20. yıl vesilesi ile konuştuğumuz Barış Anneleri anlatıyor: ‘Çalmadığımız kapı kalmadı. Biz barış dedikçe onlar savaşı dayattı. İnsan vicdanı ile ölür. Artık Türk halkı da barış için elini taşın altına koymalı’
Hicran Urun
Barış Anneleri, Türkiye’de Kürt sorununun barışçıl çözümü için savaşın en yoğun yaşandığı ‘90’lı yıllarda çıktı yola. 1996 yılında bir araya gelen Kürt anneleri, esas yürüyüşlerine PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın Türkiye’ye getirildiği 1999 yılında başladı ve 1 Eylül Dünya Barış Günü’nde inisiyatiflerini ilan etti.
15 anne ile başlayan bu mücadele 20 yılda giderek büyüdü ve kısmen Türk anneleri de bu mücadelenin içerisinde yer aldı. Aradan geçen 20 yılda seslerini duyurabilmek için deyim yerindeyse çalmadık kapı bırakılmadı.
İlk ses getiren eylemleri 1999 yılında oldu. 40 anne beyaz tülbentleri ile Diyarbakır’dan Ankara’ya bir yürüyüş düzenledi. Ancak Ankara girişinde polisler tarafından engellendi.
2004 yılında çeşitli illerden bir araya gelen 120 anne dönemin Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök ile görüşme talebinde bulundu. Fakat bu talepleri de karşılık bulmadı. Farkı tarihlerde açlık grevleri, çatışma bölgelerinde çadır kurma eylemleri, basın açıklamaları gibi birçok eylem ile seslerini duyurmaya çalıştılar.
2013 yılına gelindiğinde ise Barış Anneleri İnisiyatifi, Barış Anneleri Meclisi olarak yoluna devam etme kararı aldı. 20 yıldır süreklilik gösteren barış talebini görünür kılma mücadelesi, bugün hala aynı kararlılıkla devam ediyor. En son 2015 yılında çözüm sürecinin bitirilmesi ile birlikte Dolmabahçe Sarayı önünde oturma eylemi başlatan anneler, ‘çözüm sürecine geri dönülsün’ talebini dile getirdi. Bir yılı aşkın bir süre devam eden bu eylem, 15 Temmuz darbe girişiminin ardından Olağan Üstü Hal (OHAL) gerekçesi ile yasaklandı.
Savaşın şiddetlendiği ve gerginliğin arttığı kaos dönemlerde hep en cesur çıkışları yapan anneler, bu kez 20. yıl vesilesiyle ilk kez düzenleyecekleri bir kutlama etkinliği ile çıkıyor karşımıza. 20. yıllarında özel olarak 28 Şubat Cuma akşamı saat 19.00’da Kağıthane Figaro Salonu’nda düzenlenecek bu etkinliğin amacını Barış Anneleri, yine bir kaos döneminde barış talebini bir kez daha görünür kılmak olarak açıklıyor.
20. yıl vesilesi ile görüştüğümüz Barış Anneleri’nden dinliyoruz mücadele deneyimlerini ve barış taleplerini:
‘Biz barış dedikçe onlar savaşı dayattılar’
Bediha Gökgüz : 7 yıldır Barış Annesiyim. Her anne barış ister, hiçbir anne savaş istemez. Biz 20 yıldır barış dedikçe onlar savaşı dayattılar. Bugün Suriye’ye, Rojava’ya kadar uzanmış savaş, savaşı genişletiyorlar. Dünyanın her yerini savaşa çevirdiler. Suriye’ye, Rojava’ya Libya’ya asker gönderiyorlar, o annelere de sesleniyorum; Niye gönderiyorsunuz çocuklarınızı oraya? Ben Emine Erdoğan’a özellikle sesleniyorum; eğer sen kadınsan, sen de barış istiyorsun mutlaka. Bu savaş hepimize ölüm getiriyor. Ama biz barışta ısrar edeceğiz.
‘Masa devrilmiş dediler dizlerimizin bağı çözüldü’
Sultan Bozkurt: Çözüm masası kuruldu, biz hepimiz umutlandık o zaman. Dediler masa devrilmiş, dizlerimizin bağı çözüldü. Gittik, kaç ay Dolmabahçe’de oturduk, sonra yalan bir darbe oldu, bizi o zaman kaldırdılar.
Barış Anneleri barış için her şeyi yaptı ama maalesef kimse ne bizi anladı ne bizim elimizi tuttu, şimdiye kadar hala da ellerimiz havadadır. Biz 30 yaşındaydık şimdi 60 yaşına geldik hala da barış istiyoruz. Her kapıyı çaldık. Cumhurbaşkanından, Genelkurmaya kadar. 15 anne ile İstanbul’da başladık her kapıya gittik, hep dava açıldı, ceza evine girildi ama hala niye ısrar ediyorsunuz diyorsun. Savaş despotların işine geliyor.
