12 Eylül askeri darbesi döneminde tutuklanan ve işkence gören Abdullah Öztüre, o günden bugüne devam eden bir ‘tekçilik politikası’ olduğunu belirtti
Kenan Evren’in başını çektiği 12 Eylül 1980 askeri darbesi, 43’üncü yılını geride bıraktı. Yeni bir rejimin önünü açan darbe, zulüm, işkence, idam ve ölümlerle Türkiye’nin en karanlık dönemlerinden biri olarak tarihe geçti. Resmi rakamlara göre; 650 bin kişinin gözaltına alındığı, 230 binin kişinin askeri mahkemelerce yargılandığı, 52 bin kişinin tutuklandığı, 48 kişinin idam edildiği, 171’i işkence sonucu olmak üzere 300 kişinin yaşamını yitirdiği, yüzlercesinin kaybedildiği, binlercesinin işkence tezgahlarından geçtiği askeri darbe, hala yüzleşmeyi bekleyen bir hafıza oluşturdu.
Darbe sonrası tutuklanarak Malatya L Tipi Cezaevi, Maltepe Askeri Cezaevi ve Alemdağ Cezaevi’nde toplam 6 yıl kalan dönemin tanıklarından Abdullah Öztüre, maruz kaldığı ihlaller ve tanıklıklarını Mezopotamya Ajansı’ndan (MA) Ferdi Bayram’a anlattı.
1968 kuşağı devrimci isimlerinden İstanbul Hukuk Fakültesi öğrencisi Vedat Demircioğlu’nun Konya’da cenazesine dönük engellemeye tahammül edemediğini belirten Öztüre, bunun üzerine siyasetle tanıştığını dile getirdi. Darbe sürecine giderken ekonomik ve toplumsal sorunlar ile kutuplaşmanın zirve yaptığını belirten Öztüre, 1 Mayıs 1977 katliamı, Alevilere dönük Çorum ve Maraş katliamlarının da bu gerilim ve kutuplaşmayı arttırdığını dile getirdi.
Bu katliamları yapanların dışarıdan getirildiğini ve toplumun bu konuda yeterince bilgisinin olmadığını aktaran Öztüre, “Biz 78’liler girişimi olarak, bu olayları o dönemde araştırmaya başladık. Toplumun ne yaşandığı hakkında bilgisi yoktu. Biz elimizdeki araç ve gereçlerle, çok zor şartlar altında topluma ne olduğunu ulaştırmaya çalışıyorduk. Elimizde o dönemde bu kadar teknolojik araç yoktu. Bu süreçlerden sonra toplum iyice gerginleşmeye başladı. İşte bu süreç, bizi 12 Eylül’e doğru götüren süreç oldu” diye konuştu.
‘İşkenceden komaya girdim’
Darbe gerçekleştiğinde İstanbul’da gözaltına alındığını dile getiren Öztüre, Maltepe Askeri Cezaevi’ne götürüldüğünü ve sorguda yoğun bir işkence gördüğünü anlattı. Gördüğü işkence nedeniyle komaya girdiğini söyleyen Öztüre, “Uzun bir işkenceden sonra komaya girdim ve ölümden döndüm. İşkence benim hayatımda büyük bir iz bıraktı. Beni koma halinde askeri hastaneye götürdükleri zaman, hastanede çalışan bir hemşirenin beni tanımasıyla kurtuldum. O hemşirenin nöbetçi olması ve beni tanıması, yaşama yeniden tutunmama neden oldu. Beni hastaneye getiren polisler hemşireye ‘biz bunu yolda bulduk’ demişler. Hemşirenin girişimleri sonucunda birkaç gün kalmama müsaade ettiler. Kendimi biraz toparladım. Katılmadığım olayları işkenceyle bana zorla kabul ettirmeye çalışıyorlardı. Daha sonra yine ellerinde hiçbir bilgi ve belge olmadan beni tutukladılar” şeklinde konuştu.
Tutuklanarak Kartal Alemdağ Askeri Cezaevi’ne götürüldüğünde yolda yine işkenceye uğradığını aktaran Öztüre, Alemdağ Cezaevi’ne gittiğinde işkencelere karşı bir direnişin başladığını kaydetti. Alemdağ Cezaevi’nde bir buçuk yıl kaldıktan sonra Metris Cezaevi’ne, burada bir yıl kaldıktan sonra Sağmalcılar Cezaevi’ne, daha sonra sırasıyla Malatya, Elazığ cezaevlerine gönderilen Öztüre, Malatya L Tipi Cezaevi’ne sevk edildiği sırada işkenceye uğradığını söyledi. 7 gün boyunca ellerinin zincirle bağlandığını belirten Öztüre, “Öyle bir sıkmışlardı ki artık elimiz tutmuyordu. Ailem beni görmeye geldiğinde, onlarda kötü muameleye maruz kaldı. Annem bundan dolayı sinir hastası oldu” diye anlattı.
O günden bugüne olumlu anlamda bir değişimin olmadığını vurgulayan Öztüre, Türkiye’nin hala darbe yasasıyla yönetildiğine dikkat çekti. “Tekçi” Anayasa’nın AKP tarafından kendi çıkarları doğrultusunda kullanıldığını dile getiren Öztüre, buna karşı Kürtler başta olmak üzere sol ve sosyalistlerin mücadele ettiğini söyledi. Öztüre, “AKP, eşit yurttaşlık hakkı isteyen Kürtlere ve başka inançta olan yurttaşlara bu tekçiliği dayatıyor” diye belirtti.
Bu sorunların demokratik ve özgürlükçü bir Anayasa olmadan düzelemeyeceğinin altını çizen Öztüre, ortak mücadele çağrısında bulunarak, şunları söyledi: “Bu konuya karşı duyarlı olan bütün işçi, emekçi, azınlık milletlerin birleşip ortak mücadele etmesi gerekir. Demokratik ve özgürlükçü bir toplum için taleplerini dile getirmelidirler. Örgütlenmek ve mücadele etmek gerekir.”
HABER MERKEZİ