Umea Üniversitesi Tarih doçenti Lena Berggren’ın özetle anlattığı ve grafiker Kalle Johansson’un görselleştirdiği ‘Sahi Nedir Faşizm?” çizgi romanı açıkçası pek bir güzel. Lakin Türkiye’den bakınca tabi diyorsun “Ma bu da bişidir?” Neyse…Faşizm her zaman olumsuzlanmaz, arzu kitlesi yaratır ve son derece rasyonalize etmeye yatkındır. Bu süreç, zamana yayılan iknalar sürecidir. Faşizmi her şeyden önce bir siyasal ideoloji olarak kabul etmekte fayda var. Berggren de analizlerini zaten bu kabulle yapıyor. Berggren, faşizmi 4 temel unsur üzerine kuruyor.
Birincisi, “yeniden doğuş” miti! Bu mit elbette ultra milliyetçi hezeyanlar üzerinden inşa oluyor. Beslenme yeri orası. Aydınlanma düşüncesinden doğan milliyetçilik ve Alman romantizmi ile bağlantılı “kültürel milliyetçilik” bu unsur açısından irdelenmeye değer. Herder’in ulusların ruhu vardır diyerek ortaya attığı virüs, bugün gelinen noktada neredeyse tüm tartışmaların bir nevi kök hücresi! Patlamış gerçek bir fikir… Zaman içinde meydana gelen iki dünya savaşı bizlere kültürü statik, doğuştan gelme kabul eden düşüncenin nelere yol açtığını yeterince göstermiştir. Faşizm, kültürün değişen ve doğum sonrası da kazanılan bir şey olduğunu kabul etmez! ‘1800’lü yılların ikinci nesil romantikleri bazı ulusların diğerlerinden daha değerli bir ruh taşıdığını bu nedenle de kendi sınırlarını genişletme hakkına sahip olduğunu iddia etmelerini’, ulus-devlet açısından da düşünmek faydalı bence! Çünkü ulus devlet, inşa benliklerini kurgulamada mahir olduğu kadar, örtbas mekanizmasında da başarılıdır.
Faşist bakış açısının ikinci unsuru: “Alternatif post liberal modernite”
Faşizm ve modernite ilişkisine dair ne düşünüyoruz? Genelde faşizmi modernizm karşıtı olarak düşünürüz! Tarih pek öyle demiyor. ‘Tersine faşizm, radikal biçimde yeni ama geçmişe kök salmış bir şey yaratmak ister. Faşistler, gerek İtalya’da gerek Almanya’da yeni teknolojiye açıktı!’ Lena’nın “post liberal” ile ifade ettiği şey şu: ‘Faşistler 1800’lü, 1700’lü, ya da 1600’lü yıllara geri dönmek istemez, faşizm. Liberal ve çağdaş olana bir reaksiyon olarak yine bunların üzerine inşa edilir ancak gelişmeler doğru yöne çekilecektir.” Bu ayırt edici özellik, bugünkü tüm modern faşizm örneklerinde aleni yaşanır. Gelişmeleri doğru yöne çekmekten kasıt ise bizi üçüncü unsura götürür. Artık sırada toplum ve insan mühendisliği vardır!
Faşist bakış açısının üçüncü unsuru: “Yeni bir toplum yapısı”Faşist sistemler yeni bir toplum yapısını üç temel tema etrafında kurar.
Bu temaların ilki, “milli birlik” denen şeydir. Hani o AKP’nin ağzından düşmeyen kelime! En zora düşüldüğünde hemen tutulan dal! Film, edebiyat, kültür-sanat, müzik, tiyatro, mimari vb. tüm alanlar üzerinden el birliği ile ‘milli kimlik’ inşa edilir. Yeni toplum düzenini ikinci teması, sınıflı topluma ve aristokratik topluma karşı çıkmasıdır. Faşistlerin düşünce sistemine göre olması gereken meritokrasidir, yani yönetim gücünün, yetenek ve kişilerin bireysel üstünlüğüne yani liyakata dayandığı yönetim biçimi! Bu düşünceye göre lider zaten doğuştan bellidir! En yükseğe yetenekleri ve mücadelesi ile gelmiştir. Yaşamı örnektir!Yeni toplum düzenin üçüncü teması, “her şeyin siyasallaşmasıdır”
Kişinin mikro faşizm ölçeğine alınma aşamasıdır. Daha sonra Foucault’un sadeleştireceği deyim ile biyoiktidarın kullanımıdır. Her şey kontrol edilir. Toplum karşıtı ne varsa yaşamsallaşır. 1984 romanında ana karakterin dediği gibi “bana itaat etmen yetmez, beni seveceksin, düşüncede koyacaksın” … Yani dönemin İtalya veya Almanya’sında da olan şey bu idi: ‘insanın sadece doğru davranması yeterli değildi, aynı zamanda doğru düşünmesi, doğru duygulara sahip olması zorunluydu…’ yani ağzının dediğini kalp ve beyin de söyleyecekti!
Faşist bakış açısının dördüncü unsuru: “Yeni bir insan yaratmaktır”… Faşizme göre ideal insan gençtir, formdadır, vejetaryendir, sigara içmez, içki içmez, uyuşturucu kullanmaz, kısaca mükemmel insandır. Bu yeni insan kendine değil halkına, milletine ve ırkına karşı sorumludur. Yeri geldiğinde onlar için canını tehlikeye atmalıdır. Her şeyde önceliği vatanına vermelidir. Yeni insan biçimlendirilmiş, adeta tornadan çıkmış kişiliktir.
***
Faşizmin diğer tipik özellikleri şöyle sıralanabilir: Diğer pek çok akım gibi ihtilalci bir harekettir. ‘Yasal ve parlamenter yoldan gerçekleşir. Önemli olan toplumun temelden değiştirilmesidir. Faşizme göre eski yapılar devrilince yeni bir düzen yaratılacaktır. Faşizm savaş ve şiddetin yeni insanı şekillendirdiğine inanır. Savaşın zorluklarına meydan okumak yeni faşist insanı yaratır’. Modern demokrasi ve mücadele alanlarından nefret eder! En değişmez tipik özelliği bu olsa gerek. Bir ahlaksızlık pratiği olan faşizm, ne ilginçtir ki içinden geçilen çağın ahlaksızlıkla dolu olduğunu iddia eder. Ayrıca faşizm devam etmekte, kolay kolay ölmemektedir. 100 yıl önceki halinin üzerinde seyrediyor. Şu önemli soru ile noktalayalım: “Faşizm insanları nasıl kendine çekebildi?Lena’ya göre “Büyük ölçüde, faşizmin karmaşık sorulara basit yanıtlar verebilen bir siyasi ideoloji olması ile bağlantılıdır” diyor. Tekrar içinden geçtiğimiz mevcut durumu ve olayları düşününce, cevap son derece önem kazanıyor…