12 Eylül’ün üzerinden 39 yıl geçti. Hem rakamlar hem de dönemin tanıklarının anlatımları, aradan geçen onca yılda hiçbir iyileşmenin olmadığını ortaya koydu. Özellikle 15 Temmuz’dan bu yana milyonlar baskı altında
Türkiye tarihinin en karanlık dönemlerinden biri olarak adlandırılan 12 Eylül askeri darbesinin üzerinden 39 yıl geçti. Darbe ile Anayasa askıya alınırken, aralarında siyasi parti ve sendikaların da oluğu binlerce sivil toplum örgütü ve dernek kapatıldı. Darbenin yarattığı tahribatın sayarak bitmeyeceğini ifade eden dönemin hem tanığı, hem sanığı hem de mağduru 78’liler Girişimi Sözcüsü Celalettin Can, 12 Eylül’ün ülkenin üzerinden silindir gibi geçtiğini ve etkilerinin halen devam ettiğini söyledi.
12 Eylül Darbesi’nin zeminini hazırlamak için Çorum, Maraş, 1 Mayıs, Bahçelievler, Beyazıt gibi katliamlara imza atıldığını anlatan Can, 12 Eylül 1980’e gelindiğinde askerin ülke yönetimine el koyduğunu ve etkisi 39 yıl sürecek bir sürecin fişeğinin ateşlendiğini belirtti.
‘Gelenler değiştirmek istemiyor’ Darbe ile birlikte yeni bir anayasanın hazırlandığını ve bu anayasa ile bütün demokratik hak ve özgürlüklerin yok edildiğinin altını çizen Can, darbeden sonra gelen her iktidarın darbe anayasasını kendine göre yeniden düzenlediğini ve hiçbir zaman değiştirmek istemediğini vurguladı.
‘AKP sürdürüyor’
Can, geride kalan 39 yılda Türkiye’de hiçbir şeyin değişmediğini, 12 Eylül’ün çok ağır bir enkaz ortaya çıkardığını dile getirdi ve ekledi: “1961 ve 1971 darbeleri ile hesaplaşılmadığı için 12 Eylül 1980 Darbesi oldu. Bununla da hesaplaşılmadığı için 28 Şubat Postmodern Darbe ve 15 Temmuz darbe girişimi yaşandı. Bugün ise 12 Eylül AKP ile devam ediyor. ‘Askeri vesayete son verdik’ diyen AKP bu gün darbeler ile besleniyor. Erdoğan’ın 15 Temmuz’dan hemen sonra ‘Bu darbe Allah’ın bir lütfudur’ diyerek darbelerden nasıl beslendiğini ortaya koydu. 15 Temmuz darbe girişiminden sonra ülkenin normalleşmesi için adımların atılması gerekirken, ancak darbe dönemlerinde yaşanacak uygulamalar hayata geçirildi. Temel hak ve özgürlükler askıya alındı. İlan edilen OHAL ile birlikte demokrasi sekteye uğratıldı. Yüzlerce dernek STK kapatıldı. Onlarca gazete radyo ajans dergi kapatıldı. 125 binin üzerinde kamu çalışanı ihraç edildi. AKP uygulamaları 12 Eylül darbesini aratmayan boyutlara ulaştı.”
Yeni bir anayasa
Hiçbir şey için geç olmadığını sözlerine ekleyen Can, “Halen 12 Eylül Darbesi ile hesaplaşabiliriz ama bunun için demokrasi güçlerinin ortaklaşması gerekir. Darbe anayasasının değiştirilmesi ve yeni bir anayasa oluşturmak için bir araya gelmemiz gerekir. Bu yapılmadığı takdirde 12 Eylül’ü doğuran zihniyet yeni darbelere halan gebe. Bununla hesaplaşmadan bu enkazın altında kalmaya devam edeceğiz” diye belirtti.
