Türkiye’nin 1983’ten beri sürdürdüğü ‘sınır ötesi’ saldırıları sonuç vermeyerek, Kürt sorununun derinleşmesine neden olurken, Gazeteci Cahit Mervan, son saldırılara işaret ederek, ‘Zafer elde etmekten çok uzaklar’ dedi
Türkiye’nin Federe Kurdistan Bölgesi’nde bulunan Metîna, Zap, Xakurkê, Avaşîn, Bradost, Heftanîn alanları ile Amêdiyê kırsalına dönük havadan ve karadan başlattığı saldırılar aralıksız bir şekilde devam ediyor. Saldırılar, Temmuz ayı başında farklı bir aşamaya taşındı. Türkiye, saldırılarını genişleterek, kontrol noktaları kurmaya başladı ve yeni üsler inşa etmeye başladı.
1983’ten bu yana sınır ötesi operasyon
KDP’nin her türlü istihbarı ve lojistik desteği sunduğu saldırılar yeni değil. Türkiye, 1983’ten bu yana söz konusu bölgeleri hedef alıyor. Bugüne kadar çok sayıda “sınır ötesi” operasyon düzenlendi.
Geçmiş dönemlerde saldırıların süreleri sınırlı tutulurken, 10 Şubat 2021’de Garê bölgesine dönük gerçekleşen saldırılarla hedef değişti. Türkiye, Garê saldırısı sonrası bölgeye yerleşmeye başladı. Bu kapsamda onlarca üs bölgesi inşa edildi. Üs bölgelerinin yapım işinde ise en büyük desteği KDP verdi. Saldırıların emrini veren hükümet yetkilileri, her bir saldırının başlangıcında “Bitireceğiz” sözleri verdi. Ancak bu hedef hiçbir zaman gerçekleşmedi. Her bir saldırı sonrası ülkenin ekonomisi daha da kötüye giderken, ülkenin en büyük sorunlarının başında gelen Kürt sorunu ise daha da derinleşti.
“Sınır ötesi” saldırıların ilki 1983’te yapıldı. KDP ve Bağdat yönetiminin ortaklığı ile yapılan saldırılardan sonuç alınamadı. Saldırılar, darbeci Kenan Evren yönetimi ile Bağdat arasında imzalanan “Sınır Güvenliği ve İşbirliği Anlaşması”nın ardından başladı. Bu anlaşmaya dayanan TSK, 26 Mayıs 1983 tarihinde “Sıcak Takip Operasyonu”nu başlattı. 7 bin askerle başlatılan operasyonda TSK sınırı 5 kilometre kadar geçti. Aralıklarla süren saldırılar 2 Haziran 1983 tarihinde TSK’nin geri çekilmesiyle sona erdi.
KDP de hedef alındı
Türkiye’nin bölgeye ilk hava saldırısı ise 15 Ağustos 1986 tarihinde gerçekleşti. 12 Ağustos’ta Çelê’de (Çukurca) 14 askerin hayatını kaybetmesinin ardından başlatılan saldırılarda, 10 uçak ve 8 bin askerle karadan ve havadan saldırılar gerçekleşti. Bu saldırılarda KDP kampları da hedef alındı ve çok sayıda pêşmerge ile sivil yaşamını yitirdi. Saldırılara ilk tepki, Libya lideri Muammer Kaddafi’den geldi. Türkiye’nin eylemini sert bir dille eleştiren İran ise, saldırıda Kürt sivillerin katledildiğini belirtti.
Özal’dan Abdulah Öcalan’a çağrı
1991 yılı içerisinde dönemin Cumhurbaşkanı Turgut Özal döneminde 3 kez sınır ötesi saldırı gerçekleşti. Nisan 1991’de “Süpürge” adı verilen saldırılarda Xakûrkê başta olmak üzere Federe Kurdistan Bölgesi’nde birçok alan yoğun bombardımana tutuldu. 5 Ağustos tarihli ikinci saldırıda, Durjî bölgesinde ARGK ile TSK arasında 15 gün boyunca cephe savaşı yaşandı. Daha sonra Özal, PKK Lideri Abdullah Öcalan’a, “Savaşın yoğunluğunu düşürün” şeklinde çağrıda bulundu.
