AKP iktidarı, 18 yıl boyunca maden, enerji, inşaat, turizm vb. yatırımlarla orman, mera ve tarım arazileri üzerinde büyük bir yağma ile yıkım yarattı. Ancak yağma bitmedi ve ellerinde kalan son barut madenler!
Yusuf Gürsucu / İstanbul
Dünya 2021 yılına girerken, AKP Türkiye’de iktidarda 18 yılını devirdi. ‘Köprünün altından çok sular geçti’ deyiminde belirtilmek istendiği gibi 18 yıl sonra hiçbir şeyin eskisi gibi olamayacağı noktaya gelinmiş durumda. Köprülerin altından geçen sular artık geçmez oldu. Yüzlerce HES’le sular doğadan çalınıp enerji üretimlerine bağlanarak doğa harikası bölgeler kuraklıkla tanıştırıldı. Yüzbinlerce canlının yaşam alanları yok edildi. Enerji, maden, inşaat, turizm vb. sermaye gruplarının çıkarları için doğa koruma özelliği barındıran tüm yasalar değiştirilip sermaye önündeki engeller kaldırıldı. Türkiye coğrafyasının tamamına yayılan yağmayla tarım arazileri işgal edildi, ormanlar yakılıp-kesilerek maden, enerji ve turizm alanlarına dönüştürülüp ağaçlar katledildi.
İnşaat yağması
Halkın yaşam alanlarına ve doğal alanlara TOKİ eliyle çöken iktidar, kamu bütçesini ve deprem vergileriyle toplanan paraları yol-köprü vb. inşaatlar yoluyla sermaye kesimlerine aktardı. 3. Havalimanı’na ihtiyaç olmamasına karşın İstanbul’un akciğerleri olan Kuzey Ormanları yıkıma uğratılıp, su havzaları yok edilerek, yeni bir havalimanı inşa edildi. Yok edicilere bu da yetmedi büyük bir ekolojik yıkım getirecek olan Kanal İstanbul adı altında Marmara ile Karadeniz’i birbirine bağlayan bir su kanalı açarak kanal çevresine yeni bir kent projelendirip inşaat sermayesi için yeni bir yağma alanı açmaya girişildi.
HES, Termik, Nükleer!
HES’lerle başlayan ve enerji ihtiyacımız var yalanıyla süslenen süreçte, Karadeniz başta olmak üzere akan her su üzerine yüzlerce HES inşa edilirken, Türkiye coğrafyasının dört bir yanında büyük barajlar inşa edilerek sular bentler ardından kontrol altına alınıp doğal akışı yok edilerek ekosistemin işleyişi darbelendi. Ardından termik santrallerle adeta işgal hareketi başlatan iktidar, hem küresel hem de bölgesel ısınmaya, hava ve toprakların kirlenmesine neden oldu. Dünyanın terk etmeye çalıştığı nükleer santraller için adımlar atan iktidar Mersin’de Rusya tarafından işletilecek olan santrale yol verdi. Sinop’ta 600 bin ağacın kesilmesine neden olan bir diğer nükleer santral için Japonya’nın vazgeçmesi üzerine yeni müşteri arayışını sürdüren iktidar, enerji kapasitesinin 1/3’nün kullanılıyor olmasını umursamadan enerji şirketleri için sürekli yeni destekler açıkladı.
Her şey sermaye için
Koronavirüs salgını ile açlığın, kıtlığın ve yoksulluğun halkları açıkça tehdit ettiği bugünlerde AKP iktidarı, yoksul halka hiçbir destek sunmazken şirketlere milyarlar akıtmayı kesintisiz sürdürdü ve sürdürmeye devam ediyor. Sermaye kesimlerine koronavirüs çerçevesinde 100 milyarlarca destek veren iktidar, 45 enerji şirketine üretmedikleri enerji için her ay toplam 250 milyon lira nakit ödeme yapmayı kesintisiz sürdürüyor. Diğer yandan halkın yüksek meblağlı elektrik faturaları ile enerji şirketleri tarafından soyulmasını sağlayan iktidar, en son aldığı bir kararla şirketlerin her türden giderinin faturalara yansıtılmasını Resmi Gazete’de yayınlayarak yürürlüğe soktu.
Temiz enerji yalanı!