‘5 Nolu’da onursuzluk dayatıldı’
Askeri darbe döneminde gözaltına alınıp işkence gören ve uzun yıllar cezaevinde kalan tanıklar da aradan geçen zamana rağmen Türkiye’de değişen bir şey olmadığını söyledi. 1981’in başlarında Mardin’in Nusaybin ilçesinde gözaltına alınıp uzun süre gözaltında işkence gören Hüseyin Barış, gözaltından sonra tutuklanarak Diyarbakır 5 Nolu Cezaevine konulur. Diyarbakır 5 Nolu’da 10 yıl 4 ay kalan Barış, gözaltındayken gördüğü işkencelerin on katını bu cezaevinde görür. O dönem Diyarbakır Cezaevi’nde hiçbir yasanın, hukukun geçmediğini ve insanlık dışı uygulamalara tanık olduğunu söyleyen Barış, her koğuşta en az 70- 80, en çok 150 ile 170 kişinin kaldığını söyledi.
170 kişinin kaldığı koğuşlara sadece 15 ekmek getirildiğini ve çoğu zaman aç kaldıklarını belirten Barış, 5 Nolu’da herkese kişiliksizliğin ve hainliğin dayatıldığını anlattı. Barış, cezaevinde her tutukluya özel muamele yapıldığını ve akıl almaz işkencelere maruz kaldığını, bunları anlatmakta hala zorlandığını ifade etti.
‘Direniş cuntayı darbeledi’
Diyarbakır 5 Nolu Cezaevi’nde tüm baskı ve teslimiyet dayatmalarına rağmen Kürt hareketinin önderleri Kemal Pir, Mehmet Hayri Durmuş, Mazlum Doğan ve arkadaşlarının dayatılan kişiliksizliği ve teslimiyeti kabul etmeyerek bedenlerini ölüme yatırdığını hatırlatan Barış, bu büyük direnişin 12 Eylül cuntasına büyük bir darbe vurduğunu ifade etti. Barış da Celalettin Can gibi 12 Eylül uygulamalarının halen sürdüğünü, başa gelen iktidarların bunu fırsata çevirdiğini vurguladı.
‘Zihniyet hiçbir zaman silinmedi’
1982 yılının Kasım ayında İzmir’de gözaltına alınıp 45 gün işkenceli sorgulardan sonra tutuklanıp Şirinyer Askeri Cezaevi’ne gönderilen darbe mağduru Yunus Bircan ise 45 günlük gözaltı süresince kaba dayaktan sistematik işkence yöntemlerine akıl almaz işkencelere maruz kaldığını ifade etti. O dönem Şirinyer Askeri Cezaevi’nde tek tip elbisenin uygulamaya konulmak istendiğini ve buna karşı direndikleri için yoğun baskı ve şiddetin yaşandığı cezaevlerinden biri oluğunu aktaran Bircan, işkencelerin cezaevinde artarak devam ettiğini ancak buna karşı gösterilen direnişlerin de olduğunu belirtti. Bircan, “Diyarbakır 5 Nolu Cezaevi’nde tüm baskılara rağmen direniş kırılamadı. Ankara Mamak, İzmir Şirinyer gibi cezaevlerinde benzer direnişler oldu ve tutsakların iradesi teslim alınamadı” dedi.
12 Eylül ile birlikte hiçbir şeyin eskisi gibi olmadığını aktaran Bircan, cezaevinde 7 yıl kaldıktan sonra dışarı çıktığında her şeyin tamamen silindir gibi ezildiğini, yeniden toparlanmak için yıllar alacak bir sürecin başladığını ekledi. Bircan, 12 Eylül zihniyetinin hiçbir zaman silinmediğini ifade ederek, “Darbeden sonra gelen bütün iktidarlar 12 Eylül’ün sürdürücüleri oldu. Biz yıllarca darbeyle yüzleşilmesi için mücadele ettik, ama darbeci zihniyet tamamen yok olmadan 12 Eylül ile yüzleşilmeyecektir.”
Kenan Evren’in icraatları
Emir-komuta zinciri içerisinde örülüp 1983 yılına kadar devam edem askeri darbe yönetiminde 650 bin kişi gözaltına alındı, bir milyon 683 bin kişi fişlendi, 210 bin dava açıldı. Bu davalarda 230 bin kişi yargılandı, 49’u kişi idam edildi, 388 bin kişiye pasaport verilmedi. 30 bin kişi “sakıncalı” olduğu için işinden, 14 bin kişi ise vatandaşlıktan çıkarıldı. 30 bin kişi siyasi mülteci olarak yurtdışında yaşamaya başladı. Darbe süreci, özellikle yeni gelişen Kürt hareketini ve Türkiye devrimci hareketini yok etmeyi hedefledi.
