Bağdadi’nin Türkiye sınırına 5 kilometre uzaklıkta öldürülmesini ve bunun Türkiye’ye olası yansımalarını değerlendiren Dr. Yılmaz, ‘Türkiye’de risklerin farkında’ dedi
Türkiye’nin 9 Ekim’de Kuzey ve Doğu Suriye’ye dönük başlattığı operasyonu sonrası değişen dengeleri, IŞİD Lideri Bağdadi’nin Türkiye sınırına 5 kilometre uzaklıkta bulunan İdlib’te öldürülmesini ve bunun Türkiye’ye olası yansımaları, CHP’nin bu süreçte izlediği politika ve bu politikanın Türkiye’ye yansımalarına ilişkin Hamburg Üniversitesi’nden Dr. Arzu Yılmaz, Mezopotamya Ajansı’na (MA) değerlendirmede bulundu.
‘Çatışmalar artabilir’
“Suriye’deki halihazır durum mayınlı bir tarlada top koşturmaya benziyor” diyen Yılmaz, hem Türkiye-ABD hem de Türkiye-Rusya arasında varılan anlaşmalara rağmen ateşkesin hala tam sağlanamadığını söyledi. Türkiye tarafından yapılan açıklamalara bakılırsa mevcut çatışmaların daha da artabileceğini dile getiren Yılmaz, “Üstelik mesele sadece Türkiye ve desteklediği Suriye Milli Ordusu (SMO) ile SDG ve Suriye rejim güçleri arasındaki çatışmalarla da sınırlı değil. Geçen hafta olduğu gibi, ABD birliklerinin saldırıya maruz kaldığı durumlar da yaşanıyor. Ama bu tabloya rağmen, Rusya’nın hızla Fırat’ın doğusunda başat güç konumuna geliyor. ABD’nin söz konusu saldırıyla ilgili şikayet mekanizmasında Rusya’yı muhatap alması da Rusya’nın bu yeni konumunu teyit ediyor” diye belirtti.
‘Ortak düşman Türkiye ve SMO’
Suriye rejimi ve SDG arasında yürütülen müzakerelerin henüz bir sonuca ulaşmadığını ifade eden Yılmaz, ancak görüşmelerde bazı noktalarda ortak hareket etme konusunda bir mutabakata varıldığına dikkat çekti. Hem Suriye rejiminin hem de SDG’nin Türkiye ve SMO’yu ortak düşman olarak gördüklerini belirten Yılmaz, “ABD’nin ise geldiğimiz aşamada ne hedefi ne de tutturduğu yol belli. Son çekilme kararı, Pentagon ve Beyaz Saray arasında Trump göreve geldiğinden bu yana süren görüş farklılığı parantezinin kapandığını düşündürmüştü. Ama ABD birliklerinin Haseke-Deyrezor hattına yeniden yerleşmesiyle öyle olmadığı anlaşıldı. Bu yeni konuşlanmanın nereye varacağı belirsiz olsa da en azından önümüzdeki bir yıl, ABD Başkanlık seçimlerine kadar, ABD’nin askeri mevcudiyetinde bir değişiklik olmaz gibi görünüyor. En son tahlilde, ABD’nin pozisyonunu ‘oyun kurucu’ olamadığı bir alanda ‘oyun bozucu’ bir rol olarak tarif edebiliriz. Bu bağlamda, Suriye sahasında ortaya konulan hedef ve izlenen politikalar bağlamında elle tutulur bir strateji sahibi yegane aktörün Rusya olduğunu söylemek yanlış olmaz. Rusya’nın bu aşamada ihtiyacı olan tek şey ise stratejik sabır.”
‘Yüzlerce sayfalık raporlar var’
IŞİD Lideri Bağdadi’nin Türkiye sınırına 5 kilometre uzaklıkta bulunan İdlib’te öldürülmesine de değinen Yılmaz, şöyle devam etti: “Hem Bağdadi’nin öldürüldüğü yer ve operasyonun hayata geçirilme şekli hem de Bağdadi’nin muhtemel halefinin Cerablus’ta öldürülmesi, bugüne kadar yaygın olarak dillendirilmekten kaçınılan şu şüphenin artık üstünün kapatılamayacağını ortaya koydu: Türkiye dünyanın gördüğü en vahşi ve kanlı terör örgütü IŞİD’e karşı etkin bir mücadele yürütmemekle kalmamış, IŞİD faaliyetlerine/ üyelerine göz yumma veya himaye etme yoluyla destek olmuştur. Bu durum, aslında Türkiye’nin Musul Konsolosluğu IŞİD tarafından işgal edildiğinden bu yana adeta herkesin bildiği bir sır. Musul Konsolosluğu meselesi şimdilik hasıraltı edildi ama dünyanın dört bir tarafından IŞİD’e katılanların yıllarca Türkiye’yi adeta havaalanlarında görmeye alışık olduğumuz ‘buluşma noktası’ gibi kullanması herkesin gözleri önünde cereyan etti. Bunların hepsinin tek tek kaydedildiği yüzlerce sayfalık raporlar var. Bir raporun da Rusya’nın elinde BM’ye sunulmak üzere hazırlandığını 2015’te öğrenmiştik. Bu arada, ABD’nin IŞİD’le Mücadele Özel Temsilcisi Brett McGurk’in görevinden ayrıldıktan sonra kaleme aldığı yazılar savaşın öncelikle IŞİD -Türkiye bağlantısını koparmaya dönük nasıl planlandığını ortaya koyuyor. Bu son gelişmelerin de söz konusu raporlar listesine kalın harflerle kaydedildiğini söyleyebiliriz.”
