Kapitalist modernite, bir ekokırım gerçekleşimi olarak insanlığın da parçası olduğu ekosistemi yıkıma uğratarak kendini sürdürebilmektedir. Evet, tüm varlığı ve insanlığı tüketerek var olabilen, varlığını sürdürebilen bir soykırımlar organizasyonudur. Faşizm ise, bu tahakküm biçiminin çıplak yüzüdür. Temel motivasyonu tahakküm ve talan olan sistemini korumak ve derinleştirmek için, araç ve yöntemlerini güncelleyerek gerçekleştirdiği saldırıları kesintisizdir. Nesneleştirdikleri tüm mazlumların arayış ve direnişleri de çağlar boyunca süreklilik arz etmiştir.
Türkiye hakim sınıfları ve emperyalist güçler, darbeler silsilesiyle Türkiye ve Kürdistan halklarının yükselmekte olan emek ve hak mücadelelerini darbelemiş, klasik devlet yapılanmasıyla sürdürülmekte olan sömürü ve baskılama biçimini dahi yeterli bulmamış, halklarımızın azımsanmayacak bir kısmını örgütsüz, sınıf, cins ve halk bilinci olmayan, sürüleştirilmiş insan kalabalıklarına dönüştürerek azami talana açık duruma düşürmüş, tahakküm biçimlerini çıplak bir faşizm düzeyine taşımışlardır.
Mevcut iktidar klikleri siyaset ve yönetme biçimlerini her türlü araçla sınıf, cins ve halk gerçekliğinden kopararak manipüle ettikleri kalabalıklar üzerinden yürütmektedirler. Bu tutum sınıfsaldır ve tahakküm biçimlerinin gereğidir, düşürme yöntemidir. Farklı sermaye grupları ve iktidar odaklarının politik örgütleri olan sistem partilerinin tahakküm, gasp, talan odaklı program ve politikaları sistematik şiddet üretir. İdeolojik ikon ve kutsallarını bilinçlere işleyebildikleri, dokunulamaz kılabildikleri oranda iktidarları daha uzun ömürlü olabilir. Türkiye iktidar klikleri olarak gerek siyasal İslamcı-yeşil, gerekse beyaz Türkçü kanatların temel motivasyonu bu niteliktedir.
Ezilen cins, emekçi ve halkların, toplumsal kesimlerin gerçeği, talep ve ihtiyaçları ise tamamen farklıdır. İdeolojik motivasyonumuz cümle insan ve ekosistemle barışık, rızalaşma esaslı bir kollektivite temelli olmak zorundadır. Bağlı olarak örgütlenme biçimimiz sistemin sürüleştirilmiş, tahakküm hukukuyla zapturapt altına alınmış insan kalabalıklarını değil; halk, cins, sınıf farkındalığını ve gerçekliklerini esas alan bir perspektif ile gerçekleşmelidir. Aksi tutum kapitalist modernitenin yarattığı tüm kötülüklerin nesnesi olarak kalmak anlamına gelmektedir.
14 Mayıs seçimlerine de bu gerçeklikler ve atmosferde gidiyoruz.
Kâmil rehberlerimizden Pir Sultan, “cümlenin muradı dünya da cennet” demiş. Bu dünya cenneti rızasız yolun yolcuları yani tahakküm ve gasp yolunun mensupları dışında cümle insanlığın muradıdır. Biz Alevi halkların felsefesinde, bu cennet Razılık-Rızalık ilkesiyle mümkün olur. Bu ilke cümle insan ve cümle varlığı kapsar. Razılık-Rızalık ilkesinde belirleyici olan güç ilişkileri değil, hak teslimi ve hak talebidir. Fikriyat ve ona bağlı olarak inancımızın, toplumsal-bireysel yaşam biçimimizin, cümle insan ve varlıkla ilişkilenme, üretme, paylaşma anlayışımızın temel belirleyeni Razılık-Rızalık ilkesidir. Evreni, ilk özün-potansiyelin kendinden doğuşla, kendi varından var ettiği hakikat kabul etmekteyiz. Hakk olarak kavramlaştırdığımız hakikat “bin bir donda göründüğünden”, varlığın tüm hal ve formları kutsalın kendi halleridir, aşk ile zuhur etmiş, zahirde de tüm hal ve formlar Rıza ve İkrar ile vücuda gelmiş, aynı ilkeler üzerinde tekâmülünü sürdürmektedir.
Varlığın kaynağını, varoluşu, varlığı ve yaşamı-cümle canı kutsal olarak kabul ediyor, anlamlandırıyor ve değerli kılıyoruz. Daha yalın olarak hakikati böyle çözümlüyor, böyle biliyor, tüm motivasyonumuzu hakikat bilgimiz üzerinden gerçekleştiriyoruz. En azından Yol’un temel önermesi böyledir. Buradan bakarak yaşam biçimimizin ve duruşumuzun ne kadar Alevice olduğunu da görebiliriz.
Bilgi ve aşkı buluşturup donanarak kemalete ulaşma, Razılık-Rızalık ilkesini esas alarak “bizleşmeyle”, yani rızalaşma temelli ahlakla toplumsallaşarak dünya cennetini mümkün kılabiliriz. Zalimle mazlumun mücadelesi kesintisiz devam etmektedir. Rıza Yolu’nun talipleri olarak her Alevi dünden bugüne verdiğimiz bedellere, Yol’un temel önermelerine sahip çıkmakla mükelleftir ve bu da hak duruşu gerektirir.
Gerek toplumsal sorun ve ihtiyaçlarımız, gerekse Razılık-Rızalık ilkemiz; tahakküm zihniyet ve hukukuyla, pratiğiyle karakterize olan politik hareketlerle, bunların program ve partileriyle aramıza kesin mesafe koymamızı gerektirmektedir.
14 Mayısta halkları, emeği, kadını, hak ve özgürlükleri çiğnemeyen, onları hakikatleriyle kabul edip hak esaslı bir program etrafında rızalaşmalarını, Demokratik Cumhuriyetle daha yaşanabilir yarınlara taşımayı esas alan Emek ve Özgürlük İttifakında iradi bir bileşen olarak yer almak, seçimlerde Yeşil Sol Partinin parlamento da en yüksek temsiliyeti için azami katkı sunmak biz Aleviler için hem sorumluluk hem de zorunluluktur.
Aşk ile