İktidar tarafından son yıllarda büyük bir destek verilen Jeotermal Enerji Santralleri (JES) Türkiye coğrafyasının dört bir yanına yayılırken, özellikle Aydın, Denizli, Manisa ve Çanakkale’de tarım üretimleri darbelendi, akarsular ve yeraltı suları zehirlendi. Yeraltından çekilen ağır metallerle dolu zehirli sıcak akışkan temiz sularla buluşturulup buhar enerjisi ile enerji üretilirken, ısısı düşen ve işi biten zehirli akışkan (Nehir-dere-tarım arazileri vb.) alanlara salınarak büyük bir çevre felaketi yaratıldı. Biyokütle enerji sanatrallerine de yol veren iktidar, bitkisel atıklardan enerji üretileceği iddiasında bulunurken bu santrallerde dünyanın ve Türkiye’nin her türden zehirli-zehirsiz atıkların yakılmasının önünü açtı. Çimento fabrikalarına atık atma özgürlüğü veren iktidar yaşamın her noktasını zehirlemekten geri durmayacağını açıkça gösteriyordu. RES’lerle dağlık, ormanlık ve meralık alanların işgali sağlanırken, tarım alanlarındaki tarlalar işgale açılıp ‘güneş tarlaları’ oluşturularak tarım üretimini bir avuç sermaye çıkarına tercih etti.
Denizler kirli, çiftçiler aç
Doğalgaz çevrim santralleri ile en ücra köşelere doğalgazı taşıyan iktidar, doğalgaz ithalatını giderek arttırdı. Yerli üretim adı altında yine uluslarası enerji tekellerinin eliyle Marmara Denizi ve Karadeniz’de doğalgaz aramaları gerçekleştirirken, Diyarbakır ve Trakya’da ise kayagazı sondajlarını başlattı. Marmara Denizi’ni yok oluşa sürükleyen sondajlar, aynı zamanda İstanbul depreminin tetikçisi durumunda ilerlerken, bir başka yağma kapısı Zonguldak Ereğlisi açıklarında sürdürülmeye başlandı. Tarım alanları üzerinde her türden sanayi üretimlerine izin verilerek, gıda ihtiyaçları ithalata bağlandı. Sırbistan, Kosova ve Bosna Hersek gibi ülkelerde inşaat şirketlerinin iş almalarını sağlamak adına sıfır gümrükle ithalat izni verilirken, içeride ise çiftçiler yoksulluk girdabı içine itildi.
MTA şirketlerin emrinde
Altın, gümüş, bakır, demir vb. metalik madenlerle doğal yaşam altüst edildi ve siyanüre boğuldu. Her türden sermaye çıkarında olduğu gibi maden şirketleri için doğa yağmasının önünü açıp zaten güdük olan tüm yasal engeller kaldırdı. Teşvik sistemiyle araziler, altyapılar (enerji-yol vb.) maden şirketleri için valilikler eliyle inşa edilmeye başlandı. Karadeniz Yaylaları’nı birbirine bağlama adı altında maden şirketlerine ‘yeşil yol’ adını verdikleri yollar açılarak şirketlerden maden sahası talepleri toplanmaya başlandı. Talepleri ortaya çıkarmak amacıyla MTA eliyle yapılan sondajlardan elde edilen maden verileri uluslararası şirketlerin ilgisine sunuldu.
Her yer maden alanı
16 Mart 2020 tarihinde Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından 31070 sayılı bir yönetmelikle, “Korunan Alanların Tespiti, Tescil ve Onayına İlişkin Usul ve Esaslara Dair Yönetmelikte, ‘Değişiklik Yapılmasına Dair’ Yönetmelik” yayınlandı. Yönetmeliğin yönetmeliğini yayınlayan bakanlık, maden vb. tesislerin koruma alanlarında tamamen özgür olmasını ve önündeki olası engellerin Cumhurbaşkanlığı ve Bakanlıkça belirlenecek Bölge Komisyonları inisiyatifiyle kaldırılması sağlandı. Geçtiğimiz Eylül ayında 766 noktada 900 bin hektar doğal alanda yaşamı yokedecek olan maden ‘sahaları’ için ihale açan iktidar bu ihalelerin hemen ardından bir ihale daha açıp 73 adet maden sahasını yağmaya ekledi.
Maden şirketlerine destek
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın 2282 nolu, “Yer altı Maden İşletmelerinde Meydana Gelen Maliyet Artışlarının Karşılanması Amacıyla Destek Verilmesine İlişkin” 24 Mart 2020 günü verdiği kararla, 12 Haziran 2019 ve 31 Aralık 2020 tarih aralığını kapsayan döneme ilişkin yeraltı maden işletmelerinde doğan zararların karşılanması amacıyla maden şirketlerine destek verilme kararı alındı. İçinde Koç Holding ve Ciner Gurubu’na bağlı madenlerinin de yer aldığı 17 maden şirketinin bu desteklerden yararlanması sağlandı.