İstihbarat kampları
1991’in 11 Ekim ve 25 Ekim tarihlerinde yapılan saldırılara KDP ile Kürdistan Yurtseverler Birliği (YNK) de destek verdi. Saldırılar sonrası Duhok-Zaxo-Hewlêr hattında Türkiye’nin istihbarat kampları kurulmaya başlandı. Ardından da askeri kamplar kurulmaya başlandı.
Bu tarihten sonra çeşitli tarihlerde yeni saldırılar düzenlendi. 12 Ekim 1992 tarihinde yaklaşık 15 bin askerle yeni bir saldırı başlatıldı. Hava destekli saldırılar sonrası başlayan çatışmalar 20 gün boyunca devam etti. Xantûr Dağı bölgesinde yoğunlaşan saldırılarda Heftanîn ağır şekilde bombalandı. 20 gün süren şiddetli çatışmalarda da Türkiye sonuç alamadı.
Kıbrıs’tan sonra en büyük saldırı
10 Haziran 1993’te Zelê Kampı; 6 Şubat 1994’te Mezrê ve Kariyêderî bölgeleri hedef alındı. 28 Ocak 1994’te düzenlenen saldırıda ise Türk savaş uçakları tarafından Silêmaniyê yakınlarındaki Zelê bölgesi yoğun bir saldırıya uğradı. Ardından TSK, 35 bin personelin katılımıyla 21 Mart 1995’te “Çelik Harekâtı” başlattı. Heftanîn bölgesi başta olmak üzere birçok bölge TSK uçaklarının bombalamalarına maruz kaldı. Saldırılarda 64 asker yaşamını yitirdi. “Çelik” adı verilen harekat, Kıbrıs harekatından sonraki en büyük saldırı olarak kayıtlara geçti.
5 Nisan 1996 gecesi Licê, Hênê (Hani), Pasûr (Kulp) ve Dara Hênê (Genç) ilçeleri arasındaki “Atmaca Harekâtı” başlatıldı. Söz konusu saldırı daha sonra sınır dışına taşındı. Saldırılarda 40 asker yaşamını yitirdi. Aynı yıl içerisinde 14 Haziran tarihinde başlatılan “Tokat Operasyonu”nda ise Botê, Sinat, Avaguzê, Birkê Evdal, Elagiş ve Heftanîn bölgeleri savaş uçakları tarafından bombalandı.
Saddam sarayı karargah oldu
1997’nin ilk saldırısı, “Balyoz” adı ile başlatıldı. 14 Mayıs 1997’de başlayan saldırılarda 50 bin asker yer aldı. Türkiye’ye ait iki helikopterin düşürülmesi ve komuta kademesinde yer alan isimlerin yaşamını yitirmesi üzerine saldırılar sona erdi. Saldırılar, 2 buçuk ay sürdü. Saddam Hüseyin’in Sersing’deki sarayı da karargah olarak kullanıldı. Resmi rakamlara göre bu saldırılarda 13’ü subay olmak üzere 114 asker yaşamını yitirdi.
Eylül 1997’de, 100 tank ve 10 bin askerle yeni bir “sınır ötesi” saldırı başlatıldı. Saldırılara “Çekiç” adı verilirken, Xakurkê hedef alındı. KDP’nin de destek verdiği saldır sonuçsuz kaldı. Bu saldırılardan sonra askeri karargahlar kurulmaya başlandı. Özellikle Batufa, Kanî Masî, Bamêrnê ve Şeladizê’ye çok sayıda asker konuşlandırıldı.
1990-2007 yılları arasındaki saldırılar
1998 yılının bahar aylarında bu kez 40 bin askerle “Murat” isimli saldırı başlatıldı. 1999 yılına gelindiğinde Türkiye “Sandviç Operasyonu” ismiyle yeni bir saldırı başlattı. Ayrıca 4 Mayıs 2000 tarihinde KDP ile birlikte Hêftanin’e yönelen Türk ordusu, 4 gün sonra, yani 8 Mayıs’ta çekilmek zorunda kaldı. Türkiye, 2007 yılının Aralık ayında hava desteğiyle saldırı gerçekleştirdi. Daha çok hava bombardımanlarıyla geçen saldırılardan da herhangi bir sonuç alınamadı.