‘Türk halkı da elini taşın altına koymalı’
Millet diyor zam var, diyorlar ‘bir mermi kaç paradır.’ Ben inanıyorum ne Kürt halkı, ne Türk halkı istemiyor savaşı. 3. dünya savaşı yoldadır, hem Türklere hem Kürtlere söylüyorum. Kürtleri zaten hiç kimse dikkate almıyor, Türk halkının da kalkması gerekiyor ayağa artık. Desinler yeter, biz paramızı mermiye vermiyoruz. Barış sadece Kürtlere lazım değil, bütün halklara lazımdır. Barış için artık herkesin elini taşın altına koyması gerekiyor, çünkü barış yasaklanmış, kim barış derse onların hakkında dava açılıyor. Ama korkunun faydası yok.
‘Her mermi bir annenin evladına geliyor’
Ben bütün Türkiye halkına söylüyorum AKP’si de, MHP’si de çünkü hep beraber aynı geminin içerisindeyiz. Bu gemi batarsa hep beraber batarız, sadece Kürt halkı batmıyor. Her bir mermi bir annenin evladına geliyor, biz tekrar da çağrı yapıyoruz; herkes Barış Anneleri’nin çağrısına kulak versin, elini taşın altına koysun. Hep beraber barışı haykıralım. Savaş ölümdür, acıdır, tecavüzdür. Ölünceye kadar barış için mücadele edeceğiz.
‘Biz çocuklarımızı kimden isteyeceğiz’
Diyarbakır anneleri gitmişler HDP’nin kapısının önüne ‘biz çocuklarımızı istiyoruz’ diyorlar. Peki biz çocuklarımızı kimden isteyeceğiz? Çocuklar kimden istenir? Devletten istenir, çünkü bizim çocuklarımız boşu boşuna gitmemişler dağa. Herhalde bir hakkı, bir sebebi var ki dağa gitmiş. Onun için biz çocuklarımızı devletten istiyoruz. HDP bir şey yapamaz ki devlet değil, bir şey değil bir siyasi partidir. Gelsinler biz hep beraber gidelim devletin kapısına oturalım.
‘Siyasetçileri izlerken utanıyorum’
Sebiha Bozan: Biz demiyoruz ki sadece gerilla ölmesin, asker, polis, herkes bizim evladımızdır. Asker kimin çocuğudur? Polis kimin çocuğudur? Gerilla kimin çocuğudur? Bu annelerin çocuğudur. Bu sistem neden çocuklarımızı birbirine düşman eder? TV izlerken bazen ben utanıyorum, bu siyasetçiler insanları tekcileştiriyor. Mesela İçişleri bakanı Süleyman Soylu’yu izlediğim de şok geçiriyorum, bu şiddet nedir. Bırakın bu dili. Yeter artık hanginizin çocuğu kaybolmuş ya da canını vermiş.
‘İnsan vicdanı ile ölür’
Perihan Akbulut: Biz çok zulüm gördük ama kimseye zulüm yapmadık. Kürtler faili meçhul gördü, kimsenin dilini yasaklamadık Kürtler gördü, kimsenin toprağını köyünü yakmadık Kürtler gördü, Kürt annelerinin çocukları parçalanarak torbalarda verildi. Diri, diri yakıldı çocuklarımız. Bu yüzyılda anneler çocuklarını buzdolabına koydu. Ama yine de biz barış dedik.
Bugün vicdanı olan, hak hukuk bilen, aydın olan, yazar olan kim dedi ki bu zulüm olmasın hepsini cezaevine koydular. Eğer bir devlet aydınlarını cezaevine koyuyorsa, o devlet karanlıktır. Ama biz yine de bu halka güveniyoruz. Çünkü insan vicdanı ile ölür.
‘Kadınlar siyasetten daha güçlüdür’
Bu ülke çok acı çekti ama birilerinin çocukları ölürken birilerinin çocukları fabrikalar kuruyor. Biz diyoruz ki artık durun, barış olsun, eşitlik olsun. Eğer eşitlik olsaydı Kürt-Türk anneleri bu kadar acı çekmezdi. Kadın siyasetten daha güçlüdür. Bütün annelere, kadınlara sesleniyorum; artık yürekli olun, onurlu bir barış isteyin. Biz onursuz barış istemiyoruz.
Barış, devlet kendi ayıbıyla yüzleşirse gelir. Çünkü yüzleştiği zaman diyecek ki artık bu bir gerçektir. Biz barışa bedel verdik, ne olursa olsun peşini bırakmayacağız. Çünkü biz haklıyız, barışımız da gerçek olacak, onurlu bir barış olacak. Bizim gözümüze baka baka bizim onurumuzu tecrit ediyorlar.
‘Her savaşın bir barışı da vardır’
Güler Buğday: Herkesin bildiği adı konulmamış bir savaş var. Biz barış elimizi onlara uzattık, onlar maalesef savaşı dayattılar, ölümü dayattılar. 20 yıldır ilk defa kuruluş yıl dönümümüz ile ilgili bir etkinlik planlıyoruz. Süreci görüyoruz, insanlarda bir sessizlik var. Bununla ilgili ne yapabiliriz dedik. Anneler olarak bir araya geldik, bazen tıkanma olduğunda anneler bir sürece öncülük edebiliyor. Sonra karar verdik 20. yıl programı yapalım dedik. Belki sesimizi duyan olur. 20. yılda tekrar hep birlikte barışı haykırırız. Çünkü her savaşın bir barışı da vardır.