“Büyükada Davası” olarak bilinen 11 insan hakları savunucusunun yargılandığı davada Af Örgütü Türkiye Onursal Başkanı Taner Kılıç “örgüt üyeliği” suçundan 6 yıl 3 ay, Günal Kurşun, İdil Eser, Özlem Dalkıran “örgüte yardım” suçundan 1 yıl 13 ay hapis cezasına çarptırıldı.
“Büyükada Davası” olarak bilinen 11 insan hakları savunucusunun yargılandığı davanın karar duruşması İstanbul 35’inci Ağır Ceza Mahkemesi’nde başladı. Tutuksuz yargılanan, Taner Kılıç, İdil Eser, Özlem Dalkıran, Şehmuz Özbek, Veli Acu, Günal Kurşun, Nalan Erken, İlknur Üstün, Peter Frank Steudtner ve Ali Ghravi duruşmaya katılmazken, Nejat Taştan hazır bulundu.
Duruşma öncesi Çağlayan’da bulunan İstanbul Adliyesi önünde basın açıklaması yapıldı. “Hak savunucularına adalet” pankartının açıldığı açıklamaya çok sayıda hak savunucusu ve hukuk örgütleri katıldı. Açıklamayı Yurttaşlık Derneği Yönetim Kurulu üyesi Emel Kurma yaptı.
‘Hak savunucuları beraat etmeli’
Üç yıl önce Büyükada’da düzenlenen olağan bir sivil toplum toplantısında insan hakları savunucuları gözaltına alındığını hatırlatan Kurma, “Yıllarını insan haklarını korumaya adamış insan hakları savunucuları gerçeklerden uzak iddialarla gazetelerde ve televizyonlarda hedef gösterildi. Yaratılan bu iklimin gölgesinde hiçbir hukuki gerekçe olmadan tutuklandılar. Hazırlanan iddianamede akla mantığa aykırı bambaşka suçlamalar yöneltildi. Geçtiğimiz üç yıl boyunca görülen duruşmalarda delilleriyle çürütülen bu iddialar, 27 Kasım 2019 tarihinde yapılan duruşmada sunulan mütalaada yer almaya devam etti. Aslında hiç açılmamış olması gereken bu davanın bugün görülecek duruşmasında hukuka uygun şekilde verilebilecek tek karar 11 hak savunucusunun hiçbir istisna olmadan beraat etmesidir” diye konuştu.
Karar tarihe geçecek
Kimlik tespitlerinin ardından Peter Frank Steudtner avukatı Murat Deha Boduroğlu söz alarak, Steudtner, mahkemeye gönderdiği yazılı savunmasını okudu. Steudtner, savunmasında “Vereceğiniz karar tarihe geçecektir. 11 kişiden birinin bile ceza alması hepimizin haklarının ihlalidir. Kendimizi savunmak için harcadığımız gücü insan hakları için harcamayı tercih ederdik. Gözaltı ve tutukluluk Türkiye’nin taraf olduğu sözleşmelere aykırı uygulamalarla doluydu. Mevcut deliller ve yasalar uyarınca dava kapsamında yargılanan hepimizin beraatını talep ediyorum. Vereceğiniz beraat kararı Türkiye’de insan haklarının bulunduğunu göstereceği gibi Almanya ile ilişkileri de olumlu etkileyecektir” dedi.
‘Biz sadece insan haklarını savunduk’
Ardından söz alan Ali Ghravi’nin avukatı Oğul Güner Olgun, müvekkilinin mahkemeye gönderdiği yazılı savunmasını okudu. Ghravi savunmasında şu ifadeleri kullandı; “Beşimizi beraat ettirip geri kalanımızı mahkum etmek istiyorsunuz. Bize verilen zararı gidermeniz mümkün değil ama adaletsizliğe son vermeniz mümkün. Hiçbirimiz tutuklanmamalıydık. Bir yerdeki adaletsizlik, her yerdeki adaletsizliktir. Biz terörist değiliz, sadece insan haklarını savunduk.”
‘İnsan hakları yargılanıyor’
Özlem Dalkıran’ın avukatı Aynur Tuncel Yazgan söz alarak müvekkilinin yazılı savunmasını okudu. Dalkıran savunmasında, “3 yıldır bu mahkemede yargılanan burada isimleri yazılı 11 kişi değil, mensubu oldukları insan hakları camiasıdır. Bu mütalaa ‘insan hakları için çalışmak, herkes için hak ve özgürlük talep etmek suçtur’ diyor. Devlet ve devlet dışı aktörlerin gerçekleştirdiği hak ihlallerini belgeleyen ve ifşa eden, devletin ve yetkili kurumlarının ihlalleri önlemedeki ihmalini veya isteksizliğini eleştiren etkilenenlere destek sunan ve adalet arayışlarında yanlarında duran, yeni ihlaller meydana gelmesin diye devlet kurumlarına önleyici tedbirler tavsiye eden insan hakları savunucularını sindirmek ve susturmaktır. Hak savunucularının çalışmalarını ‘sivil toplum görüntüsü altında’ diyerek karalayıp terör bağlantılı suçlamalarla yargılamak, ‘terörle mücadele görüntüsü altında’ her türlü eleştirel sesi bastırmak, toplumu tamamen susturmak amacını taşıyor” ifadelerini kullandı.
‘Eleştiri kabul edilmiyor’
“Hangi faaliyetimiz ‘terörü’ destekliyor ya da bunu amaçlıyor” diye soran Dalkıran, “Savcının mütalaasında bu anlaşılmıyor. Maalesef, hak savunucularının yazdığı her haber katıldıkları her toplantı kabul edilemez bir eleştiri olarak görülüyor. Büyükada davasıyla tüm sivil toplum kuruluşları üzerinde dondurucu bir etki yaratıldı. Bu dondurucu etki Gezi davasıyla katmerlendi. 3 yıl geçmesine rağmen, Türkiye’ye davet edilen uluslararası insan hakları kuruluşu temsilcileri hala tedirginlikle Türkiye’de toplantıya katılmanın güvenli olup olmadığını soruşturuyor. Bu sorunun cevabını bugün bu mahkeme salonunda öğreneceğiz. Bugün, bu hukuk felaketine bir son verin. Tek ‘silahları’ sözleri, fikirleri ve evrensel hukuka ve değerlere, barışa ve insanlık onuruna saygıları olan hak savunucularını yaftalama, şiddet ve terör ile suçlama geleneğini kırın. Ben ve arkadaşlarım bu davadan başımız dik, vicdanımız rahat, özgür ve haklı olduğumuzu bilerek ayrılacağız. Mahkemenizin adaletten ve hukukun üstünlüğünden yana tutum alacağına ve bu davayı hepimizin hakkı olan beraat kararıyla sonuçlandıracağına inanıyorum. Beraatımı talep ediyorum” dedi.
Ceza yağdı
Büyükada davasında Af Örgütü Türkiye Onursal Başkanı Taner Kılıç “örgüt üyeliği” suçundan 6 yıl 3 ay, Günal Kurşun, İdil Eser, Özlem Dalkıran “örgüte yardım” suçundan 1 yıl 13 ay hapis cezasına çarptırıldı. Nejat Taştan, Veli Acu, Peter Frank Steudtner, Ali Gharavi, İlknur Üstün, Nalan Erkem ve Muhammed Şeyhmus Özbekli hakkında ise beraat kararı verildi.
İSTANBUL