1934’te Yahudilere karşı başlatılan linç kültürü, Rumlar, Ermeniler, Aleviler ve Kürtlerden sonra Suriyelilerle sürüyor. Saldırganların ise dili de sembolü de ortak: Ne mutlu Türküm diyene ve ‘bozkurt’
Kayseri’nin Melikgazi ilçesinde 30 Haziran’da cinsel taciz iddiaları üzerine mahallede Suriyelilere yönelik büyük bir linç başlatıldı. Gece boyunca mültecilere ait iş yerleri ve araçlar yakıldı, evler taşlandı. Ertesi gün birçok kente yayılan saldırılarda yağma olayları yaşandı. Bu saldırılar sırasında 2 Temmuz’da Antalya’nın Serik ilçesinde caddede yürüyen 17 yaşındaki Ahmet Handan El Naif isimli Suriyeli mülteci çocuk bıçaklanarak katledildi.
Saldırganların ortak sloganı “Ülkemde mülteci istemiyorum” ve “Ne mutlu Türküm diyene” olurken sembolleri ise “bozkurt” işaretiydi. Bu slogan ve işaretleri ilk kez Suriyelilere yönelik saldırılarda görmedik. Mereş, Çorum ve Sivas’ta Alevilere, İstanbul’da Rumlara, Türkiye’nin dört bir yanında yine Suriyeli ve Kürtlere karşı yapılan saldırılarda da bu işaret ve sloganlar kullanıldı.
Yahudilerle başladı
Türkiye’nin bir yandan da mülksüzleştirme ve “Türkleştirme” tarihi olarak da görünen geçmişinde azınlık gruplara sık sık kitlesel saldırı ve katliamlar yapıldı. Türkiye tarihinde bunun ilk örneklerinden biri 1934 yılında Trakya’da yaşayan Yahudilere karşı oldu. 21 Haziran 1934’de ilk olarak Çanakkale’de yaşayan Yahudilere yönelik başlayan saldırılar, 2 Temmuz’da “Yahudilere ölüm!” haykırışlarıyla Edirne’deki Yahudi mahallesinin basılması ile devam etti. 4 Temmuz’a kadar süren saldırılarda Edirne, Tekirdağ, Kırklareli, Çanakkale, Uzunköprü, Silivri, Babaeski, Lüleburgaz, Çorlu ve Lapseki’de Yahudilere ait dükkânlar ve evler yağmalandı, kadınlara tecavüz edildi, Yahudiler’in topraklarını bırakıp gitmeleri istendi.
1934’te Nihal Atsız’ın Orhun dergisinde Yahudilere karşı yazdığı ırkçı yazıların etkisi ve dönemin yetkililerinin göz yumması sonucu yaşanan saldırılar, sonucunda yaklaşık 15 bin Trakya Yahudisi evlerini, tarlalarını, dükkanlarını bırakarak bulundukları şehirleri terk etti.
6-7 Eylül pogromu
Azınlıklara karşı ikinci kitlesel saldırı ve katliam ise 6-7 Eylül 1955’de İstanbul’da yaşayan Rumlara karşı yapıldı. Organize şekilde yaşanan bu saldırılarda, Seferberlik Tetkik Kurulu’nun yanı sıra Kontrgerilla ve MİT tarafından planlanarak desteklendiği tartışıldı. Demokrat Parti yanlısı İstanbul Ekspres Gazetesi’nin “Atamızın evi bombalandı” manşetiyle “Kıbrıs Türktür” Derneği üyelerince bütün İstanbul’da satılması sonrası ilk saldırı saat Şişli’deki Haylayf Pastanesi’ne yapıldı. Bu saldırının ardından giderek büyüyen kalabalık, Kumkapı, Samatya, Yedikule ve Beyoğlu’nda Rumların yanı sıra Ermeni ve Yahudilerin dükkanlarına saldırarak, yağmaya başladı. Rumların adresleri hakkında önceden bilgi sahibi olan, yirmi-otuz kişilik organize birlikler, 15 kişiyi katletti.