‘Türkiye’de tehlikenin farkında’
Bu raporların en yakın sonucunun Türkiye’nin himaye ettiği cihatçı örgütler konusunda ortaya çıkacağını dile vurgulayan Yılmaz, Türkiye’nin artık İdlib ve ÖSO eliyle işgal ettiği yerlerde kendi pozisyonunu taraflara dayatması zorlaşacağını belirtti. Türkiye için asıl tehlikenin uluslararası bir mahkemenin kurulmasına kadar varacak bir sürecin başlaması olduğunu ifade eden Yılmaz, “Her gün Bağdadi’nin ailesinden birinin yakaladığının ilan edilmesindeki telaşa bakılırsa Türkiye de risklerin farkında. Fakat Türkiye ile ilgili her uluslararası hukukun ihlali ya da suç konusu ortaya çıktığında olduğu gibi, bugün de bir cezalandırma yerine baskı mekanizmasının devreye gireceği görülüyor” dedi.
‘Cenevre’den sonuç beklemek iyimserliktir’
Cenevre’de ilki gerçekleştirilen “Suriye Anayasası Komitesi”nin toplantısına da değinen Yılmaz, sözlerini şu şekilde sürdürdü: “Cenevre görüşmelerinin sonuçsuz kaldığı ve Astana sürecinin bir alternatif olarak işlemesiyle ortaya çıkan çift başlılık ortadan kalktı. Öte yandan, siyasi çözüm çabalarını baltalayan, muhalif kanadı kimlerim temsil edeceği konusundaki anlaşmazlık nihayet giderildi. Ve bir adım ilerisine geçilerek anayasa komitesi de oluşturuldu. Bunlar olumlu gelişmeler. Ama öte yandan bu tablonun ortaya çıkmasına zemin oluşturan sahadaki politik denge de son bir ay içinde alt-üst oldu. Ve bu denge konsolide olmadan Cenevre’deki görüşmelerin sonuç vermesini beklemek fazla iyimserlik olur.”
‘CHP Türkiye’nin mahkum edilmesine zemin hazırlıyor’
CHP’nin bu süreçte izlediği politikalara da değinen Yılmaz, “CHP’nin işgal ettiği muhalefet pozisyonuna rağmen AKP-MHP hükümetinin içerde ve dışarıda yaptığı bütün yanlışların ve işlediği suçların ortağı olduğudur. CHP’nin en iyimser tahlille, ‘Türkiye’nin bekası’ adına bu dolaylı ortaklığı meşrulaştırma çabası nafile. Zira CHP bu tercihiyle, meselenin sadece AKP-MHP hükümeti sorumluluğu çerçevesinde ele alınması imkanını ortadan kaldırmakta ve Türkiye’nin bir ülke olarak mahkum edilmesine zemin hazırlamaktadır” ifadelerini kullandı.
‘Savaş Suriye’den çok Türkiye’yi dönüştürdü’
Türkiye’nin 2011’de Suriye’de başlayan savaşa “bizim iç meselemizdir” diye yaklaştığını belirten Yılmaz, günün sonunda içerde ve dışarıda bambaşka bir Türkiye’nin ortaya çıktığını vurguladı. Türkiye’nin bugün 8 yıl öncesinden çok farklı bir konumda olduğunu ifade eden Yılmaz, “Her şeyden önce bildiğimiz anlamda Türkiye Cumhuriyeti kurumlarıyla birlikte ortadan kalktı. Bugün Suriye’de Esad rejimin hala ayakta olduğunu ve hazırlıkları süren yeni anayasa çalışmalarının ‘Suriye Arap Cumhuriyeti’ başlıklı bir taslak çerçevesinde yürütüldüğünü düşünecek olursak, bu savaşın Suriye’den çok Türkiye’yi dönüştürdüğünü bile söylemek mümkün. Dolayısıyla, bu mesele çok daha uzun bir tartışmanın konusu. Ama kestirmeden bir sonuç çıkarmak gerekirse, Türkiye Cumhuriyeti kaybedildi ama yerini alan ‘Yeni Türkiye’ bir kazanç mı, orası şüpheli” şeklinde konuştu.
MA / Ferhat Çelik