2. Dünya savaşının başlama tarihi olan 1Eylül 1939, Alman Nazi ordularının Polonya’yı işgal etmesi ve milyonlarca insanın hayatını kaybetmesine sebep oldu. Dünya tarihi, bugünü unutmamak ve barışın önemini hatırlatmak için 1 Eylül’ü Dünya Barış Günü olarak kutluyor. Ülkemizde barış gününe her yıl olduğu gibi saldırılar devam ediyor. Barışın çıkarlarının önüne geçeceğini düşünen savaş tamtamcıları, bu önemli günü kana bulamaktan çekinmiyorlar. Özellikle de ülkemizde bugünün gözaltılar ve tutuklamalarla geçtiğine tanık olmuşuzdur. Barış istemek öncesinde de günümüzde de suç unsuru olmaktan kurtulamamıştır. Oysa toplumsal barış, ülkelerin yaşanılır bir yer olmasının en önemli büyük nedenidir. Barış için verilen en güzel mesaj bu olsa gerek. “Irk, din, dil, fikir, zevk ve sınıf farklılıklarımızın gerçek zenginliğimiz olduğunu unutmadan saygı, sevgi anlayış ve hoşgörü içinde gelecek adına 1 Eylül Dünya Barış Günü kutlu olsun.” Başka söze gerek yok. Huzurlu geleceğimiz bu sözün içinde hayat bulacaktır. Maalesef son olayla yine bu sözlerin havada kaldığını gördük. İki değerli Kürt gazeteci kadın Süleymaniye’de T.C.ye ait SİHA’larla katledildi.
Kürt insanına yapılan zulümlerin her geçen gün daha da vahşi bir şekilde hayata geçirildiğine tanık oluyoruz. Samsun’da çalışan Kürt işçilerin kaldıkları eve akşam vakti kurşun yağmuru yağdırılıyor. Sakarya spor taraftarları maça “Yeşil” maskesiyle gidiyor. Bursa’da da maç esnasında “Beyaz Toros” pankartı açılmıştı. Katilleri hortlatma girişimleri bunlar. Diyarbakır’da beş gün önce ikinci defa Hewş kafeye saldırı yapıldı. 90’lı yılların geriye gelmesini umut edenler devrede. JİTEM başka bir elbise ile meydanlarda, Hizbullah İŞİD elbisesiyle saldırılarda bulunuyor. İktidar kendini yaşatmak için elinden gelen her türlü gerginliği tırmandırıyor. 11 gündür kaybolan Narin kızımızın küçücük bir köyde kaybolması ve bulunamamasını nasıl değerlendirelim. Kürt çocuklarını ya panzerler ezer, ya mayına basar ya da kurşunlanarak öldürülür. Kemal, Ceylan, Enes ve birçokları gibi örnekler var. Çocuklarımızın güvenli bir ortamda yaşamasını engelleyen kişiler ve kurumlar iktidarın yanlış politikaları yüzünden gelecek nesilleri farklı ortamlara sürüklemektedir. Her gün haberlerde olumsuz olaylar işlenirken ne iktidar ne de muhalefet gerekli adımları atmıyorlar. En son Kürtçe konuştuğu gerekçesiyle İstanbul Aksaray’da Duhok nüfusuna kayıtlı Hakim Lokman adlı genç bıçaklanarak öldürüldü.
Barışın yaşamda yer bulması için halkların eşitliğinin sağlanması en önemli konudur. Bu da ancak gerçeklerle yüzleşip yaşama uygulamakla vücut bulur. Kürtlerin senelerdir taleplerine kulak tıkayan iktidarlar geldi geçti ve bu kulak tıkama bugünlerde her alanda kendini fazlasıyla gösteriyor. Diyarbakır barosunda göreve başlayan genç avukatın Kürtçe konuşması halen yadırganıyorsa barış konusunda ne kadar ilerledik, neredeyiz diye sormak gerekmez mi? Bu çifte standartlar ayrıştırma yönlüdür ve tehlikelidir. Irkçı ve nefret dolu saldırıları kınamak değil, reddediyoruz. Kürt dili bu topraklarda hayat bulmuş kadim bir dildir ve Kürt insanı bu coğrafyada binlerce sene evvel var olmuş ve olmaya da devam edecektir.
Kürtleri düşman göstererek kendi sorunlarını ört bas etmeye çalışmak aymazlıktır, ülke sorunlarını ötelemektir. Eğitim, sağlık ve ekonomi can çekişirken gündemi başka yönlere çevirmek algı yaratmak zaman kazanmaktır. İktidar zaman kazanırken halk zaman kaybından en kötü dönemlerini yaşıyor. Diyanet işleri harcamaları dudak uçuklatırken, Reisin sarayları ile birlikte kasayı tam takır yapıyorlar. Şimşek “vergi yüzsüzlerinin ensesinde olacağız” derken kimleri kastetti acaba! Bir iş insanı kalkıp “bu milletin a…. k…” derse ve bu milletin sahibi olduğunu iddia eden bir cumhurbaşkanı da bu sözün üzerine vergi affı çıkartırsa kime güveneceksin bu iktidarda.
Cumhurbaşkanı “ananı da al git “ der işçiye, iş insanı küfür eder halka. Siyaset ve iş hayatı kültürünün dibe vurduğu yılları yaşıyoruz.