Zap saldırısı
15 Ocak ve 4 Şubat 2008 tarihleri arasında Zap-Şîvê, Avaşîn-Basyan ve Xakûrkê bölgeleri savaş uçakları tarafından bombalandı. Bu bombalamaların ardından TSK, 21 Şubat 2008’de ‘Güneş Harekâtı’ başlatttı. Saldırılar aynı yılın 29 Şubat’ına kadar devam etti. 10 bin askerin sınırı geçerek katıldığı operasyon sırasında Zap, Xakûrkê ve Avaşin topçu atışlarının yanı sıra savaş uçakları ile de bombalandı. Zap bölgesinde ağır kış koşullarından da etkilenen askeri birlikler bir süre sonra geri çekilmek zorunda kaldı.
Zap’tan sonra Türkiye’nin sınır ötesi saldırıları yoğun bir şekilde tartışılmaya başlandı. Dönemin Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt, BDP Milletvekili Sırrı Süreyya Önder’in “Neden Zap’tan çekildiniz?” sorusuna “Su bile donuyordu” yanıtı vermişti.
Bradost ve Xakûrkê hedef alındı
TSK, 2018 yılında Bradost’ta startını verdiği operasyonları, 2019 yılının Mayıs ayında Xakurkê bölgesiyle genişletti. TSK, bununla da sınırlı kalmayarak, 10 Şubat 2021’de Garê bölgesine geniş kapsamlı bir operasyon başlattı. 41 uçak, çok sayıda helikopter, SİHA ve özel birliklerle yapılan operasyonda, Iraklı bir yurttaşın da aralarında bulunduğu 13’ü esir asker, polis ve Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) üyesi yaşamını yitirdi. Günlerce devam eden operasyonda ayrıca, operasyona katılan 3 askerin yaşamını yitirdiği açıklandı.
‘Pençe’ operasyonları
Garê’de istenilen sonucun elde edilememesi üzerine bu kez 23 Nisan’da farklı bir operasyonun startı verildi. Amerikan Birleşik Devletleri (ABD) Başkanı Joe Biden ile AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın “Ermeni Soykırımı”nı konuştuğu telefon sonrasına denk getirilen operasyonun bu seferki hedefi Zap, Avaşîn ve Metîna bölgeleri oldu. “Pençe Kartal”, “Pençe Kaplan”, “Pençe Şimşek” ve “Pençe Yıldırım” adları altında farklı alanlarda halen devam eden operasyonlarda, yaşanan can kayıpları, KDP’nin Türkiye’ye verdiği açıktan destek, kimyasal silah kullanımı, bir askerin teslim olurken silah arkadaşları tarafından vurulduğu iddiası, köy boşaltmaları ve ekolojik tahribatı gibi gelişmeler gündemden düşmedi.
KDP’li yetkililer, operasyonun ilk gününden itibaren Türkiye’yi destekler bir noktada durarak, PKK’yi suçlayan açıklamalar yaptı. Federe Kürdistan Bölgesel yönetiminin Başbakanı Mesrur Barzani, operasyon başladıktan sonra, “Bu sorun Türkiye’nin Kürdistan Bölgesi’ne taşınmış olan iç sorunudur, yani PKK ile Türkiye arasındaki bir sorundur” açıklaması yaptı. KDP, bir süre sonra operasyonun sürdüğü alanlara giden yollara konuşlanmaya ve güç yığdırmaya başladı. KDP’ye bağlı özel güçler, Xelîfan’da pusu kurdukları 6 HPG üyesini öldürdü.
