UNESCO’nun Dünya Su Raporu’na göre dünya üzerinde 2 milyar insan temiz suya düzenli erişemezken, bu sayının 2050’ye kadar katlanarak büyüyeceği öngörülüyor. Oysa sağlıklı ve temiz suya kısıntısız erişim insanların olduğu gibi tüm canlıların da en temel hakkı
Birleşmiş Milletler’e bağlı UNESCO, 22 Mart Dünya Su Günü nedeniyle hazırlayıp açıkladığı ‘2019 Dünya Su Raporu’na göre iki milyar insanın temiz su kaynaklarına düzenli erişimi yok, 4.3 milyar insan ise su kullanımında sıhhi tesisattan yoksun. Cenevre’de açıklanan Dünya Su Raporu’na göre özellikle cinsiyetleri, yaşları, sosyo-ekonomik durumları, etnik kökenleri, dinleri ve dilleri nedeniyle ayrımcılığa maruz kalan gruplar, temiz su ve sıhhi tesisatlara erişim konusunda diğer gruplara göre daha dezavantajlı durumda. Rapora göre su kaynaklarına erişimi sınırlı olan insanların yarıdan fazlası Afrika ülkelerinde yaşıyor.
Kırsal kesim daha sorunlu
Gecekondu mahallelerinde yaşayan insanlar, şehrin daha temiz bölgelerinde yaşayanlara göre 10 ila 20 kat daha pahalı bir fiyata su alıyor. Ancak aldıkları suyun kalitesi ise büyük oranda çok daha düşük. Temiz suya erişimi konusunda savaş bölgelerinde yaşayan veya savaştan kaçıp kamplarda kalan göçmenler büyük sorunlar yaşıyor. Sığınma kamplarındaki temiz su ve sıhhi tesisatların durumu kaygı verici seviyelerde. Diğer yandan şehirlerde durumun köylere göre daha iyi olduğu belirtiliyor. Rapora göre, şehirlerde bulunan hanelerin yüzde 63’ünün atık su sistemi mevcut ancak bu oran kırsal kesimde sadece yüzde 9 civarında.
Su kaynakları kuruyor
Yaşamın temel yapı taşı olan su kapitalizmin elinde hem kirletilmiş hem de yok edilmiş durumda. Su kaynakları bir bir kururken halen var olmaya devam eden sular ise kontrol altına alınıp ticari meta haline getirilmiştir. Sular sanayileşme, petrol, doğalgaz, enerji üretimi gibi kapitalist üretim süreçlerine bağlanmış durumda. Suyu doğadan çalıp kontrol altına alan kapitalist dünya aynı zamanda kullandığı suyu zehirleyip atık halinde yine doğaya salarak adeta yaşamı sonlandırma adımları atmaktadır. Sular, HES ve barajlarla doğal yaşam alanlarından koparılarak ciddi bir ekoljoik denge bozukluğu ortaya çıkarılmış ve süren iklim değişiminin başlıca problemi haline gelmiştir. Temiz su, kaynakların sınırlı oluşu nedeniyle, yaşamsal açıdan giderek daha fazla önem kazanırken, sermaye ise bunu bir birikim yolu olarak değerlendirip suları şişeleyip sofralarımıza kadar ticari bir meta olarak taşımıştır. Büyük su tekellerinin desteğini alan hükümetler birbiri ardına suları şirketlerin eline veren yeni özelleştirme yasaları çıkarırken, milyarlarca insan için içme suyuna ulaşmak her geçen gün daha fazla zorlaşmakta ve doğada yaşayan binlerce canlı tür ise suya erişememekten dolayı yaşamını yitirmektedir. Sınır aşan sular yani büyük nehirler ise devletler eliyle stratejik bir baskı ve şantaj aracı olarak kullanılarak, insanlık dışı uygulamalara bir yenisini daha eklemiş durumdadır.
EKOLOJİ SERVİSİ