170 fabrikadan işçiler direnişe katılacaktı. Sıkıyönetim mahkemesinde, Kemal Türkler dâhil, toplam 260 DİSK yöneticisi ve üyesi işçiye, 19 DEV-GENÇ’liye davalar açılacaktı
Celalettin Can
1967 ile 1970 yılları arasında DİSK’in çatısı altında ve daha çokta özel sektörde, sendikalar işçilere, somut, elle tutulur, o an yaşanan haklar sağlayacaktı.
İşçiler, tuvalete marka ile gittikleri günleri, keyfi işten çıkarmaları, patron, formen, ustabaşı aşağılamalarını, soğukta buz gibi ortamlarda soyunup giyinmelerini, işe yürüyerek gitmelerini, sefer taslarıyla yemek getirmelerini unutmamıştı.
Bugünlere bir daha dönmemek için 15-16 Haziran’ı yaratacaklardı.
İşte bu üç yılda, DİSK’in öncülüğünde, mücadele vererek kazanılacaktı bütün bu haklar.
Bu üç yılda sermaye de boş durmayacaktı. Bu görevi öncelikle aracı güçler üstlendi.
Türk-İş Başkanı Seyfi Demirsoy, sert bir talimat verecekti: “Bunları ordusuz general haline getireceksiniz.”
Ancak Türk-İş ‘ordusuz general’ sürecine girecekti. İşçiler, Türk-İş’ten ayrılarak DİSK’e bağlı sendikalara geçmeye başlayacaktı. Türk-İş rolünü istenen ölçüde oynayamadı.
Devlet eliyle, kanunlar üzerinden DİSK’in kapatılması gündeme gelecekti. İlk sinyal Türk-İş’in Erzurum kongresinde verilecekti. Adalet Partisi Çalışma Bakanı Seyfi Öztürk, kongrede yaptığı konuşmada “DİSK’in çanına ot tıkayacağız” mesajını verecekti.
Kanun tasarılarının hazırlanmasında Türk-İş’li, CHP’li ve Adalet Parti’li sendikacılar yer alacaktı.
Sendikaları ve işleyişini düzenleyen 274 sayılı yasa ile ‘Grev ve Toplu Sözleşme Hakkı’nı düzenleyen 275 sayılı yasa kaldırılarak, yerlerine 1317 sayılı yasa ikame edilmek isteniyordu. Bu yasa ile ilgili 1970 yılında dört yasa teklifi verilecekti. Kânun tasarısının özü; o iş kolunda çalışan işçilerin üçte birini üye yapamayan sendika yetki alamayacaktı.
Tasarı kanunlaşırsa o tarih itibarıyla DİSK’in hiçbir sendikası bu barajı aşamayacak, toplu sözleşme yapamayacak, hak alamaz hale gelecekti. Kısacası DİSK, fiilen kapanmış olacaktı. İşte bu olay işçiyi isyan ettirecekti. Tüm itirazlara rağmen süreç işleyecekti.
15-16 Haziran, 14 Haziran’da başlar…
10 Haziran 1970’de DİSK Yürütme Kurulu “yasa tasarısını geri alın” diye hükümeti uyaracaktı.
12 Haziran 1970’de kanun TBMM’de kabul edilecekti.
14 Haziran 1970’te DİSK’in Merter’deki binasında 800 civarında işyeri düzeyinde sendika temsilcisi bir araya gelecek, “yarından başlayarak üretimi durduracağız” kararı alınacaktı.
DİSK Başkanı Kemal Türkler, toplantı kararlarını şöyle özetleyecekti; “Siz karar verdiniz. Ona göre hazırlanın. İki gün fabrikalarınızın önüne çıkın. Gösteriler yapın, halkı bilgilendirin, desteğini alın.” Direnişle ilgili de “Kendimizi savunacağız” diyecekti ve devamla şöyle konuşacaktı: “Eğer sizi gözaltına alırlarsa gidip arkadaşlarınızı kurtaracaksınız, yürüyüşler yapacaksınız, gitmek istediğiniz yere giderken, toplu vasıtalara binerken bilet almayacaksınız.”
Direnişin biçimi ve işçileri isteklendirme bakımından önemli bir konuşmaydı bu!
Çarşamba günü Taksim’de miting yapılacak, 15-16 Haziran direnişi böyle sürdürülecekti.
15-16 Haziran 1970’de, iki gün süresince, 140 bin civarında işçi haklı olmanın verdiği yüksek bir inanç düzeyi ile barışçı ama “eğilip bükülmeyen” bir tutumla İstanbul’un yollarında, caddelerinde yürüyecekti.
Sadece İstanbul’da mı? İşçiler İzmit’ten de İstanbul’a yürüyecekti. Kurulan asker ve polis barikatlarını aşarak yürüyecekti. Polisin saldırmadığı, olay çıkarmadığı toplanma yeri ve yürüyüş kolu olmayacaktı. Yürüyen işçilerden Mustafa Baylan, Mehmet Gıdak ve Yaşar Yıldırım polis kurşunlarıyla öldürülecekti. Ancak işçilerin kararlılığı kırılamayacaktı.
AP, CHP, CGP… Kısacası bütün sermaye partileri panik içinde, TBMM’yi toplayacaklar, haklı ve meşru işçi haklarını karşılama yerine, “ihtilal provasını ezme müesses devlet düzenini koruma” kisvesi altında anti demokratik yollara sapacaklardı.
DİSK bu anti-demokratik sapmaya karşı demokratik hak ve özgürlükler perspektifiyle karşı duracaktı.16 Haziran’da Kemal Türkler ve DİSK Yürütme Kurulu 1.Ordu komutanı ile yaptığı toplantı gergin ve hiçbir sonuç alınmadan bitmesine, komutan “Yetkim olsa sizi tutuklatırım” demesine rağmen, dışarı çıktıklarında Kemal Türkler İstanbul radyosundan işçilere “Saldırı yapmayın, saldırmayın” mealinde çağrıda bulunacaktı.
Sermaye de boş durmayacaktı.
Ancak hemen o akşam, yani 16 Haziran akşamı sıkıyönetim ilan edilecek, Türkler ve DİSK Yürütme Kurulu gece yarısı evlerinden toplanacak, 80 fabrika temsilcisi sendikacı ve 422 işçi ile birlikte gözaltına alınacaktı. DİSK’in örgütlü olduğu fabrikalardan öncü işçileri sıkıyönetim makamlarına ihbar edecek, tutuklatacak, işten atacaktı.
Haklıların yasası
170 fabrikadan işçiler direnişe katılacaktı. Sıkıyönetim mahkemesinde, Kemal Türkler dâhil, toplam 260 DİSK yöneticisi ve üyesi işçiye, 19 DEV-GENÇ’liye davalar açılacaktı.
Sıkıyönetim iki ay sonra kalkınca bu davalar sivil mahkemelerde devam edecekti.
“Sürüncemeli” tutuksuz yargılananlar ve dört tutuklu son davada 1974 affından yararlanarak serbest kalacaktı.
Ancak bütün bu haksızlıklara rağmen hesap bozulacak; haklıların yasası, güçlülerin yasasını tarihe havale edecekti.