Göç ve ekolojik tahribat
Şiddetli çatışmaların yaşandığı operasyon bölgesinde ciddi bir ekolojik yıkım da yaşandı. Savaş uçakları tarafından yapılan bombardımandan kaynaklı çıkan orman yangınlarında binlerce ağaç küle dönerken, binlerce dönüm tarım arazisi büyük zarar gördü. Ekolojik tahribat yangınlarla sınırlı kalmadı. “Güvenlik” ve “yol yapım” gerekçeleriyle bölgede bulunan binlerce ağaç kesildi.
Kimyasal silah kullanımı
Operasyonun 3’üncü ayından sonra Türkiye’nin kimyasal silah ve zehirli gaz kullandığı gündeme geldi. Fırat Haber Ajansı’nda (ANF) son haftalarda kimyasal silah ve zehirli gaz kullanıldığına dair çok sayıda habere yer verildi.
Son saldırılarla birlikte şu ana kadar onlarca köy boşaltılmış durumda. Toplumsal Barışı İnşa Takımları’nın (Community Peacemaker Teams-CPT) raporuna göre, sadece 15 Haziran-15 Temmuz tarihleri arasında 19 aileye ait ev savaş uçaklarının bombardımanında yıkıldı. Ayrıca 9 köy saldırılar nedeniyle tamamen boşaltıldığı ve 184 aile göç etmek zorunda kaldı.
Mervan: Türkiye yıllardır sonuç alamıyor
Türkiye’nin uzun yıllardır sürdürdüğü saldırıları değerlendiren gazeteci Cahit Mervan,
“Türk ordusu 40 yıldır sayısız askeri operasyon yaptı. Bazen 30-40 bin kişilik güçle saldırdı. Ancak sonuç alamayınca çekilmek zorunda kaldı. 1983’ten buyana Türk gazetelerinin manşetlerine bakıldığında en az 30 kez Zap’ın, Kandil’in düşmüş olması gerekiyor. Aslında 2008’de çok heveslilerdi. Kışın bir askeri saldırı yaptılar. Sonuç alıp, kalıcı olmayı planlıyorlardı. Ancak 9 gün süren Zap savaşında dönemin Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt’ın deyimiyle güçlerini ’yağ tulumundan kıl çekercesine’ çekip çıkarmak zorunda kaldılar. Burada başarının ölçüsü eğer çok fazla bomba atmak, yakıp-yıkmak ise bu konuda başarı sağladıklarını söylemek mümkün. Ama eğer karşı tarafın iradesini ve direncini kırmak, zafer elde etmekse bundan çok uzaklar” dedi.
‘Kalıcı olmak istiyor’
Türkiye’nin Nisan 2022’de başlattığı saldırılarla bölgedeki kalıcı olmayı amaçladığını söyleyen Mervan, şöyle devam etti: “Türkiye, Kurdistan’ın belli toprak parçalarını ilhak etmek istiyor. Bu nedenle de son iki yıldan fazladır tüm teknik olanakları kullanarak, alan kapmaya ve yerleşmeye çalışıyor. Bu konuda KDP ile tam bir işbirliği içinde. KDP, Türk ordusuna Güney Kürdistan’ı işgal ve ilhak için alan açıyor. Yol gösteriyor. Sınırsız lojistik destek sunuyor. Daha önce bunun ’teorisini’ yapıyorlardı. Ama artık KDP yetkilileri buna da ihtiyaç duymuyor. Görünürde PKK’ye karşı yapılan operasyonlar aslında Federe Kurdistan’ın statüsünü ciddi şekilde ortadan kaldırıyor. Askeri operasyonlarının yanı sıra içine girilen ekonomik-siyasi, kültürel ’işbirliği’ Kurdistan’ın Türkiye’nin ilhak ettiği bir ’eyaleti’ haline dönüştürüyor. Amaç bu. Ancak halen iş bitmiş, mesele sonuçlanmış değil. ABD eski Dışişleri Bakanı Henry Kissinger böylesi durumlar için söylediği çok enteresan bir görüşü var: ’Taktik başarılar sizin stratejik olarak yenilginizi önleyemez.’ Bence Türkiye’nin Güney’de (Federe Kurdistan), Kuzey ve Doğu Suriye’de karşı karşıya kaldığı durum budur.”
Haber: Delal Akyüz / MA