1 Mayıs, büyük şehirler başta olmak üzere ülke genelinde büyük bir coşku ile kutlandı. Alanları dolduran büyük kitlesellik ve coşku hemen herkesin dikkatini çekerken bu kitlesellikte 31 Mart yerel seçim sonuçlarının yarattığı motivasyonun etkisini vurgulamak gerekir. Doğal olarak bu motivasyonun oluşmasında etkili olan HDP seçim politikalarının katkısını da unutmamak, özellikle İstanbul 1 Mayıs’ındaki HDP kortejine değinmeden geçmemek gerekir. Yıllardır 1 Mayıs mitinglerine katılan bir devrimcinin deyimiyle “son yılların en kalabalık ve görkemli HDP korteji” alandaki yerini almıştı. Kortejin büyüklüğü ve coşkusu alana rengini vermiş, devrim ve sosyalizm sloganları tecrit kalkmalı sloganlarına karışmış, bir kere daha Kürt halkı, Türkiye demokrasi ve emek güçleriyle buluşmuştu.
1 Mayıs’a damgasını vuran ise günlerdir hapishanelerdeki çocuklarının sesini duyurmak için hapishane önlerine giden ve devletin zorbaca şiddetiyle karşılaşan tutsak anneleri oldu. 1 Mayıs, 179 günü bulan açlık grevlerinin ve başlayan ölüm oruçlarının ağırlığını sırtında hissederek ve yapılması gerekenleri sonraki güne devrederek tamamlandı.
1 Mayıs mitinglerinin bir diğer göstergesi ise mitinge katılmak için gelen ve herhangi bir korteje dâhil olmayıp doğrudan alana katılan kitlenin fazlalığıydı. Sosyalistlerin ve sendikaların kortejleri, gerek HDP korteji gerekse alanın kitleselliği ile kıyaslandığında düşük sayılabilecek bir görüntü veriyordu. Gerek sendikalar gerekse sosyalist hareketler içerisinde alana damgasını vurabilen yapı öne çıkmadı. İstanbul seçimlerinin iptal olasılığının arttığı, anneleri hedef alan saldırganlığın vicdanları yaraladığı, açlık grevlerinin ölüm orucuna dönüştüğü, ekonomik krizin derinleştiği bir süreçte 1 Mayıs alanları AKP-MHP-Ergenekon ittifakına anlamlı bir cevap üretmekle beraber sosyalistler açısından çokça üzerinde durulması gereken bir sorunu da açığa çıkarmış oldu.
Sosyalist hareketler bir yandan 2 Mayıs ve sonrasına devredilen devasa sorunlara çözüm üretmek, olası otoriterleşme eğilimini göğüslemek, öte yandan da alanda varlığını hissettiren örgütsüz yığınları ve uyanmakta olan işçi sınıfı hareketini kucaklayacak adresleri oluşturmak görevi ile yüz yüze geldiler. Bu gerçeklik hep var olmakla beraber bu 1 Mayıs’ta belirgin hale gelmiş oldu. Kitleler örgütsüz ve hiçbir sosyalist örgüt verili yapısı, politika tarzı ve vizyonu ile bu örgütsüz kitlelere adres olamıyor.
1 Mayıs alanları, kitleselliği ve görkemiyle bir moral kaynağı olarak öne çıkarken sosyalist solun zayıflığı aynı derecede kaygı kaynağı olarak kendini belli etmiştir. Sancılı bir sürecin içerisinden geçilirken solun verili dağınıklığı, onun sürecin dayatmalarının göğüslenmesi meselesinde elini oldukça zayıflatmakta ve bir çeşit seyirci durumuna düşmesine yol açmaktadır. Açlık grevleri karşısındaki derin acı ve sessizlik, anneleri hedef alan devlet saldırıları karşısında da devam etmekte ve artık yaralayıcı olmaktan öte sarsıcı sonuçlar üretmeye başlamaktadır. Sosyalist hareketler ve toplumsal muhalefet, açlık grevleri ile kuramadıkları yakınlaşmayı anneleri hedef alan saldırılar dolayımıyla kurmak imkânını doğru değerlendirmelidir. Tutsak annelerine yönelen devlet gaddarlığı herhangi bir politik duruşu aşan insani öfkeleri depreştirmektedir.
Aynı durum toplumsal vicdanda derin sarsıntılar yaratan çocuk istismarları, kadınları hedef alan saldırılar ve işçi cinayetleri için de söz konusudur. Ne yazık ki burada da bütünlüklü yaptırım gücü olan bir duruş sergilenmemekte, basit protestocu kimliğin ötesine geçilememektedir. Sosyal medya bir eylem alanına dönüşüp teşhir kampanyaları genel eylem haline gelirken yaptırım gücü olmayan sözün bir karşılığının da bulunmadığı bizzat saldırı altındakiler tarafından okunmakta, insanlar yalnız ve çaresiz kaldıkları hissiyle hareket etmektedir. Sosyalist hareket giderek değiştirmeye endeksli mücadeleden teşhirle yetinen bir hatta savrulurken sistem içerisine sıkışmakta, kitlelerden koparak daralmaktadır. Sosyalist hareketler mücadele zemininin dışına sürüklenme riski ile yüz yüzedir.
Alandaki hava dışarıdan bakan bir göz için sosyalistlerin büyük pankartların altında kendi durumunu kendisi gibi olanlarla kıyaslayıp kendi halinden memnun bir sonuç çıkardığı bir görüntü okumasına yol açıyordu. Oysa gerek verili sorunlar ve mücadele alanları gerekse kitlelerde büyüyen arayışlar sosyalistlerin tek başına ve verili örgütlenme, siyaset yapma tarzlarıyla altından kalkamayacakları büyüklükte bir boyut sergiliyordu. Bir 1 Mayıs okuması yapılacaksa -ki yapılıyordur- alanın okunmaktan pek hoşlanılmayan bu görüntüsü ile birlikte yapılmalıdır. Sosyalistler hızla verili dağınıklığı, bu dağınıklığı besleyen politika ve örgütsel işleyiş anlayışlarıyla beraber sorgulamaya başlamalıdır. Devrimci faaliyet ezilen halkların ve işçi sınıfının mücadelesinin ihtiyaçlarına cevap üretecek bir yaratıcılığa, bu ihtiyaçları karşılayabilecek yaygınlık ve politik güce ulaşmak zorundadır.
1 Mayıs alanları Kürt halkının özgürlük mücadelesi ile emeğin kurtuluşu mücadelesinin bir kere daha ayrılmaz birlikteliğini dayatırken, solun kitlelere sinerji verecek yeni açılımlara olan ihtiyacını göstermesi açısından oldukça anlamlı dersler vererek geçti. Durumdan ders çıkarmak, dersten görev çıkarmak sosyalist hareketlerin yükümlülüğündedir.