Maden kanunu 24. kez değişti
MTA eliyle maden rezervlerini belirlemek için yüzbinlerce metre yeraltı sondajı yapıldı. Bu sondajlardan elde edilen verilerle doğal alanlar dizginsizce yağmaya açıldı. 2004 yılında çıkarılan maden kanunu sonrası birçok kanun ve yönetmelikte değişiklikler yapıldı. Hemen her yıl bir veya iki kez maden kanunda yapılan değişikliklerin toplam sayısı 24’e ulaştı. 2004’ten bu yana maden kanunu yönetmeliklerinde ise 18 kez değişiklik yapılırken, yine madencilikle iligili (orman yasaları vb.) 9 adet yönetmelikle birlikte bu sayı 27’ye ulaştı. 3 Temmuz 2005’te Köy Kanunu’nun 87. maddesi ve Tapu Kanunu’nun 36. Maddesi değiştirilerek, yabancı şirketlerin istedikleri yerden toprak alması sağlanırken, maden arama ruhsatı adı altında köyleri dahi satın alabilmesinin koşulları yaratıldı.
Her şey iki duduka arasında!
Türkiye’de kamu gelirleriyle var edilen ve ‘para edecek’ her şey AKP iktidarı eliyle sermayeye devri sağlanırken, geriye bir avuç kalmış olan kamuya ait varlıkların tamamına yakını denetim dışı bırakılarak kurulan ve başkanlığını Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yaptığı Türkiye Varlık Fonu (TVF) ile tüm varlıklar iktidarın iki dudağı arasına alındı. İktidarın kamusal olan her şeyi sermayeye devretme adımlarından birisi olan madencilik ile doğal yaşam üzerinde maden sahaları işaretlenip yağmaya açılırken, bu yağmayı yönetmek amacıyla TVF’ye bağlı Maden Holding AŞ. kuruldu. Holding’le 20’ye yakın madenin çıkarılması ve işlenmesinin hedeflendiği ve belirlenen 20 maden içinde altın madenciliğine özel bir vurgu yapılarak siyanür kullanımının serbest olduğu Türkiye’de siyanürle cevher ayrıştırma işlemi sonucunda yılda 100 ton altın üretileceği açıklandı. Geçtiğimiz 19 Kasım 2020 günü meclis gündemine gelen ve 1 maddesi geri çekilen kanunun kalan diğer maddeleri sermaye yararı için yasalaştı.
Halk yağmayı net görüyor
AKP iktidarı, her yanı sermaye çıkarlarına bağlayıp emek ve doğa sömürüsünün önünü tamamen açtı. Bu fütursuzluk ‘milli-yerli’ söylemleri ardına saklanarak sürdürüldüğü yağma sürecinde sona yaklaşan iktidarın dış borç bulmak adına uluslararası tefecilerin isteklerini eksiksiz karşılamaya başladı. Türkiye coğrafyasını yerle bir edecek olan maden şirketleri için dikensiz gül bahçesi yaratan iktidarın önümüzdeki süreçte en önemli saldırı alanının maden sahaları olarak belirlenen doğal yaşam üzerinde gerçekleştirileceğini tüm veriler üzerinden görmek mümkün. Ancak Türkiye halklarının yapılan sermaye yağmasını çok daha net görmeye başlamış olması her şeyi yapayacakları anlamına geldiğini vurgulamak gerekiyor.
Tarih yok edildi
AKP iktidarı, yaşamın her alanında sermaye yararını gözeterek dünya da yaşanan benzer süreçleri çok aşan boyutlarda doğayı tamamen yağmaya açtı. Zeugma ve Allianoi’un ardından 12 bin yılı aşkın bir geçmişe dayanan ve günümüze kadar yaşamayı başaran tarihi kent Hasankeyf, enerji ihtiyacı yalanı ile dinamitlenip üzerine beton dökülerek suya gömüldü. Diyarbakır’ın Sur ilçesindeki binlerce yıllık yaşam biçiminin yarattığı mimari özellik yerle bir edilerek bir avuç yağmacıya peşkeş çekildi. Türkiye coğrafyasının yüzde 55’lik kısmını maden sahası olarak işaretleyen iktidar, binlerce maden sahaları adı altında doğal yaşamı yerle bir eden ve edecek olan madenler için ihaleler açtı ve açmaya devam ediyor.