Deprem, sel, enflasyon, yoksulluk, işsizlik ve benzeri sorunlar bir yana tarihi resmen ilan edilen seçimler ülkenin gündemine tüm ağırlığıyla oturdu. Bunca sorun varken seçimlerin gündemin önüne geçmesi yadırganabilir belki ama halkın karşı karşıya bırakıldığı tüm bu yakıcı sorunlarda ülke yönetiminin önemli payı olduğu aşikardır ve sorunların çözümü için -tek başına yeterli değil ama- yönetim biçimi yani rejim ve siyasi iktidar ivedilikle değişmelidir. Seçimler nedeniyle halkın karşı karşıya olduğu sorunların gündemden düşmesi gerekmez zaten; aksine, seçimleri mevcut iktidarın halk tarafından değerlendirilmesi ve iktidara aday olanların çözüm politikalarının sınanması olarak görmek gerekir.
Cumhur İttifakı’nın iktidarı bırakmamak için Hizbullah’ın Türkiye kolu olan ve geçmişte pek çok katliam gerçekleştiren Hüda Par’la ve İslam’ın en ilkel yorumunu siyasete taşıyarak temel insan haklarını (özellikle kadınlar için) ortadan kaldırmayı savunan Yeniden Refah Partisi’yle seçim işbirliği içine girmesi, 14 Mayıs seçimlerinin önemini daha da arttırmıştır. Bu seçimde, geçmişin sınanması ve siyasi iktidarın değişmesinin ötesinde, halkın ilkçağ karanlığına mahkum edilmeye rıza gösterip göstermeyeceği de oylanacaktır.
Seçimlerin böylesine yaşamsal öneme sahip olması, farklı ideolojilere sahip partilerin asgari müşterekte bir araya gelerek ittifaklar oluşturmasını ya da seçimlerde işbirliği içine girmesini de zorunlu hale getirmiştir; özellikle de cumhurbaşkanlığı seçimlerinde. Millet İttifakı ile Emek ve Özgürlük İttifakı, hemen hiçbir konuda benzer düşünmezken Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ni değiştirmek konusunda ortaklaşmaktadır. AKP’nin inşa ettiği bu otokratik rejim değişmeden parlamento seçimlerinin de pek bir önemi kalmamaktadır çünkü. Geçtiğimiz yasama döneminde bu, ziyadesiyle tecrübe edilmiştir.
Emek ve Özgürlük İttifakı, kendi adayıyla cumhurbaşkanlığını kazanma olasılığı olmadığı için Millet İttifakı’nın adayı Kılıçdaroğlu’nu destekleyerek parlamento seçimlerinin de anlamlı hale gelmesini sağlayabilir. Yani Kılıçdaroğlu’nu desteklemek, Millet İttifakı’nın programını desteklemek anlamına gelmez; sadece parlamento çalışmalarının daha anlamlı hale gelmesini sağlayacak bir asgari müşterekte buluşulmuş olur. Ama Millet İttifakı içindeki Kürtleri ötekileştiren anlayış, Kılıçdaroğlu tarafından da benimsenirse bu durum, muhalefette bulunan iki ittifak arasındaki asgari müştereği de anlamsız hale getirir tabiatıyla.
Rejimi değiştirme perspektifinin ötesinde önemli olan, elbette seçime giren ittifakların nasıl bir Türkiye tasavvur ettikleri ve bunu gerçekleştirmek için nasıl bir program ortaya koyduklarıdır. Millet İttifakı’nın gelecek tasavvuru, Cumhur İttifakı’nın ülkeyi İslamofaşizmin karanlığına gömme yönelimi karşısında Türkiye’yi -AKP’nin son 6-7 yılda bozduğu- fabrika ayarlarına geri döndürmekten ibarettir.
Emek ve Özgürlük İttifakı’nı oluşturan partilerin tahayyülü ise yüz yıllık cumhuriyetin müesses nizamının ötesine geçerek özgür ve demokratik bir toplum inşa etmektir. İttifak, bunu topluma iyi anlatabildiği taktirde parlamentoda güçlü bir temsiliyet elde edebilir ve demokratik dönüşümde söz sahibi olabilir. İttifak bileşenlerinin 16 Mart toplantısında sağladığı uzlaşma bu bakımdan umut vericidir.
Türkiye’de seçimler hiçbir zaman adaletli ve eşit koşullarda olmamıştır. Ancak 14 Mayıs seçimleri bugüne kadar yapılan seçimlerin en adaletsizi, en eşitsizi olacaktır. AKP ve MHP grubunun Anayasa’ya aykırı olmasına rağmen Cumhur İttifakı’nın adayı olarak Erdoğan’ı belirlemesini bir tarafa bırakalım; depremzedelerden, selzedelerden ve halkın tümünden esirgenen devletin olanakları (hazine, ordu, yargı, emniyet, TRT vs) Cumhur İttifakı’nın seçim çalışmaları için kullanılacaktır. Öte yandan sermayenin önemli bir kesimi ile Rusya, İran, NATO, ABD, Arap ülkeleri, tarikatlar, muhtelif mafya örgütlenmeleri vs. Cumhur İttifakı’nı desteklemektedir. Cumhur İttifakı’nın elinde olmayan tek şey “halkın desteği”dir. Halkın çok büyük bir kısmı AKP’den ve onun inşa ettiği otokratik rejimden illallah etmiştir. Dolayısıyla 14 Mayıs’ta seçim sandığında karşı karşıya gelecek olanlar, Cumhur İttifakı’nı destekleyen güçlerle Türkiye halkları olacaktır.
Peki Cumhur İttifakı halka rağmen iktidar olabilir mi? Demokrasinin asgari düzeyde de olsa işlediği koşullarda bile, bu mümkün olamaz elbette. Cumhur İttifakı halka rağmen iktidara gelmesi halinde bunu korumak için daha da otoriterleşecek ve halklar arasında kutuplaşmayı derinleştirecektir.
Cumhur İttifakı’nın halka rağmen seçimi kazanmasının yegane koşulu -seçim hileleri dışında- muhalefetin kendi içinde ayrışmasıdır. Bu nedenle Cumhur İttifakı’nın seçime kadarki sürede halklar arasında kutuplaşmayı derinleştirerek ittifakları dağıtmak için akla hayale gelmeyecek yollara tevessül etmesi sürpriz olmaz. Halkları birbirine düşürmenin, bölmenin panzehiri ise “toplumsal barış”tır.
14 Mayıs seçimlerini Dehak’lara karşı Demirci Kawa’ların mücadelesi olarak görmek gerekir. Newroz’da harlanacak olan, Dehak’ın zulmünden kurtulmak, özgür ve demokratik bir geleceği kurmak için karanlıkların panzehiri olan “toplumsal barış”ın ateşi olacaktır!
Newroz pîroz be! Newroz tüm halklara kutlu olsun!