Bu dönemde 171 kişinin işkence nedeniyle öldüğü belgelenirken, cezaevlerinde 144 kişi ‘kuşkulu’ biçimde öldü. Cezaevlerinde 16 kişi “kaçarken” vurulurken, 95 kişi cezaevlerinde “çatışmalarda” yaşamını yitirdi, 73 tutukluya “doğal ölüm raporu” verildi. 14 kişi cezaevlerindeki uygulamaları protesto amacıyla başladıkları açlık grevlerinde hayatını kaybetti. Bu dönemde 23 bin 763 dernek ve kuruluş kapatıldı. 3 bin 854 öğretmen, 120 öğretim görevlisi, 47 hakimin işine son verildi. 7 bin 233 devlet memuru sürgün edildi.
400 gazetecinin cezalandırılması istenirken, yargılanan gazeteciler için 4 bin yıl hapis cezası istendi. Gazetecilere verilen hapis cezası toplamı 3 bin 315 yıl 6 ay olurken, 31 gazeteci cezaevine girdi. Bu dönemde 300 gazeteci saldırıya uğradı ve 3 gazeteci öldürüldü.
Yaklaşık 39 ay görevde kalan darbe yönetimi 139 Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile 669 yasada değişiklikler yaptı. 1980 darbesi sonrasında yapılan Anayasa referandumu ile getirilen 1982 Anayasası (Darbe Yasası) hala Türkiye’de güncelliğini “anayasasızlık” eleştirileri altında koruyor.
R. Tayyip Erdoğan’ın icraatları
AKP döneminde ortaya çıkan ağır tablo 12 Eylül’ü aratmıyor. Hatta bir çok alanda Kenan Evren’in icraatlarını aşan uygulamalar kaydedildi. 2014 yılında İç Güvenlik Yasası’nın çıkmasıyla şehirler adeta polis ablukasına alındı. Baskının boyutu, 24 Temmuz 2015’te Kürt sorununun çözümünden vazgeçen hükümetin, çatışma politikasına yönelmesiyle arttı. Ağustos 2015’te başlayan sokağa çıkma yasaklarında yüzlerce sivil öldürüldü. 12 Eylül’ün devamı niteliğindeki 1990’ların köy boşaltmalarının yerini kent yıkımları aldı. Bu dönem güvenlik güçlerine sınırsız yetki verildi. Cizre’de en küçüğü 3 aylık Miray bebek olmak üzere 251 kişi katledildi. Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) raporuna göre 16 Ağustos 2015-10 Nisan 2016 tarihleri arasında 338 sivil sokağa çıkma yasaklarında öldürüldü.
15 Temmuz 2016’daki darbe girişiminin ardından ise ülke genelinde OHAL ilan edildi ve 3 yıllık bu süreçte milyonlarca insan mağdur edildi. 2016’da HDP eş genel başkanlarının da aralarında bulunduğu çok sayıda milletvekili cezaevine konuldu. Binlerce siyasetçi de tutuklanıp astronomik rakamlarda cezalara çarptırıldı. OHAL döneminde 32 KHK çıkartıldı ve onlarca kanun maddesinde Meclis devre dışı bırakılarak değişiklik yapıldı. KHK’ler ile 100 bini aşkın kamu görevlisi işinden çıkartıldı. Medya kuruluşları ve sivil toplumda çalışma yapan dernek ve vakıflar kapatıldı.
12 Eylül’den sonra sistematik devlet pratiği haline dönüşen “zorla kaybetme” 2016 yılından sonra tekrar gündeme geldi. Toplam 39 kişi zorla kaybedildi. Yine hala gündemde olan kayyum politikaları ise 12 Eylül’ün özel yetkileriyle donatılmış valileriyle özdeşleştiriliyor. HDP’li Van, Diyarbakır, Mardin belediyelerine atanan kayyumlar sonrasında toplumsal etkinliklere izin verilmezken, sert müdahaleler ve ablukalar devam ediyor.