Mallara el koyuldu
7 Eylül sabahına kadar süren saldırılarda 4 bin 214 ev, bin 4 işyeri, 73 kilise, bir sinagog, iki manastır, 26 okul ile aralarında fabrika, otel, bar gibi yerlerin bulunduğu 5 bin 317 mekân saldırıya uğradı. Kiliselerin tamamı yakıldı, içindeki kutsal resimler, haçlar, ikonlar tahrip edildi. Resmi rakamlara göre 60 kadın tecavüze uğrarken, araştırmacılar tecavüze uğrayanların utanmalarından veya korkmalarından dolayı şikayette bulunamadığını ancak bu sayının 400’e yakın olduğu tahmininde bulundu. 6-7 Eylül saldırıları, on binlerce Rum’un İstanbul’dan ayrılmasına neden oldu. Göçlerden sonra Rumlara ait mülklerin bir kısmı vakıflara verildi. Rumların sayısı 1923’de 100 bini bulurken, günümüzde İstanbul’da sadece bin 500 civarında Rum’un yaşadığı tahmin ediliyor.
Mereş’te hedef Aleviler
Yahudi, Rum ve Ermenilere yapılan saldırılardan sonra sıra çok geçmeden diğer kimlik ve inançlara yönelirken, başını ülkücülerin çektiği kitleler, 19 Aralık 1978 Mereş’te (Maraş) Alevilere yönelik büyük bir katliam başlattı. 26 Aralık’a kadar devam eden saldırılarda, 120 kişi vahşice katledildi, binlerce kişi yaralandı, 552 ev yakılarak tahrip edildi ve 289 işyeri yağmalandı. Saldırılar sırasında “Kanımız aksa da zafer İslam’ın” ve “Müslüman Türkiye” sloganları atan kitle, Alevilerin işyeri ve evlerinin üzerine MHP’nin “Üç hilal” sembolünü çizdi. Katliam anında polisler tarafından saldırganlara müdahale edilmezken katliamın bittiği gün yani 26 Aralık 1978’de 13 ilde sıkıyönetim ilan edilmesi dikkat çekti.
Katliamla ilgili yargılamada ise 23 yıl süren davalar sonunda 22 kişi idam, 7 kişi müebbet hapis, 321 kişi de 1-24 yıl arasında hapis cezası aldı. Katliamda önemli rol oynayan 68 kişiye ise ulaşılamazken, davanın bir numaralı sanığıyken beraat eden Ökkeş Kenger, 1991 seçimlerinde Refah Partisi’nden milletvekili seçildi.
Aynı yalanlar ve kurumlar Çorum’da
Alevilere yönelik ikinci büyük linç ve soykırım girişimi ise Çorum’da yaşandı. 1980 Mayıs-Temmuz aylarında Çorum merkezi ilçesinde Alevilerin yaşadığı mahallelere yönelik saldırılar gerçekleşirken, Çorum’la komşu il, ilçe ve köylerle bağlantılı tüm yollar ülkücü gruplar tarafından kapatıldı. İlk saldırılarda solcu öğretmen ve Aleviler katledilirken, Temmuz ayında TRT’de yayınlanan Alaaddin Camii’ne bomba atıldığı iddiası haberi ve camilerin hoparlörlerinden yapılan cihat çağrısı saldırının ikinci dalgasını başlattı. Camilerden çıkan kitle Alevilerin yaşadığı Milönü başta olmak üzere birçok mahalleye saldırdı, evleri ve dükkanları yağmaladı. Saldırılarda 57 kişi katledildi, yüzlerce kişi yaralandı.
