgür bir varlık olarak kötüden sorumludur. Kötü olan her şeyle mücadele edilmelidir.”
*
Bu sözler; bugünlerde doğumunun 200. yılında dünyanın birçok ülkesinde günlerce çeşitli etkinliklerle anılan, dünya edebiyatını en çok etkileyen ve en çok okunan yazarlardan biri olan Dostoyevski’ye ait.
Evet. Kimi yazar ve sanatçılar böyledir; üstünden yıllar, yüzyıllar geçse de defalarca okunmayı, üstüne konuşmayı hak ederler. Dostoyevski bu yazarların başında gelir.
Rus edebiyatı, kuşkusuz dünyanın en önemli ülke edebiyatlarının başında yer almaktadır. Rus edebiyatı denince akla gelen ilk isimlerin başında da kuşkusuz Fyodor Mihayloviç Dostoyevski gelmektedir. Dostoyevski, gerek yaşadığı devrin Rusya’sını anlatma yeteneği, gerek insan psikolojisinin derinlerine inebilme becerisi, gerekse çağları aşan diliyle günümüzde hâlâ bir edebiyat dâhisi olarak adlandırılmaktadır.
*
Yaşamı başlı başına bir dram, bir roman gibidir zaten. Sarhoş bir baba ve hasta bir anne arasında geçen bir çocukluk ve gençlik yılları… Asteğmen rütbesiyle Petersburg’daki görevi bir yıl sürdürebilmiş. Askerlikten nefret ettiği için istifa ederek yazarlığa başlamış.
Kaynaklarda yer alan yaşam öyküsünün her cümlesi sarsıcı bir hayatın izlerini taşır: 1849 yılında toprak köleliğinin yürürlükte olduğu sosyal yapıya karşı çıktığı için ve devlet aleyhindeki bir komploya karıştığı iddiası ile tutuklandı. On ay hapishanede kalan Dostoyevski, kurşuna dizilmek üzereyken diğer sekiz tutuklu arkadaşı ile affedildi. Cezası dört yıl kürek, dört yıl da adî hapse dönüştürüldü. 1859 yılında özgür bırakıldı ve Petersburg’a yerleşti.
Kumar tutkusu yüzünden zor durumlar yaşadı.
Ezilenler ve Ölüler Evinden Anılar adlı eserlerini bu dönemde yazdı. Dergiler çıkardı. Çok arzuladığı Avrupa seyahatini gerçekleştirdi. Sara nöbetleri vardı ve sık sık maddi açıdan darlığa düştü. Bu dönemlerinde Yeraltından Notlar, Suç ve Ceza, Kumarbaz, Budala, Ebedi Koca ve Ecinniler gibi eserleri yazdı. Eşinin ölümünden sonra yeniden evlendi. Kızının ölümünün ardından büyük bir sarsıntı geçirdi. Borç harç içinde yaşadı. Delikanlı, Bir Yazarın Günlüğü ve Karamazov Kardeşler adlı eserlerinde yazarlık hayatı boyunca konu edindiği temaları yeniden ele aldı. Karamazov Kardeşler adlı yapıtını üç yılda bitiren Dostoyevski, bir ciğer kanamasıyla yatağa düştü, bir süre sonra da yaşamını yitirdi. Yapılan cenaze töreninde on binlerce kişi tabutunun arkasında yürüdü.
*
Borges, Dostoyevski’yi şöyle tanımlar: “Aşkı ilk defa yaşamak gibi, denizi ilk defa görmek gibi, Dostoyevski’yi keşfetmek de insanın hayatında önemli bir tarihtir.”
Cemal Süreya da bu görüşü pekiştirir gibidir. Cemal Süreya daha ortaokulun ilk yılında Dostoyevski’yle tanışır. Karamazov Kardeşler romanı, üzerinde öyle bir etki bırakır ki onu bir söyleşide şöyle anlatır: “Aslında ikinci bir doğum tarihim de var benim: 1943. Dostoyevski’yi okudum, ondan sonra hiç huzur kalmadı bende. Beni edebiyata, şiire iten şeylerde tuhaf bir şekilde en çok bir romancının, Dostoyevski’nin etkisini buluyorum.”
Edebiyat otoriteleri onu bir dönüm noktası olarak kendisinden önce gelen roman sanatını allak bullak eden bir yazar olarak değerlendirir.
Sıradan insanlardan ölümsüz karakterler yaratan Dostoyevski, dünya edebiyatına en az kendi kadar şöhretli birçok karakter kazandırdı. Öyle görünüyor ki daha birçok yüzyıl geçse de okunacak, yazılacak ve anılacak.