Türkiye’de devlet tarafından öldürülen çocukların hesabı hiçbir zaman sorulmadı, adalet arayışlar mahkeme koridorlarında hep kayboldu. Uğur’un hikayesi de böyleydi, aslında Uğur’un hikayesi hepimizin hikayesi idi
Selman Çiçek
Mazlum Akay, Doğan Teyboğa, Umut Furkan Akçil, Ahmet İmre, Enver Turan, Canan Saldık, Birem Basan, Oğuzcan Akyürek, İzzettin Boz, Mehmet Nuri, Ceylan Önkol ve daha diğerleri…
1988’den bu yana devletin öldürdüğü çocuklardan birkaçı… İHD Diyarbakır’ın hazırladığı “2012 Yılı Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerini Kapsayan Çocukların Yaşam Haklarına Yönelik İhlal Raporu”na göre, 1988-2013 arasındaki dönemde çatışmalı süreç nedeniyle 569 çocuk yaşamını yitirdi.
Bir yılda 80 çocuk
İHD ile Türkiye İnsan Hakları Vakfı’nın (TİHV) sokağa çıkma yasakları süresince eriştikleri verilere göre 2015-2016 yıllarında sokağa çıkma yasakları sürecinde en az 80 çocuk yaşamını yitirdi. Şirnex’ın Cizîr ilçesinde 25 Aralık 2015’te devam eden sokağa çıkma yasağı sırasında 89 günlük Miray İnce adlı bebek ölenlerden biriydi. Yine Şirnex’ın Cizîr ilçesine bağlı Cudi Mahallesi’nde 7 Eylül 2015’te Cemile Çağırga, zırhlı araçtan açılan ateşle evinin kapısının önünde vurularak öldürüldü. Sokağa çıkma yasağından dolayı 10 yaşındaki Cemile Çağırga’nın cansız bedeni, kokmasın diye evlerindeki derin dondurucuda üç gün bekletildi.
İHD Amed Şubesi’ne göre, son 15 yılda Kürt kentlerinde meydana gelen zırhlı araç ve kolluk hâkimiyetindeki araçların karıştığı 82 çarpma olayında 21 çocuğun yaşamını yitirdi, 23 çocuk ise yaralandı.
AKP döneminde ölen çocuklar
AKP’nin görevde olduğu 2004-2015 yılları arasında TİHV’in verilerine göre en az 241 çocuk polis veya asker tarafından öldürüldü. Diğer STK’lerin verilerine göre ise 477 çocuk devlet tarafından öldürüldü. Bu çocuklar arasında 12 yaşında bedenine 13 kurşun sıkılarak öldürülen Uğur Kaymaz, karakoldan atılan havan mermisiyle katledilen Ceylan Önkol, Roboskî’de bombalanan 19 çocuk, 2013 yılında Gezi Parkı eylemleri sırasında öldürülen Berkin Elvan, cenazesi buzdolabında saklanan Cemile Çağırga da vardı.
İhmalin öldürdüğü çocuklar
Tabi bir de devletin ihmali sonucu ölen çocuklar vardı. “İmar affı” ve “rant anlayışı” ile depremde yaşamını yitiren binlerce çocuk. Açlığa mahkum edilen beş çocuğun elektrik sobanın devrilmesi sonucu ölmesi. Devlet, kontra güçler ve kutsal aile üçgeninde katledilen, katilleri dahi bulunamayan Narin’ler var bir de. Güvencesiz çalıştırılan ve işyerinde alınmayan önlemlerden dolayı ölen 909 çocuk var.
Bu çocukların ortak hikayesi de aynı. Devlete göre hepsi suçlu, kimilerine “terörist” bile dediler. Büyük bir çoğunluğunun sorumluları yargılanmadı, ceza almadı.
Uğur’un hikayesi
Öldürülen çocuklardan biri de Uğur Kaymaz’dı. Uğur’un bir de hikayesi vardı. Bu hikaye aynı zamanda yüzyıllardır Kürde uygulanan zulmün de özetiydi.
Mêrdin’in Qoser ilçesinde, 21 Kasım 2004’te 12 yaşındaki Uğur Kaymaz evinin önünde babası Ahmet Kaymaz’la birlikte polisler tarafından açılan yaylım ateşiyle katledildi. Ayağında terlikleriyle öldürülen Uğur’un küçük bedeninden 13, babasının vücudundan 8 kurşun çıkarıldı. Mardin Valiliği, yanı başlarına kalaşnikof silah bırakılan baba ve oğulu “eylem hazırlığındaki terörist” olarak kamuoyuna yansıttı.