Saldırıların ilk başladığı 28 Mayıs’ta Alevilerin dükkan ve evlerine saldıran kitlenin sloganları ise yine “Kanımız aksa da zafer İslam’ın” ve “Kana kan, intikam” oldu. Katliamlara ilişkin açılan dava Erzincan Askeri Mahkemesinde 8 yıl sürdü. Davada olayda sorumluluğu bulunan devlet kurumları, kolluk kuvvetleri ve MHP yöneticileri yargılanmazken, MHP ve Ülkü Ocağı ilişkili 53 sanık yargılandı. Yargılama sonucunda 2 sanığa önce idam cezası verildi, daha sonra 24’er yıl hapis cezasına çevirdi.
Madımak: Katliam zaman aşımına uğradı
Alevilere yönelik bir diğer katliam ise 2 Temmuz’da Sivas’ta meydana geldi. Kentte yapılan Pir Sultan Abdal Festivali kapsamında Sivas’a gelen aydın ve sanatçıların hedef gösterilmesi üzerine Cuma namazından çıkan kitle festivalin yapıldığı kültür merkezinin önüne kadar yürüdü. “Sivas laiklere mezar olacak” sloganları atan kitle “Halk Ozanları” heykelini yıkıp, yerde sürükleyerek festival için kente gelenlerin kaldığı Madımak Oteli önüne yürüdü. Otelin önünde hiçbir müdahaleye maruz kalmayan grubun sayısı her geçen saat artarken, sayı kısa sürede 15 bini geçti.
Otel önünde de polis ve askerin müdahale etmediği grup bir süre sonra oteli taşlamaya başladı ve ateşe verdi. Çoğunluğu Alevi 33 yazar, ozan, düşünür ile 2 otel çalışanı yanarak ya da dumandan boğularak katledildi.
Katliamla ilgili yargılamayı yapan Ankara 1 Nolu Devlet Güvenlik Mahkemesi, 22 sanık hakkında 15’er yıl, 3 sanık hakkında 10’ar yıl, 54 sanık hakkında 3’er yıl, 6 sanık hakkında 2’şer yıl hapis cezası, 37 sanık hakkında da beraat kararı verildi. Ancak bu karar temyiz edildi. Uzun süren hukuk süreci 2001 yılında sonuçlandı. Yargıtay 9’uncu Ceza Dairesi’nin onadığı karar uyarınca, Cumhuriyet’e karşı örgütlü kalkışma girişiminde bulunan sanıklardan 33’ü idam cezası aldı; dördü 20 yıl, biri 15 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Süren davalar, temyizler, müdahil avukatların talepleri yıllarca devam etti. Sivas Katliamı Davası 20 yılın ardından 2014’te zaman aşımı gerekçesiyle kapatıldı.
Kürtler hep hedefteydi
Irkçı saldırı ve linçlerin hep hedefinde olan Kürtler ise çalışmak ya da yerleşmek için gittiği her kentte saldırıya uğradı. Sakarya, Düzce’de fındık, Afyon’da kiraz toplamaya giden ya da İstanbul, Ankara, Kocaeli, Kütahya, Trabzon, Yozgat ve daha birçok yerde inşaatta çalışmaya giden veya Antalya, Trabzon gibi kentlere gezmeye giden Kürtlere yönelik linçler yaşandı. Son olarak Muğla Seydikemer ilçesinde inşaatta çalışan 4 Kürt işçinin saldırıya uğraması bunun son örneği oldu. Yine 12 Eylül 2022’de Kastamonu’nun Cide ilçesinde, 3 katlı binanın boya işlerini yapan Kürt işçiler Abdurrahman Birgün (47) ve Hamit Oran (33), ev sahibi Serhat O.’nun silahlı saldırısına uğradı. Saldırıda Abdurrahman Birgün hayatını kaybetti, Hamit Oran ise yaralandı.
