Erdal Avcı*
1920’de kurulan Meclis’in ve 1921’de kabul edilen 1. Meclis Anayasası üzerinden 100 yıl geçti. Gerek 1. Meclis ve 23 maddelik Anayasa, gerekse 1924’te yapılan ve kuruluş Anayasası’na yapılan darbesel müdahalenin yarattığı hazin ve kanlı tarih doğru ele alınmalı, sonuçlarıyla doğru yüzleşilmelidir.
Ne tesadüftür ki, içinde bulunduğumuz korona salgın günlerinde, Kurucu Meclis’in 100 yılında ekonomik çöküntü içinde olan devlet (hükümet) Atatürk’ün Tekalif-i Milliye adı verilen (savaşa katkı) seferberlik çağrısını kendi seferberlik ilanına şiar edinmiştir. Atatürk’ün iktidar yönetimi 18 yıldır. Samsun’a çıkışı, kongreler toplaması, 1 ve diğer Meclisler, tek parti hükümetleri (CHP), isyanlar, soykırımlar, muhaliflerin tasfiyesi, Divan-I harpler, istiklal mahkemeleri, idamlar vd. Günahı ve sevabıyla geçen 18 yıllık iktidarı Dolmabahçe’de vefat ettiği 1938 yılına kadar sürmüştür. Erdoğan ve AKP hükümetlerinin 18 yıllık iktidarında Cumhuriyetin ilk uygulamalarını referans vermesi tarihin tekerrürü olmasının ötesinde, trajedisi ve bitişidir. Atatürk’ün yarattığı tek adam ve tekçi zihniyet izlerinden yürüyen, CHP’nin tek parti geleneğini sürdüren Erdoğan ve AKP geleneği, Cumhuriyetin başlangıç yıllarından bu güne kadar olan bütün günah ve sevaplarına ortak olmuş, kabul etmiş, üstlenmiştir. Yine ne tesadüftür ki, Atatürk Sivas ve Erzurum kongrelerinde Kürtlere eşit kurucu sözü vermiş, muhtariyet açıklamaları yapmış, 1. Meclis Anayasası’nda vilayetlere özerklik sağlayacak maddeler koydurmuş, 24 Anayasası’yla tekçi ve inkarcı dönemi başlatarak, buna itiraz eden ve isyan eden başta Kürtler ve diğer halkları kanlı bir şekilde bastırmıştır. Cumhuriyet tarihinde bitmek bilmeyen kavga ve çatışmaların, isyanların, darbelerin, sosyal ve ekonomik çalkantıların hazin tekrarının temelini atmıştır. Erdoğan ve AKP’nin iktidarının ilk yılında Diyarbakır konuşmasında başta Kürt sorunu (Kürt sorunu benim sorunumdur) diyerek çözüm sözü vermesi ve Cumhuriyetin kronikleşmiş temel hak ve özgürlükler sorununa Demokratik Anayasa’yla çözüm üreteceğine ilişkin açıklamalar yapmasının üstünden 18 yıl geçti.
Atatürk ve tek parti CHP’sinin 18 yıllık icraatleri ile verdiği ve tutmadığı sözler, bunun yarattığı tarihsel ve toplumsal sonuçlar ile…
Erdoğan ve AKP’nin 18 yıllık icraatlarının örtüşmesi trajik benzerlikten ziyade, zihniyet ortaklaşmasının kaçınılmaz sonucudur. Bu sebepledir ki, Erdoğan hükümetinin vardığı nokta, Cumhuriyetin inkarcı kodlarına teslim olma, tekçi jargon ve öze hapsolmadır.
Atatürk CHP’si ile Erdoğan AKP’sinin yönetim karakteri, Atatürk’ün iktidar süresiyle Erdoğan’ın iktidar süresi, her iki sürecin toplumsal talepleri ve tartışmalarının benzerliği, kullanılan yol ve yöntemler bir birinin kopyasıdır. Varılan nokta 100 yıllık kısır döngü, döngünün ve inkarcı, imhacı politikaların devam ettirilmesidir. Ve yine ne tesadüftür ki, her iki dönem başlarında birlik, beraberlik ve kardeşlik vurgularıyla zorlu süreçler atlatılmış, devamında ise birlik ve kardeşlik yerini inkar ve imhaya terk etmiştir.
