14 Temmuz Büyük Ölüm Orucu Direnişi’nin tanığı 78’liler Araştırma ve Dayanışma Derneği Yöneticisi Hüseyin Barış, ‘Bugün ki mücadelenin temelini 14 Temmuz direnişinde yaşamını yitiren arkadaşlar attı. Direniş, insanlık ve Kürt tarihinde yer tuttu’ dedi
Diyarbakır 5 Nolu Cezaevi’nde, M. Hayri Durmuş, Kemal Pir, Akif Yılmaz ve Ali Çiçek öncülüğünde gelişen 14 Temmuz Büyük Ölüm Orucu Direnişi’nin üzerinden 42 yıl geçti.
Ülkenin en karanlık dönemlerinden biri olan 12 Eylül 1980 Askeri Darbesi sürecinde resmi verilere göre, 650 bin kişi gözaltına alındı, 230 bin kişi yargılandı, 52 bine yakın kişi tutuklandı. 7 binden fazla kişi için idam cezası istendi ve 50’si idam edildi.
Binlerce insan zarar gördü
En ağır insanlık dışı uygulamaların yaşandığı yerlerin başında ise cezaevleri geldi. Özellikle işkencelerin vahşet boyutunda yaşandığı Yüzbaşı Esat Oktay Yıldıran yönetimindeki Diyarbakır 5 Nolu Askeri Cezaevi, “Dünyanın en kötü şöhretli 10 cezaevi” listesine girdi. Resmi rakamlara göre, bu süreçte en az 300 kişi cezaevlerinde yaşamını yitirdi.
İnsanlık dışı uygulamalar vardı
Kürtlere dönük tasfiye politikalarının devreye konulduğu ve teslimiyetin dayatıldığı bu süreçte yaşanan işkence ve insanlık dışı uygulamalara karşı direniş de bir o kadar büyük oldu. PKK’nin öncü kadrolarından Kemal Pir, Mehmet Hayri Durmuş, Akif Yılmaz ve Ali Çiçek, 14 Temmuz 1982 tarihinde Büyük Ölüm Orucu eylemi başlattı. Kemal Pir eylemin 53’üncü, Hayri Durmuş 61’inci, Akif Yılmaz 63’üncü, Ali Çiçek ise 65’inci gününde yaşamını yitirdi. Cezaevindeki insanlık dışı uygulamaların sonlanmasına neden olan eylem, Kürt özgürlük mücadelesinin ise temel taşı oldu.
Dönemin tanıklarından 78’liler Dayanışma ve Araştırma Derneği Yöneticisi Hüseyin Barış o dönemi anlattı.
İşkence her yerde
Mêrdîn’in Nisêbîn (Nusaybin) ilçesinde 16 Mayıs 1981 tarihinde gözaltına alınan ve 2 ay kaldığı gözaltında çeşitli işkencelere maruz kalan Barış, 13 Temmuz 1981’de Diyarbakır 5 Nolu Askeri Cezaevi’ne götürüldü. Cezaevi kapısından büyük koridora doğru sağlı-sollu ellerinde kırbaç, cop, gaz ve zincirle bekleyen askerlerin olduğunu anlatan Barış, hücreye götürüldükleri sırada işkenceyle üzerlerinin arandığını söyledi.
İnsanlıktan çıkarma durumu vardı
17-18 gün hücrede kaldıktan sonra E Blok’taki 32’nci koğuşa götürüldüğünü dile getiren Barış, “Cezaevindeki en vahşi yıllar 1981-83 yıllarıydı. Koğuşlar 24 saat askerlere, cezaevi yönetimine açıktı. Bazen sabah 3, bazen 4, bazen 2, bazen 1’de koğuşları basıyorlardı. İşkence gören insanların çığlığı betonları çatlatıyordu. Açlık, susuzluk bir yana, işkence yapıp, hakaret, küfür ediyorlardı. İnsanlıktan çıkarma durumu vardı” ifadelerini kullandı.
Amaçlarının tersi oldu
“Yemek yoktu, açlık, susuzluk, işkence, dayak vardı. Seni başka bir şekilde öldürüyorlardı” diyen Barış, “Hemen her koğuşta ispiyoncu vardı. Aramızda konuşamıyorduk. Ya da bizi 24 saat gözetleyen bir gardiyan bekletiliyordu. Zaten zindanı zindan yapan da o ispiyonculardı. Oranın yönetimine umut veriyorlardı. Esat Oktay Yıldıran ve ekibinin hayali neydi? ‘Bir gün sizi bıraksak da siz gitmek istemeyeceksiniz’ diyorlardı. Bu, ‘Hepiniz teslim olacaksınız, başınızı eğeceksiniz, artık o toplumun içine giremeyeceksiniz, o toplum sizi kabul etmeyecek’ anlamına geliyordu. Ama bunun tersi oldu” diye belirtti.
Herkes slogan atıyordu
Büyük Ölüm Orucu eyleminden sonra değişimler olsa da verilen kimi sözlerin tutulmadığını belirten Barış, “Mesela ailelerimizle Kürtçe konuşmamıza izin vermediler. Öyle bir duruma gelmişti ki 1 Eylül 1983’de tüm koğuşlar açlık grevine başladı. Herkes ayaklandı. İtirafçı olanlar bile slogan atıyordu. O yüzden 5 Eylül’den sonra zindanda değişiklikler oldu. Asker ve gardiyanlar koridora çıkmaya korkuyordu. İnsanlar geçmiş 3 yılın acısını kustu. Slogan atıyorlardı, bağırıyorlardı. Bir arkadaşımız açlık grevinin 7’nci gününde mide kanaması geçirerek, yaşamını yitirdi. Artık zindan ayağa kalktı. Açlık grevi 27 gün sürdü. Sonunda kimi şartlarımızı yerine getirdiler. Ama 1 Ocak 1984’te saldırı düzenlediler. O süreçte de 7 kişi yaşamını yitirdi. Büyük bir işkenceden geçirildik. Yaklaşık 3 ay hücrede tutulduk. Ondan sonra da örgütlenmemizi engellemek amacıyla sürekli yerlerimizi değiştirdiler. Bu durum 1990’a kadar sürdü. Bir operasyon yapıp bizi dağıttılar. Biz 17 kişiyi Amasya’ya gönderdiler ve 52 gün sonra tahliye olduk” dedi.
Büyük emekleri var
İşkenceye karşı Mazlum Doğan’ın 21 Mart 1982’de, ardından da Ferhat Kurtay, Necmi Öner, Eşref Anyık ve Mahmut Zengin’in 18 Mayıs 1982’de bedenlerini ateşe vermesinin yol gösterici olduğunu söyleyen Barış, Büyük Ölüm Orucu’nun ise buna karşı verilen öz eleştirinin ardından başladığını kaydetti. Barış, “Eylem, mahkemede açıklandıktan sonra 6 arkadaşla başladı. Zindana döndükten sonra başka arkadaşlarda eyleme katıldı. Sayıları 15-20 kişiye ulaştı. Cezaevi yönetimi açlık grevine giren arkadaşların ailelerini, sevenlerini getirip kararlarından vazgeçirtmeye çalıştı. Ancak ne yaptılarsa arkadaşlar taviz vermedi ve şahadete ulaştı. O yüzden dünyaya yayılan demokratik mücadele, 14 Temmuz direnişinin sonucudur. Bugün ki mücadelenin temelini 14 Temmuz direnişinde yaşamını yitiren arkadaşlar attı. Direniş, insanlık ve Kürt tarihinde yer tuttu. O yüzden kıymetleri anlatılamaz.”
Haber: Rukiye Adıgüzel / MA