Uğur’un davası
Bir çocuğun bedenindeki 13 kurşunun hesabı sorulması gerekirken o kentin valisinin açıklaması; devletin Kürde yaklaşımının en çıplak örneği idi. Bazen soruyorlar; “Siz Kürtler ne istiyorsunuz” diye? Kürtler, bir çocuğun bedenindeki 13 kurşunun hesabına sormak istiyor. Alışılmış bir açıklama ile mahkeme koridorlarında yok edilen adaleti yaşadık Kaymaz’ın davasında.
Sanıklar beraat etti
Uğur’u öldüren polisler Mehmet Karaca, Yaşafettin Açıkgöz, Seydi Ahmet Döngel ve Salih Ayaz, hiçbir zaman tutuklanmadı. Cezasızlık politikasının devreye sokulduğu davada hiçbir zaman bir çocuğun bedenindeki 13 kurşunun hesabı sorulmadı. Sanıkların tutuklu yargılanması talebi her seferinde reddedildi. Sanık polisler İstanbul, Bursa, Kocaeli ve Mersin’e tayin edilip göreve iade edilerek adeta ödüllendirildi. Mêrdin’deki dava “güvenlik gerekçesiyle” Eskişehir’e nakledildi. Kürdün davası bile sürgün edilmişti. Sanıklar ilk kez Eskişehir’deki duruşmaya katıldı. Eskişehir Ağır Ceza Mahkemesi davanın sonucunda “polislerin meşru müdafaada bulunduğuna” kanaat getirdi ve 18 Eylül 2007’de polisler beraat etti.
13 kurşun orantılıymış
Kaymaz ailesi, iç hukuk yolları tükenince Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) başvurdu. Dava kabul edildi. AİHM 2. Dairesi, Türkiye’den istediği savunmada, “Uğur ve babasının öldürülmesinin son çare olup olmadığını, orantılı bir güç kullanıp kullanılmadığını” sordu. Bu soruya vicdanları yaralayan bir cevap verilmişti. Türkiye savunmasında babasına isabet eden 8, Uğur’a isabet eden 13 kurşunu orantılı bulmuştu. AİHM, meydana geldiği tarihte Türkiye’yi sarsan Uğur Kaymaz olayında soruşturma gereklerini yerine getirmeyen Türk yetkilileri ‘oy birliğiyle’ sorumlu bularak, Kaymaz ailesine ve çocuklarına toplam 143 bin Euro tazminat ödenmesini karara bağladı. Ne Türkiye’nin “orantılı” cevabı ne de AİHM’in kararında adalet vardı.
Heykeline bile saldırı
Sadece adaletsizlik miydi, Uğur’u ve bizi yaralayan. Adaletsizlik, cezasızlık, tahammülsüzlük, irade gaspı… Uğur’un hikayesinde hepsi vardı.
Uğur’un ölümünün ardından hem Amed’in Sur ilçesinde hem de Mêrdin’in Qoser ilçesinde anısına heykel yapıldı. Sur’da bir çocuk bedenindeki 13 kurşun heykeli yapılmıştı. Bu heykel defalarca saldırıya uğradı, tahrip edildi. Bu de yetmezmiş gibi heykel nedeniyle Sur Belediye Başkanı Abdullah Demirtaş hakkında dava açıldı.
4 Ağustos 2009 tarihinde Qoser Belediyesi tarafından ilçe merkezinde bulunan aynı zamanda Uğur Kaymaz’ın adının verildiği bulvar üzerinde bulunan heykel ise; Kürtlerin iradesini gasp eden kayyımlar tarafından 2017 yılında kaldırıldı. Bu da yetmezmiş gibi kayyım Ahmet Odabaşı, göreve gelir gelmez Kaymaz’ın annesi Makbule Kaymaz’ı işten attı. Bir de pişkince bunlarla övündü. Anne Kaymaz’ın oğlunun katledildiği 21 Kasım günü atılması da Kürde düşmanlığın en somut haliydi. Başka da söze gerek bırakmıyordu.
Mezar taşlarını kırdılar
14 ve 17 Kasım 2023 tarihinde Kaymaz ailesine yapılan saldırıların son halkası olmuştu. Katlettiler, heykellerine bile tahammül etmediler. Halkın iradesini gasp edip anne Kaymaz’ı işten attılar. Bu da yetmezmiş gibi mezarlarına bile saldırdılar. Pireketa Mahallesi’ndeki mezarlıkta yan yana defnedilen baba ve oğulun mezarı iki defa saldırıya maruz kaldı. Kimliği belirsiz kişilerce yapılan saldırıda mezar taşları tahrip edildi.
Uğur’un hikayesi aslında bizim hikayemiz.