2014’de Antalya’da Kürtçe konuştuğu için Mahir Çetin katledildi.16 Aralık 2018’de sokakta Kürtçe konuşan Kadir Sakçı ile oğlu Burhan Sakçı (16) önlerini kesen bir grubun “Kürt müsünüz?” sorusuna “evet” yanıtı vermesi üzerine saldırıya uğradı ve Kadir Sakçı’yı (43) işkence edilerek katledilirken, oğlu ağır yaralı olarak kurtuldu. 31 Mayıs 2020’de Ankara Etimesgut’ta Kürtçe müzik dinlediği için Barış Çakan, 2 Mayıs 2023’te İstanbul Kadıköy iskelesinde Kürtçe şarkılar söyleyen Mehmet Caymaz, katledildiler.
Dedeoğulları ailesi katledildi
Kürtler geçici olarak gittiği kentlerin yanı sıra yerleşik olarak kaldığı yerlerde de saldırıya uğrarken, düğünlerinde Kürtçe şarkı çalmaları, Kürtçe konuşmaları hep bir bahane oldu. 30 Temmuz 2021’de Konya’nın Meram ilçesinde Dedeoğulları ailesine yönelik saldırıda Yaşar Dedeoğlu (65), Serap Dedeoğlu (36), Serpil Dedeoğlu (32), Sibel Dedeoğlu (30) , İpek Dedeoğlu, Metin Dedeoğlu (45) ve Barış Dedeoğlu (35) katledildi. 7 kişiyi öldürülen saldırgan olayın ardından evi de ateşe vererek kaçtı. Katliamdan önce de 60 kişilik bir grubun saldırısına uğrayan aile üyeleri ağır yaralanmıştı. Aile hakkında koruma kararı alınmasına rağmen tutuklanan 6 saldırgan daha sonra tahliye edilmişti. Tahliye sonrasında yeniden saldırıya uğrayan aile, bu sefer katledildi.
Yeni hedef Suriyeliler
Türkiye’de ırkçı grupların son hedefi ise 2011 yılında ülkelerinde başlayan iç savaş sonrasında Türkiye’ye göç etmek zorunda kalan Suriyeliler oldu. Türkiye’ye geldikleri andan itibaren ırkçı parti ve gruplar tarafından hedef haline getirilen Suriyelilere yönelik 11 Ağustos 2021’de Ankara Altındağ ilçesi Battalgazi Mahallesi’nde katliam girişiminde bulunuldu. Mahallede toplanan yüzlerce kişi “tekbir” sesleriyle Suriyelilerin bulunduğu evleri taşladı ve işyerlerine saldırdı. Polis, öğleden sonra mahalledeki Suriyelilerin önemli bir bölümünü otobüslerle tahliye etti.
7 Haziran 2020’de Hatay’ın Reyhanlı ilçesinde Suriyeli mülteci Yusuf ailesine komşuları tarafından yapılan silahla saldırıda 2 yaşındaki Halid Yusuf katledildi, dedesi Muhammed Yusuf ağır yaralandı.
15 Temmuz 2020’de de Bursa’nın Gürsu ilçesinde kurulan pazarda çalışan Suriyeli Hamza Acan, pazarda çalışan bir grubun taşlı saldırısı sonucu beyin kanaması nedeniyle yaşamını yitirdi. 16 Kasım 2021’de ise İzmir’in Güzelbahçe ilçesinde bir inşaat firmasında çalışan Ahmed El Ali, Memun En Nebhan ve Muhammed El Hüseyin El Abdo El Biş çalıştıkları işyerinde yakılarak öldürüldü.
Suriyelilerin yanı sıra Afgan ve Pakistanlı mültecilerde ırkçı saldırılar sonucu katledilirken, 30 Mayıs 2020’de okumak ve para kazanmak umuduyla Türkiye’ye gelen 19 yaşındaki Afgan Hafizullah, kâğıt topladığı sırada İstanbul’un Ataşehir ilçesinde bıçaklanarak öldürüldü. 10 Kasım 2023’te ise Zonguldak’ta bir madende çalışan Afgan işçi Vezir Mohammad Nourtani yakılarak katledildi.
Haber: Tolga Güney / MA