Kutlaması yapılan Kurucu Meclis Anayasasına sahip çıkan, toplumsal barış ve Kürt sorununun çözümü için referans gösteren demokratik muhalefet güçlerine yapılmadık eziyet kalmamışken, 1. Kuruluş Meclisi ruhunu ortadan kaldıranların 100 yıl kutlamaları samimiyetsiz ve paradokslarla doludur. Eğer 1. Kuruluş Meclis Anayasası ve ruhuna sahip çıkılacaksa, halklara verilen söz ve mutabakatlara bağlı olunmalı, Demokratik Anayasa çerçevesinde çözüm üretilmelidir. Cumhuriyeti kuran şeyin bir parti, sınıf veya bir zümre olmadığı gerçeğini akıldan çıkarmadan, Meclis’in çoğulcu yapısına işaret etmek gerekir. Bu Meclis, adem-i merkeziyetçi anlayışı esas alan ve Meclis’i siyasi sistemin merkezine koyan bir anlayışla Cumhuriyeti inşa etti. Bu meclis, iktidar ayrımcılığını değil, toprak ve kader birliğini, birlikte yaşamı esas alıyordu. Bu anlamda ortak cumhuriyet bir ütopya değildi, gerçekleşen ve daha sonra inkara giden bir süreçtir. Bu inkar ile mücadele bugün de bizim ana mücadele hatlarımızdan biridir.
Çok iyi biliyoruz ki Anadolu’da verilen Türk-Kürt Ulusal Kurtuluş Savaşı sonrasında Osmanlı devlet enkazı üzerinde (Misak-ı Milli çerçevesinde) demokratik cumhuriyet şansı doğmuştu. Bu şans ortak bir arzu idi ve 1919’daki Amasya Tamimi ile Erzurum ve Sivas kongrelerinde bu yönde somut adımlar atıldı. TBMM’nin ilk Anayasası’nda kurulacak rejimin demokratik karakteri açıkça vurgulanmıştır. Kürtlere ilişkin 10 Şubat 1922 tarihli Kürt Özerklik Yasası TBMM’de büyük çoğunlukla kabul edilmiştir. Mustafa Kemal 1924 başlarında düzenlediği İzmit Basın Konferansı’nda, Kürtler için çözüm modeli olarak sınırlara dayanmayan en geniş ‘muhtariyet’ten, yani demokratik özerklikten bahsetti. 100 yıl daha ileri bir noktada idik! Bugün bırak bunları konuşmayı, ağza alınması dahi suç sayılıyor! O halde biz nereye gidiyoruz?
Eleştirimiz şu iktidar döneminde bu oldu, diğerinde şu oldu ile sınırlamak yüz yılı ıskalamak olur. Hakeza eleştirilerimizi o dönemde Fethi Okyar’ın “Ben elimi Kürt halkının kanına bulaştırmam” sözleri üzerinden anlamlandırmak mümkün!
23 Nisan Çocuk Bayramı olarak, her çocuğun anadili ve toplumsal aidiyeti ile yaşamasına imkan sunacak zemine kavuştuğunda bayram olacaktır. Çocuk üzerinden, çocuğun doğuştan gelen haklarını inkar etmek, asimilasyon ve egemenlik politikası dayatmak insan hak ve hürriyetleri, çocuk evrensel beyannamesi, vicdani ve insani değerlerle örtüşmez. Egemen olan değil, eşit ve adil birliktelik yaratılmalı, çocuk dünyasına çocuk kadar güzel ve temiz yaklaşılmalıdır. İktidarcı ve tahakkümcü zihniyetin zemininde büyütülen çocuklar değil bayram yaşamak, hayatları boyunca kabus ve acıdan kurtulamazlar. Egemenlik denilen iktidar aygıtı ve zihniyetini çocuktan uzak tutmak, özgür ve huzurlu toplum yolundaki tek seçenektir. Lice’deki Ceylanımız ile, Antepteki Ceylanımızın katledilmesi bu çarpık zihniyetin sonuçlarıdır. Çocukların katledilmediği bir düzen inşa edilemiyor, çocuklar kendilerini güvende hissetmiyorsa çocuğa bayram olmaz. Fakat yine de çocuk bayramına evet, çocuk üzerinden egemenlik inşasına hayır. Çocuk yaşamı bayram halidir, bayramları güzel kılalım.
*HDP İstanbul İl Eşbaşkanı